- 661 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
İman Minnet Konusu Değil Nimettir
Toplumda büyük kitlelerce tanınan, belli yer edinmiş insanların kimi zaman değişik davranışlarına tanık oluruz. Para kazanma ve şöhret hırsının takdirle karşılandığı, maddiyatın ön planda olduğu ortamlarda yaşayan bu kişiler, özellikle inanç konusunda birbirlerinden farklı tavırlar sergilerler.
Örneğin kimi, Allah inancını gizlemeye çalışır; yaşadığı ortamda deşifre olma kaygısıyla açıklamaz. Bazıları ise inancını özellikle vurgular, tüm detaylarıyla anlatır. Böyle davranan her insanı aynı şekilde değerlendirmek kuşkusuz yanlış olur. Ancak örneğin bir tv programında konuşan kişinin rating kaygısı taşıyıp taşımadığını ya da samimiyetinin derecesini, dikkatle izleyen her insan anlayabilir. Samimi olanları tenzih ederim; ancak bu insanların birçoğunun anlatımından ve gözlerindeki ifadeden, toplumdan "aferin" beklediğini anlamak mümkündür. İnsanlardan şöyle bir tepki beklentisi içindedir: "bravo, mesleğine, yaşadığı camiaya ve çevresindeki dünya ehli insanlara rağmen iman etmiş ve imanını gizlemeden cesaretle anlatıyor."
Allah gün içinde öyle görüntüler izletir ki, insan her olayda Kur’an ayetlerini hatırlayıp yaşayabilir. Söz konusu kimselerin hatırlattığı Kur’an ayeti şöyledir:
Müslüman oldular diye sana minnet etmektedirler. De ki: "Müslümanlığınızı bana karşı minnet (konusu) etmeyin. Tam tersine, sizi imana yönelttiği için Allah size minnet etmektedir. Eğer doğru sözlüler iseniz (bunu böyle kabullenmeniz gerekir.)" (Hucurat Suresi, 17)
Minnet, iyiliğe karşı duyulan şükür hissi ya da yapılan iyiliği yüze defalarca vurarak üzme, başa kakma gibi anlamlara gelir. Yukarıdaki ayette İslam’a giren kişilerin, inançlarını, peygamberin yüzüne vurdukları ifadesi vardır. Peygamberimiz(sav)’in cevabı ise onları imana yöneltenin Allah olduğu yönündedir. Onlara hidayeti veren, doğru yola eriştiren Allah’tır.
Elmalılı bu ayeti şu şekilde tefsir eder: "... iman çok büyük bir nimet, buna hidayet Allah’tan bir minnet olduğu için siz buna şükretmeyip de onu peygamberin başına kakarsanız Allah Teâlâ bu hidayete karşı küfrünüzden dolayı sizin başınıza kakar, azarlayıcı hitabının ağırlığı altında ezer, nimetini keser."
Kişinin, kendisinin Allah’tan bağımsız bir varlık olduğunu düşünmesi, sahip olduğu özelliklerin kendisinden kaynaklandığını zannetmesi, kendisine “benlik” vermesi anlamındadır. Allah’a karşı büyüklenmenin ve teslim olamamanın kaynağında, hep bu benlik verme vardır.
Oysa insanın, Allah’ın gücünü, herşeyi yoktan var ettiğini, insanlara her türlü özelliği verenin O olduğunu, dilediğinde ise geri alabileceğini, tüm canlıların ölümü tadacağını ve varlığının sonu olmayanın yalnızca Allah olduğunu kabul edip, gönülden teslim olması gerekir.
İman etmesi, insanın kendinde olan bir özellikten kaynaklanmaz. İmanı veren, "dilediğini yaratıp seçen Yüce Rabb’imiz’dir. Allah Hadi’dir; hidayet verendir. Rab’dir; eğitip yetiştirendir. Cebbar’dır; dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olandır. Rafi’dir; yukarı kaldıran, yükseltendir. Hafıd’dır; yukarıdan aşağıya indiren, alçaltandır. Kaim’dir; idare edip ayakta tutandır. Mukallib’dir; kalpleri çevirendir. Saik’dir; cehenneme sürendir. Mutahhir’dir; şirkten, kötülükten temizleyendir. Müzekki’dir; her kusur ve ayıptan, manevi kirlerden kullarını temize çıkarandır. Müzil’dir; zillete düşüren, hor ve hakir edendir. Latif’tir; lütuf sahibi, lütfedici olandır. Rakıb’dır; bütün işleri kontrolü altında tutandır.
Ve “Allah’ın izni olmaksızın, hiç kimse için iman etme (imkanı) yoktur...” (Yunus Suresi, 100) hükmü gereği iman etmek ancak Allah’ın dilemesiyledir; dilediği anda da geri alabilir. “Allah size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsleyip-çekici kıldı ve size inkarı, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. İşte onlar, doğru yolu bulmuş (irşad) olanlardır.” (Hucurat Suresi, 7) ayetiyle haber verildiği üzere, Allah, samimi olan, gönülden imanı dileyen ve Kendisi’ne yol arayan kulunun kalbini yumuşatır, kalbine imanı, Allah aşkını ve diğer müminlere karşı sevgiyi yerleştirir; onu inkar ve isyandan çevirir.
Allah, samimiyetsiz kimsenin de kalbini çevirerek, imandan geri döndürür. O, dilediği kulunun kalbini dilediği anda çevirmeye gücü yetendir. O’nun çevirdiği kalbi tekrar geri döndürmeye ise güç yetirecek yoktur.
Bazı kişiler kendilerine tüm özelliklerini verenin Allah olduğu gerçeğini unutur, Rabb’leri ona nimet verdiğinde "Bu, bana ancak bir bilgi(m) dolayısıyla verildi." derler. Oysa bu bir denemedir. Bu yüzeysel karaktere dikkat çekici bir örnek olan Karun, Allah’ın büyük bir hazineye sahip kıldığı, ancak şükretmek yerine bundan dolayı ‘azgınlaşmış’ biridir. Elindekileri ‘hak ettiği’ni düşünen, Allah’ın gücünü takdir etmeyen Karun’un azgınlığının sonu ise yıkım olmuştur.
Mümin, seçilmişliğinin farkında olmalı, kendisine verilen en büyük nimet olan iman nedeniyle her zaman Allah’a şükretmelidir. Bu şeref onun tüm davranışlarına yansımalı, güzel ve üstün ahlak özellikleriyle diğer insanlara örnek olmalıdır.
Yapmamız gereken, Rabb’imizle bağlantımızı kesintiye uğratmamak, Allah’ın sonsuz kudreti karşısında aczimizi görmek, ayaklarımızı sağlam kılıp kalbimize imanı raptedecek gücü vermesini istemek, samimi dua etmektir.
Fuat Türker, Haber Vaktim
YORUMLAR
Ancak örneğin bir tv programında konuşan kişinin rating kaygısı taşıyıp taşımadığını ya da samimiyetinin derecesini, dikkatle izleyen her insan anlayabilir. Samimi olanları tenzih ederim; ancak bu insanların birçoğunun anlatımından ve gözlerindeki ifadeden, toplumdan "aferin" beklediğini anlamak mümkündür.
Evet haklisiniz bu aninda kendini belli ediyor ve insan diyor ki bukadar da olmaz.
Insanlar kendini belli ediyor her alanda.
Allah, samimi olan, gönülden imanı dileyen ve Kendisi’ne yol arayan kulunun kalbini yumuşatır, kalbine imanı, Allah aşkını ve diğer müminlere karşı sevgiyi yerleştirir;
Her sey samimiyet ile köklesiyor insanin ruhuna isliyor evet.
Dini de imani da.
Cok güzeldi.
Yazilariniz hep huzur verici.
Saygilarimla