SON FOTOĞRAF
Hayat tesadüflerle doludur. Hiç ummadığımız bir anda, hiç ummadığımız bir şekilde, bazı olaylar bir biri ile o kadar örtüşüyor ki, nedenlerini açıklamak çok zor.
Yoksa buna tesadüf yerine, tecelli demek daha mı doğru olur?
Şu garip tecelliye bakınız; Her ikisi de aynı konu ile ilgili, ama bir birinden farklı tecelliler,
Bir tanesi insanlığın yüz karasının tecellisi;
On iki martçı olmadan önce Yirmi yedi mayısçı olan bir subay: Ali ELVERDİ.
“Talat AYDEMİR’in 27 Mayıs Devrimi’ni sürdürmek amacıyla yapmaya çalıştığı ihtilal girişimini destekler gözüküp, sonrasında ise saf değiştirmiştir.
Ancak bu ihtilal girişimi zamanın devlet yönetimine ispiyonlanınca başarısızlıkla sonuçlanmış ve Talat Aydemir idam edilmiştir.
Talat Aydemir’in son ihtilal girişimi olan 21 Mayıs ihtilal girişiminde, radyodan ihtilal marşı çalan kişi yine Ali Elverdi’dir. Ali Elverdi hükümetten yana saf değiştirince işin rengi değişir.
Bunun üzerine Talat Aydemir’in huzuruna getirilen Ali Elverdi; “Beni affedin Albayım” diyerek Talat Aydemir’den af dilediğinde bulunur ve affedilir, canını kurtarır. Ama sonuçta ihtilal başarısız olur.”
“Güçlü kimse ondan yana olduğu için, bu kez Kemalistlerden değil, cuntacılardan yana tavır alarak 12 Martçı olur. Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanlığı yaptığından Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının mahkeme başkanlığını da Ali Elverdi yapar.
Taraflı bir mahkemenin başkanlığını yapan insanlığın yüz karası bu adam; kararı çoktan belli olan mahkeme sonuçlandıktan sonra idamı zevkle izlemiştir.
İsterseniz önce 6 Mayıs sabahına gidelim ve o acı olayı bir kez daha hatırlayalım:
“Elleri arkadan kelepçeli, ayakları prangalı, dost üç ölüm yolcusu sehpaya gitmek üzere vedalaşıyor ve birbirlerini son kez selamlıyorlar.
Deniz’i ayağa kaldırıyorlar. Ceplerini boşaltıyorlar. Cebinden 11,50 lira çıkıyor. Babasına verilmek üzere emanet hesabına alıyorlar. İnfaz savcısı, mahkemenin kararını okuyor. Bitirdikten sonra Deniz’e soruyor:
- Bu karar sana mı ait? Bir diyeceğin var mı?
- Evet, bana ait. Bir diyeceğim yoktur.
Deniz, ayağındaki bağları çözük postallarını göstererek görevliye sesleniyor:
- Postallarımın bağlarını bile bağlamaya vakit bırakmadan beni apar topar buraya getirdiler. Postallar bu hali ile sehpada ayağımdan düşecek. Düşmelerini istemiyorum. Onları bağla da düşmesinler.
Görevli, postallarını bağlıyor.
İlmik iki kattır, dardır ve sıkılmıştır. Kafası girmiyor. Bir gardiyan ilmiği açıyor, genişletiyor, Deniz’in kafasına takıyor. Çift ilmik Deniz’in boğazına asılıyor.
Bu esnada Deniz, gecenin derinliklerinde dalga dalga yayılan gür sesiyle şunları söylüyor:
“Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın işçiler, köylüler! Kahrolsun emperyalizm!”
Ayağının altındaki tabureyi tekmelemek isterken, cellat arkadan tabureye vuruyor….
Ali Elverdi sehpanın karşısında, ağzında sigara, arkaya doğru kaykılmış, ellerini arkasına bağlamış, kahraman bir eda takınma çabası içinde, donuk ve duygusuz bir bakışla ipte sallanan Deniz’i seyrediyor.”
O Deniz’ler asıldığında, nefessiz kalarak, boğularak, çırpına çırpına ölürken keyif sigarası içiyordu.
Aradan otuz yedi yıl geçtikten sonra, belki de hesap vermekten kurtulduğunu sanıyordu.
Ama hak yerini illaki buluyor, ilahi adalet mutlaka tecelli ediyor.
Bir lokma tıkadı nefesini, tıpkı Denizler gibi boğularak öldü. Onlar gibi çırpındı mı bilmiyorum? Ama Denizler korkmamıştı. Onun çok korktuğundan eminim.
Elverdi’nin ölüm nedeni kayıtlara, ‘yediği yemeğin nefes borusuna kaçması nedeniyle solunum yetmezliği’ olarak geçti.
İkincisi ise insanlık onurunun güzel tecellisi;
Halit ÇELENK 05 Mayıs 2011 de hayata veda etti. Avukatlığını yaptığı Deniz’lerin asıldığı gün toprağa verildi. Demek ki onları o kadar sevmiş, o kadar inanmış ki onlara güzel bir tecelli ile öldükleri gün defnedildi, hem de onların 25 metre ötesine.
Çelenk, 1960’lı yıllarda İlerici Avukatlar Derneği ve yine Devrimci Avukatlar Derneği’nin kurucu ve yöneticileri arasında yer aldı.
1965 yılında Fakir Baykurt’un başkanlığında kurulan Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın (TÖS) daha sonra kurulan Tüm Eğitim ve Öğretim Emekçileri Birleşme ve Dayanışma Derneği’nin (Töb-Der) hukuk danışmanlığını yapan Çelenk, 1968 yılında Türk Hukuk Kurumu’nun ikinci başkanlığı, 1975 yılında Çağdaş Hukukçular Derneği başkanlığı görevini yaptı.
İnsan Hakları Derneği ve İnsan Hakları Vakfı’nın kurucuları arasında yer alan Çelenk, 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde, Türkiye Yazarlar Sendikası, Halkevleri Köy-Koop gibi davalarda avukatlık yaptı.
Barış davasında ve Aziz Nesin’in öncülüğünü yaptığı Dilekçe davasında sanık olarak yargılan ve beraat eden Çelenk, Nazım Hikmet’in kız kardeşi Samiye Yaltırım tarafından kurulan Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın yönetim kurulunda görev aldı, Nazım Hikmet’e yapılan hakaret davalarında müdahil olarak Samiye Yaltırım’ın avukatlığını üstlendi.
Çelenk, başta Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan olmak üzere Taylan Özgür, Mahir Çayan, Gün Zileli, Melih Pekdemir, Kemal Türkler, Aziz Nesin, Mahmut Dikerdem, İlhan Selçuk, Oktay Akbal, Dr. Erdal Atabek, Vedat Türkali, Mihri Belli, Uğur Mumcu, Remzi İmame, Mümtaz Soysal, Bahri Savcı, Adalet Ağaoğlu, Işık Kansu, Muzaffer İlhan Erdost, Süleyman Ege, Melike Demirağ, Sadun Aren, Abdullah Baştürk, Vahat Erdoğdu, Seyhan Erdoğdu, Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Asım Bezirci, Arif Damar, Öner Yağcı, M. Emin Değer’in de aralarında bulunduğu önemli isimlerin avukatlığını üstlendi.
Halit Çelenk’in ’’İdam Gecesi Anıları’’, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ve Arkadaşlarının Sorgu ve Savunmaları’’, ’’Devlet Güvenlik Mahkemeleri Niçin Kaldırılmalı?’’, ’’Hukuksuz Demokrasi’’, ’’Umut Hangi Dağın Ardında?’’, ’’Barış Savaşçıları’’, ’’Beş Kapı-Beş Kilit’’ adlı pek çok basılmış eseri bulunuyor.
Şimdi biri bana açıklasın; bu iki olay tesadüf müdür? Yoksa tecelli midir?
Bu son fotoğraf mıdır? Elbette değil…
Kim bilir? Hayatımız boyunca daha ne tesadüflerle veya tecellilerle karşılaşacağız, şu kısacık ömrümüz de, Allah utandırmasın. Vatan için gerekirse ölmeyi nasip etsin. Ama kötü bir tecelli ile cezalandırmasın, iyi bir tecelli ile ödüllendirsin yüce rabbim.
İster tesadüf deyin, isterseniz tecelli, ama şundan emin olun ki, eden mutlaka ettiğinin cezasını buluyor. Bu vatan için canlarını verenlerse, yüce rabbimizin katında mutlaka layık olduklarını göreceklerdir.