- 854 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kurt Adam
Sinan köyde yaşayan yağız bir delikanlıdır . Daha hayat denilen denizin kıyılarında dolaşmakta hayat denizinin içine bir kez olsun girmemiştir. Hayata atılım yapmıştır. Annesi onun iyi bir eğitim almasından yanadır. Ama o köyde ava merakı olduğundan okuldan kaçmaları okul eğitiminden uzaklaşmasına neden olmuştur. Arkadaşlarıyla dolaşır onlarla sigara içer, kötü alışkanlıkları öğrenirken okulunun bitmesi sevindirici bir durumdur. Sinan köyde yaşlı annesi ve kız kardeşleriyle yaşayıp gidiyorlar. O evde bulunan işlerle pek ilgilenmez köyün meydanında arkadaşlarıyla oturup gününü gün ederdi. Yaşlı anası oğlunun bu durumdan yakınır. Onunla sürekli tartışır.
-Okumadın bari evde görünen işleri yap der. Ama Sinan bu sözlere kulak asmaz. Sinan köyün muhtarının kızına sevdalıdır. Onun aşkıyla yanıp tütmektedir. Ama bu durumu bir türlü açamaz, sevdiğini söyleyemez. Muhtarın evi çok yakındır evlerine. Sinan sevdiği kızı görebilmek için evlerinin yakında uzun süre bekler, o ay yüzlü yüzünü görüp hayallere dalardı. Bu hayaller aleminde zaman geçiverirdi. Akşam olur döner eve.İçeriye girdiğinde annesini ağlarken görür. Yaşlı annesi hayvanları kırda otlatırken yitirmiştir. Kadıncağız hayatın verdiği olumsuz şartlara yenik düşmüştür. Sinan’ın böyle sallan seyit gezmesine çok kızmaktaydı. Söylenen sözler Sinan’a değil sanki taşa söyleniyordu.O hayal aleminden çıkmıyordu. Geceleri Sıla Sıla diye muhtarın kızının adını sayıklıyordu. Artık arkadaşlarıyla da sıklıkla buluşmuyor,onlara bir yabancı gibi davranıyordu. Köy meydanına da hiç gitmiyordu. Yanlız kalmayı şiirler yazmayı ilke edinmişti adeta.
O içinde büyüyen sevdanın filizlerini hayalleriyle büyütüyordu. Ağaçlara taşlara sevgilinin adını kazıyordu. Ama bundan haberi olmayan sıla salınarak çeşmeye gidip, helkesini doldurup salına salına eve dönerdi. Onun yüzünü bir kere görmesi onun için dünyada ki her şeyden daha önemliydi, daha değerliydi. İçinde ona karşı öyle temiz hisler vardı ki anlatamıyordu bile... O çizgi oyununda oynanan taşı Sıla’nın eli değdiği için uzun süre saklamıştı. Onu koklayıp dururuyordu her gece...
Günler cabuçak geçip gidiyordu. Anlatmam gerek anlatmalıyım diyerek akşam oturmaya gitti Sıla’nın evine... Evde annesi Sıla bir de küçük kardeşi vardı. Sinan sanki dünyada değildi, ahraz çocuklar gibi hiç ses çıkarmıyordu. Ama onu görünce öyle bir yürek sızısı oluştu ki kalbinde sanki hançer sokulmuş gibiydi. Sinan küçük kardeşinden bile kıskandı. Bir ara Sıla’nın yüzüne uzun uzun baktı. Nasıl olduysa bir ara cesarete gelip etkili olmasa sevdiğini söyledi.Sıla sustu kaldı. Sinan hızlı atan kalbiyle ve kırmızılaşmış yüzüyle bir cevap bekliyordu.Sinan umduğu evet cevabını Sıla da bulamadı. Sıla ona dedi ki;
-Sinan ben sana öyle bir gözle bakmadım. Seni hiç öyle düşünmedim. Ne olur beni anla. Seninle biz sevgili olamayız. Bir de sizin paranız, işiniz yok, fakirsiniz babam beni size vermez. Bu sözlerle Sinan’ın başına sıcak sular döküldü. Anlam veremedi bu olanlara ve yapacak bir şey yoktu yapacak. İçindeki buruklukla evinin yolunu tuttu.Eve geldiginde zavallı annesi merak etmiş uyumamiş onu bekliyordu.
- Anne yüreği o oğlunun yaptığı bu davranışlara kızamadı.Oğlum bu saate kadar nerdeydin? Bir yere gidecek olduğun zaman haber ver. Hırlısı var hırsızı var. Sen beni öldürecek misin oğlum meraktan? Sinan annesinin boynuna sarıldı. Annesine söz verdi evde bulunan işleri yapacağına dair.Onun sözlerinden çıkmayacağına dair. Sinan o gece sabahlara kadar ağladı.Sabahın ilk ışıklarıyla kahvaltısını yapıp hayvanları otlatmaya çıkardı. Ama Sinan’ın aklı hep o nazlı dilberdeydi. Bazı şeylere pek anlam veremiyordu.Onun deliler gibi sevmesi,hayatını ona adaması bunlar varken ama o sözler kulaklarını kemiriyordu söylenildiği günden beri... Ama Sinanın annesinin sözünü tutmasından kaynaklanan huzur vardı içinde.Kendi kendisine söylendi;
-Oglum Sinan el kızı paraya bakar. En iyi yar annen seni gecelere kadar bekliyor kötü olmanı istemiyor. Sabah erkenden kalkıp kavaltını hazırlıyor. Hastalanınca başından ayrılmıyor.Senin başka kimsem yok annenden başka. Bundan sonra sözünden çıkma diye öğütler veriyordu kendi kendine. Sinan günün yorgunluğuyla eve gelir. Ama kız kardeşinin ağzını arar.Sıla’dan bir haber almışmıydı acaba?
- Sılanın yanına gittin mi? Diye sorar. Kardeşinin gittiği duyunca sevinir. Kardeşine;
-Benim hakkımda bir şey söyledi mi? Ya da söyledin mi?
-Yok abi biraz durgundu her zaman ki Sıla bu gün o Sıla değildi sanki. Dalıp dalıp gidiyordu. Ama seni hayvanlara gittiğini görmüş.
-Ne zaman görmüş?
-Sabah sığırları sürerken...
-Başka bir şey söyledi mi?
-Akşam abinin morali nasıldı diye sordu. Ben uyumuştum görmedim,bilmiyorum dedim.
Sinan artık hayatımda sevgili olmayacak derken bir çelişki yaşıyordu. Onu soruyor onu hayal ediyordu. Ne olursa olsun zorluklara göğüs germek zorundaydı.Bir an ondan habersiz kalmak susuz yemeksiz kalmak gibiydi. Kardeşini yanına çağırarak;
-Bak bacım sana bir şey söyleyeceğim ben Sılayı seviyorum.--- Biliyorum.
-Nerden biliyorsun? Ben bu konuyu hiç anlatmadım ki?
-İçinde bulunduğun hallerinden abi,deve kuşu gibi kafanı kuma gömsen de gövden görüyor. İkincisi ise Sıla söyledi. Geçen gün teklif etmişsin öyle dedi
.-Vay ayaklı gazete seni vay demek öyle... Manşete mi attın bu haberi yoksa?
-Yok abi bu sır. Sır anlatılmaz kimseye bacı ile abi arasında bir sır bu.
-Tamam bakalım artık halimi sen de biliyorsun. Bana yardımcı olursun zahar.
-Tabi ki abim ne gerekirse.
-Tamam o zaman bana onla ilgili haberler getir. Onun benim hakkımda görüşlerini söyle olur mu? Onların evine daha sık git.
-Tamam abim.Gerekini yapacağım.
Sinan’ın derdi biraz olsun hafiflemiş gibiydi. Aklı fikri Sıla’daydı.Sıla’nın aklı neredeydi acaba? Sıla’nında içinde bir sevgi ısınmıştı Sinan’a karşı ama evet demesi biraz abes kaçardı. Onun tam olarak niyetini öğrenmek istiyor. Bu ilişkisini sağlam temeller üzerinde inşa etmek istiyordu. Ona hayatında ilk defa teklif Sinan olmuştu. Bu Sıla’nın hoşuna gitmişti.Kendisini naza çekmesi belki de ondandı.Ama o da Sinan’ı eskisi kadar evde göremiyordu. Sıla Sinan’ın kardeşine sık sık Sinan’ı soruyordu. Ama sinan da pek umursamıyordu. Belki de Sıla’nın nabzını ölçmek istiyordu bu gayeyle.Ama ona olan sevgisini şiirlere dökmüş kırlara, otlattığı keçilere şarkı gibi söylüyordu. Artık sonbahar bütün heybetiyle gelmiş, hafif bir rüzgar dallardaki yaprakları perişan ediyordu. Yayla eski şenliğini kayıp etmişti.Yaylacılar geri kışlaklarına dönmüştü.Sessizlik hakim olmuştu doğaya.İn cin top oynuyordu kırlarda. Kurtlar artık köylere kadar inip hayvanları hatta insanları bile yiyormuş diye bir duyum ortalığa yayıldı. Ve başka bir köyde bir çobanı ve koca bir koyun sürüsünü telef etmiş. Kızıl kurt diye adlandırılan bu kurt çok vahşi olduğunu silahsız kırlara çıkılmaması gerektiğini muhtar ev ev gezip söylüyor, durumdan köylüleri haberdar ettiyordu. Sinan pek aldırış etmiyordu. Gençliğin vermiş olduğu o cesaretle ben silah kullanmam diyordu.Muhtar çay içip evine gittikten sonra keçilerin bir kaçının ağılda olmadığını annesi Sinan’a söyledi.Sinan;
-Bir koşu bulur gelirim anam merak etme deyip kestirmeden yola koyuldu. Ama akşam olmak üzereydi. Güneş doğaya son tebessümünü saçıyordu.Rüzgar dalları huzursuz ediyordu. Sinan’ın aklında Sıla vardı. Onu uzun zamandır görmemişti. O nazlı salınışını, o kara gözlerini o siyah saçını... Keşke onu görseydim diye bir ah çekti. Bir pişmanlık ateşi alevlendi içinde.Ama yarın görürürüm sevdiceğimi diye söylendi ve yoluna devam etti. Artık güneş batmış aydınlıktan eser kalmamıştı.Doğanın hakimi zifiri karanlık olmuştu. Tek tük yeni doğan yıldızlar adeta Sinan’ı izliyorlardı. O zifiri karanlığı aydınlatmaya yetmiyordu.Ama onun elindeki pili bitmek üzere olan fener çevresini aydınlattığında bir sürünün gözleri ışıldıyordu karşısında. O ilk defa böyle bir durumla karşılaşmıştı. Ve bir hırlama sesi doğayı parçalıyordu adeta. Kendisine dogru koşan bir şeyler vardı. Sinan yakınında bulunan kamalak ağacına var gücüyle tırmandı.Ama ağacın bütün çalıları dalları o narin bedeni çizmişti, incitmişti. Acıyordu. Ve eli ayağı titriyordu.Bu hırıldayan sürünün kızıl canavarlar olduğunu artık biliyordu.Yardım çağırsa bile kim gelecekti ki bir yaşlı annesi yada iki kız kardeşi. Ama onlarıda bu aç kurtlar yemez miydi. Sinan çağırmanın çare olacağını düşünmüyordu. Zaman var gücüyle geçmekteydi. Günün verdiği yorgunluk ve uykusuzluk bedenini kaplamıştı. Ama kurtlar dibinde bağdaş kurmuşlar Sinan’ın yere düşmesini bekliyorlardı.Ama beden dayanmaz olmuştu ölüm Sinan için an meselesiydi. O bütün benliğiyle dua ediyordu. Ama kurtulmak imkansızdı bu çemberden. Kurtlara yem olacaktı. Ama sadece zaman geçiriyordu.Öleceğini bile bile dayanmaya çalışıyordu.İşte öyle bir anda havadan halı şeklinde bembeyaz birşey düştü. Kurtlar onu yediler ve çekilip gittiler. Sinan bu beyaz şeyi merak etti. Sabaha karşı kurtların gittiğinden emin olunca agaçtan inip bu beyaz şeyi aradı, o beyaz halı şeklindeki şeyden kalıntı kırık aradı.Ve bir taşın arasında kalan küçük bir parça buldu. Ve onun tadına baktı. O şey bedenine girince yaktı bütün yerlerini çok acı verdi . Ve o acı onun bayılmasına yol açtı.Uyandığında kurda dönüşmüştü Sinan.. Ve uluya uluya kurtlara karıştı.
Annesi Sinan’ın yatağını yokladığında Sinan eve gelmemişti gece. Annesi uyumamış. Sıla rüyalar görmüş Sinanla ilgili. Sabah olunca köye haber verdi Sinan’ın annesi. Bu cocuğun başında bir iş var diye. Bütün köylü aramaya koyuldular. Sıla koşarak Sinan’gilin evine gider. Son durumu öğrenir. “Ama o artık ölmüş ya da kurt yemiş olabilir” diye konuşup duruluyordu köyde. Köylü akşama kadar aradılar Sinan’ı ama bir ize rastlanmadı. Bir yırtık pırtık olmuş kıyafetten başka... Sinan’ın ölmüş yani kurtlara yem oldugundan başka ihtimal kalmamıştı. Anne ve kardeşler perişandı. Annenin ağzından ölü mü diri mi belli olmayan bir mezarı bile yok yavrumun diye ağıtları köyü inletiyordu.Sıla oldukça üzgün,perişan olmuş kendini seven birinin yok olması onu derinden etkilemişti. Ama hep merak içindeydi gecen o gece Sinan ne yapmıştı. Nasıl ölmüş veya olayın gerçekleşmesine dair bazı tasavvur ortaya atılmıstı. Ama annesi gözünde yaşlarla onun öldüğü coğrafyada ona ağıtlar yakarak gidiyor, geliyordu hayvan otlatmaya... Sinan diger kurt sürüsüne katılmış beraber avlanıyorlardı. Zaman geçiyordu, uzun yıllar bu şekilde yaşadı. Onlarla beraber avlandılar. Ama sonbahar aylarının bitmesiyle doğada kendilerine yetecek av bulunmuyordu. Bir gece öyle aç kaldılar ki artık bu kurtlar köylere kadar indiler. Köyde köpekler bu kurtları kovalammaya başladı. Sinan kaçarken bir çalılığa takıldı. Köpekler gelince onlar hoşt hoşt diye seslendi. Köpekler bu sesi duyunca çekilip gittiler. Sinan insan oldu geri ama kulakları kurt gibi kaldı. Bu olayı duyanlar, görenler şasırdılar. Ama Sinan’ın annesini o sevgi gösterileri bambaşkaydı.Annenin sevinci görülmeye değerdi. Sinan Sılayla sevgili oldular. Sinan’a benim kurt adamım diye hitap ediyordu Sıla. Sinanla Sıla nisanlandılar.Mutluydular. Sinan askerden geldikten sonra da düğün yapıp onlar mutluluğa erişti. Artık darısı bize;)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.