- 1533 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Likya’dan Telmessos’a Makri’den Fethiye’ye
Fethiye türküleri ile ilgili en geniş çalışmalardan birisidir ki, türküleri, oyun havalarını ve gurbet havalarını, yerel özelliklerini göz önüne alarak, etraflıca araştırdık. Sizlere Anadolu’nun diğer yörelerinden ve mitolojik çalışmalardan da örnek sunmaya çalıştık
Örneğin,Anadolu Medeniyetler Müzesi’ne gittiğimiz zaman,taş tabletler üzerinde, Hititler Dönemi’nde, Ri çalan bir resim gördük..
Bu da bu müzik aletinin Anadolu’da o günlerden günümüze kadar üçbin yıldır kullanıldığını kanıtlamaktadır.
Yine bir gün Çorum gezimizde, Müze’yi ziyaret ederken gördük. Hititler Dönemi’ne ait bir şarap çömleği üzerinde, Tar ve Saz’a benzeyen bir müzik aleti vardı.
Bu da takriben üç bin yıl öncesini göstermekte. Azra Erhat’ın mitoloji sözlüğünde, Pan Efsanesi’nde, Behçet Necatigil’in anlatımıyla şöyle der,
Dağlık Arkadia’da köçük baş hayvanların ve çobanların tanrısı, keçi ayaklı Pan (Tanrı) Çoban kavalını çok severmiş. Günümüzde müzik aleti olarak Pan Fülütü olduğu, fülütün yan yana sıralanarak kamıştan yapıldığı bilinmektedir.
Konumuz müzik olur da, Marsyas Efsanesi’nden söz edilmez mi? Marsyas Efsanesi, Anadolu’ya has bir öyküdür.
Aydın Muğla yolunda, Çine ile Yatağan arasındaki yol, hemen bu yolun solunda kalan Çine Çayı baraja dönüştürüldüğü için, değişmiştir. Benim çocukluğumda 380 adet virajı olan Gökbel, Marsyas’ın kavalını tatlı tatlı çaldığı söylenen yerdir. Marsyas’ın kavalından çıkan nağmelerle koyunları iştahlıca yayılır, otlanırlarmış. Koyunların kuzularının, anneleriyle tatlı tatlı emişmesi, Marsyas’a huzur verirmiş. Bunu gören ve duyanlar Marsyas’a gıpta ile bakar, adeta onun mutluluğunu çekemezlermiş. Bir gün bunu duyan Tanrıpan, Marsyas’a bir müzik yarışması teklif etmiş. Amacı kendi müzik aletini Marsyas’ın Pan fülütünden daha güzel çalıp, herkesin önünde onu rezil etmekmiş. Bilin bakalım yarışmayı kim kazanmış? Tabiki de Marsyas!
Bir başka belge de, 1843 yılında, Kumluova ( XANTHOS) ‘ da Likya Bölgesi’nde yıllar önce bir inceleme yapan William James Muller,168 yıl önce yaptığı bir kara kalem çalışmasında Kınık’ta (XANTHOS) yaşayan halkla ilgili bilgi veriyor. Söz konusu resimde, bir kişi saz, bir kişi de zurna çalıyor.1843 yılında bu bölgede Saz ve Zurna çalındığı görülüyor. İsteyen vatandaşlarımız bu belgeyi Fethiye Güzel Sanatlar Derneği’nde görebilirler.
Amacımız Likya ve Teke yöresinde kullanılan müzik aletlerini tanıtmak, bölgenin türküleri, oyunları ve yapısı ile ilgili fikir sahibi olmaktır.
ÜZÜMLÜ’NÜN ÇALGISI İLE İLGİLİ BİR ARAŞTIRMA
Nefesli halk çalgılarından, Teke Bölgesi’nde yaygın olarak çalınan sipsi, hareketli ve duygusal ezgilerin içerisinde başarı ile kullanılan icra gücü gelişmiş bir müzik aleti... Radyoda duyduğumda sesinden çok etkilendim. Sipsi‘yi daha yakından tanıyabilmek için Fethiye’den Özer Olgun ile birlikte Dirmil’e gittik. Yörede çok yaygın olarak bulunan ve çalınan sipsinin yapıldığı kargı bitkisinin, Dirmil’de yetişmiş olduğunu haklı olarak düşünüyordum. Ama Dirmil’li sipsi çalıcısı ve yapıcısı o adam, kargı bitkisinin en çok Fethiye ile Üzümlü arasındaki derelerde yetiştiğini söylediğinde çok şaşırdım. Fethiye’deki müzisyenlerin bunu bilmemesi beni daha da bir şaşırttı. Fethiye’ye döndüğümüzde doğruca o,adı geçen bölgeye giderek, kargılardan kestim. Şimdi kestiğim kargılardan yaptığım sipsileri kullanmaktayım.
( Boşuna mı Üzümlü’nün çalgısı demişler)
Nefesli Çalgılar Üstatlarından Sinan Çelik.
TEKE YÖRESİ TÜRKÜLERİ VE OYUNLARI
Konumuz Teke Yöresi Türküleri ve Oyunları olunca, Teke Yöresi sınırlarını bilmemiz gerekiyor. Enteresan olan bu günkü Teke Yöresi sınırlarıyla, Likya Bölgesi sınırları, bire bir örtüşmektedir.
Sınırlar şöyledir: Teke Yöresi yani Likya Bölgesi, Dalaman’ın doğusundaki Çameli ve Pırnaz ;Dirmil’in güneyindeki Korkuteli,Elmalı,Gömbe ve Kumluca’nın batısında kalan bölgenin çevrelediği alandır.Bu bölge farklı zamanlarda çok göç almıştır. Türklerin Anadolu’ya gelişleri 1071 olarak bilinmekte ki bu tarihlerde, işte bu yöreye gelmiş Yörüklerin Konya-Karaman Bölgesi’nden geçerek, Burdur, Acıpayam, Kumavşarı ve Çameli’ye ulaşmış; buradan Dirmil’e ve Karaçulha yaylasına geçmişler en son olarak da Seki yaylasına ve oradan da Fethiye’ye gelmişlerdir. Yine, Konya Sille’den XI. ve XII. yüzyıllarda Anadolu Rumları ile birlikte Müslüman Türk ailelerinin de buralara göç ettiğini yazılı belgeler doğrulamaktadır. Bu bölgede1900’lü yıllarda, bu göçlerin yanı sıra Rodos kökenli 70 Yahudi ailesi olduğu da bilinmektedir.
1880 yılında Avusturya Milli Eğitim Bakanlığı’nın yaptırdığı Fethiye Bölgesi araştırmasında Petersen ve Luscha’ın notlarında şunlar yer almaktadır: Bu bölgede Hz Muhammet’e inanan Türk göçmenlerden ,bunun yanı sıra Bosna ve Slovak kökenli ailelerden oluşmakta,ayrıca sayıları bin aileye yakın,toplamda beş bin tahtacı halkının da bu bölgede yaşadığı bilinmektedir.1071’de Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden kendilerine abdal denilen insanların da Türkler ile beraber Fethiye’nin Döger Köyü’ne,Çamurköy’e, Kadıköy’e ve Kınık’a yerleştiği bilinmektedir.Alevi ve Bektaşiler ;ki bunlar tahtacı adını,ağaç eri olarak bilindikleri için almışlardır ,önce Nif,Arpacık,Kızılcaköy, Kızılcadağ , Faralya,Eşen, İzzetin köylerine,oradan Fethiye’nin Foça Burnu’na,oradan da çeşitli nedenlerle Fethiye Günlükbaşı Yeni Mahalle Mevkii’ne yerleşmişlerdir.Daha sonra da Günlükbaşı Foça Mahallesini oluşturmuşlardır.
Bir başka göç gurubu da Selanik Romanlarıdır.1924’te Fethiye’ye gelince Çukurincir, Çaykenarı, Kadıköy, Gerişburnu, Zeyve, Kaya, Kabaağaç, Eşen, Ovacık ve Karadere’ye yerleşmişlerdir.
18’inci Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğunda iç huzursuzluklar başlayınca, Mehterhane Esnaflığı 1830’da kaldırılmış ve bu gruplar bu yöreye göç ederek davul, zurna, delbek ve bağlama gibi diğer enstrumanlarını da yanlarında getirmişlerdir. Yine1924’te Selanik’ten bu yöreye gelen Selanik Macurları ki bunların da büyük çoğunluğu oralarda da davul ve zurna çalarlarmış; Fethiye’ye geldikten sonra, keman, ut, cümbüş gibi çalgıları da çalmayı Abidin Yıltır’dan öğrenmişlerdir. Yeri gelmişken Abidin Yıltır ve kardeşlerinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Köyleri Sahil Ören, yaylaları Temel Köyü’dür. Abidin Yıltır iki ağabeyi ile birlikte bu yörenin folkloruna büyük hizmet ve katkısı olmuş halk sanatçılarındandır. AbidinYıltır; keman, saz, üç telli bağlama çalarken, kardeşi Feyzullah Yıltır keman ve ut, diğer kardeşi Tahir Naci Öner Yıltır ise ut ve keman çalabilmekteydi. Bu aile aynı zamanda, Köçek Mustafa Coşkun ile de akrabaymış ki bu şahıs da Fethiye’nin müzik geçmişi için önemli bir isimdir. Ellerine geçen müzik aletlerinin neredeyse hepsini başarıyla icra etmişler ve birçok kişiye de ışık olmuşlardır.
Fethiye türkülerini ise ilk derleyen kişi Hafız Sabri Aksoy’dur. Muğla Vilayetine ilk klasik müzik sazlarından ut, keman ve tambur sazlarını getiren Hafız Sabri Bey’dir. Hafız Sabri Bey, 1900’lü yıllarda müzik eğitimi almış ve nota öğrenmiştir. Osmanlı İmparatorluğu sona erince memleketi olan Muğla’ya gelmiştir.1920 yıllarda kurtuluş savaşı başlarken milis kuvvetlerine katılmış, Fethiye’nin köylerinden, Milis kuvvetlerine erzak temin etmiştir. Bu esnada bu kitapta bahsi geçen Fethiye Türküleri’ni derlemiştir.
Bu bölgede bir de efelik zeybeklikten bahsediliyor ki bu da daha sonra oluşmuş bir kavramdır. Osmanlı imparatorluğu çökünce, yerel halk kendi güvenliğini kendisi sağlamak zorunda kalmıştır. Ön plana çıkan yiğitlere bu isimlerle hitap edilmiştir. Efe, Zeybek tabirleri de buradan gelmektedir. Yörük Ali Efe, Çakırcalı Efe, Gökçen Efe, Kamalı Zeybek, Koca Arap Efe, Mestan Efe ve Atçalı Kel Mehmet, bu yörede yaşamış efelerdendir. Efe baştaki kişidir ve efenin zeybekleri vardır. Bunun yanısıra bu zeybeklere bağlı kızanları vardır. Efenin üniforması da silahı da diğerlerinden farklıdır. Zeybeğin de üniforması efeninki kadar olmasa da göz alıcıdır. Bu nedenle Teke Yarımadası’nda efelik ve zeybeklik sempatizanlığı vardır. Ama oyunlara bakarsak, aslında Teke yöresinin oyunlarıyla, zeybek oyunları arasında hiç bir benzerlik yoktur. Örneğin: ‘Harmandalı’,‘Kerimoğlu’, ‘Alıverin Barudumu Saçmamı’ gibi Muğla, Aydın, İzmir Zeybekleri ile Teke Zeybekleri’nden ise Sarı Zeybek, Korkuteli Zeybeği, Burdur’un Serenler Zeybeği ve Fethiye Zeybekleri birçok açıdan birbirlerinden farklıdır.
Yörükler genelde kendi müzik aletlerini kendileri yaparlar. Ardıç yaşken bir çakı bıçağı ile çobanlar bir taraftan koyun veya keçilerini otlatır, bir yandan da müzik aletlerinden üç telli bağlama, sipsi, kaval gibi esturamanları yaparlar. Bilinen en eski üç telli ve tırnak kemane yapıcılarından, Bayır Köyünden Efe Mehmet Ülker’dir. Ramazan Güngör, üç telli bağlama yapımını Mehmet Ülker’den öğrenmiştir.
Ramazan Güngör’de Fethiye’nin en değerli üç telli ustasıdır. Hem yapar hem de çalardı. Yeri doldurulamaz bir üstattı. Ramazan Güngör üç telli sazı ilk olarak Kadıköy’den yine köylüsü olan Abdullah Aydın’dan 5 kuruşa alır. Üç telli saz hocaları Mehmet Fırtına, Ömer Ali Memici,Gadı Ali,Ramazan Güngör’ün ustalarıdır. Üç telli bağlamanın bazı kişiler tarafından ‘’kopuz’’ olarak da söylendiği duyulmaktadır. Kültür Bakanlığı Araştırma ve Geliştirme Kurumu Müdürlüğü tarafından da yöremizde üç telli bağlama olarak onaylanmıştır.
Bir tırnak kemane de ben edindim.1996 yılında Zorlar Köyü’nde çobanlık ve çiftçilik yapan, Beserek lakaplı Hamdi Türkmen tarafından ardıç ağacından oyulup, telleri bağırsaktan, yayı da at kuyruğundan yapılmış.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.