- 709 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
AŞK KÖPRÜDEN DÜŞTÜ
Aslında Psikoloji okumuştu genç kadın. Fakat lisede öğretmenlik yapıyordu. Yine de branşının etkisiyle kendisini bir Psikolog gibi görüyor ve çevresindeki olaylara bu gözle yaklaşıyordu. Tabii öğrencilerine de.
Henüz otuzlu yaşlarda, evli ve bir çocuk sahibiydi. Son zamanlarda huzuru kaçmıştı. Eşiyle aralarında kıskançlık problemleri , geçimsizlik hatta şiddete varan tartışmalar baş göstermekteydi.
Anlayamadığı duyguları onu son günlerde, daha önce pek gitmediği köprüye doğru itmeye başlamıştı. Şehrin tam da orta yerinde, araç ve yaya trafiğinin çok yoğun olduğu bu köprüye, okuldan her çıktığında koşar gibi gitmeye başlamıştı.
Demir korkuluklra yaslanıp bir de sigara yakıyor, gözlerini denize, gemilere, martılara yönlendiriyordu. Ara sıra da yine parmaklıkların önünde durup, balık tutan insanlara, oltalarına ve kurbanları olan balıklara gidiyordu gözleri.
Hangi duygunun onu bu köprüye ittiğini kendisi de çözemiyordu aslında ;dinlenme ihtiyacı mı ; düşünme, yoksa intihar düşüncesi mi ?
Kendisini bu köprünün korkuluklarından bırakıvermesi, aklına gelmeyen bir şey değildi aslında ; özellikle kocası ile tartıştığı ve şiddet gördüğü anlardan sonra.
Yine öyle bir gündü. Bir gece önce eşiyle şiddetli bir tartışma yaşamış, şiddet görmüş, öğrencilerine doğru dürüst ders anlatma gücünü bile kendinde bulamamıştı o gün.
Koşarak gelmişti adeta köprüye ve hemen atlayacaktı neredeyse. Cebindeki sigara paketinden ufak bir destek istedi önce. Bir tane yakıp, dumanını martılara gönderdiği anda az ileride, korkuluklara tırmanmakta olan bir adam gözüne çarptı.
Refleksle hemen koştu ona. Kollarına yapıştı ve bırakmadı.
- Ne yapıyorsun sen ? Delirdin mi ?
- Bırak beni diyorum sana, bırak ! Aptal kadın, nereden çıktın sen ?
- Gel buraya diyorum sana ! deyip, var gücüyle korkulukların ön tarafına çekti.
Sesli bir şekilde ağlamaya başladı adam.
-Niye kurtardın beni ? Yaşamak istemiyorum ben, ölmek istiyorum !
Birlikte oradan uzaklaşmaya ikna etti adamı. Yakındaki bir çay bahçesine gittiler. Karşılıklı oturup iki arkadaş gibi konuşmaya başladılar. Kadının ikram ettiği çayı içti ama sigarayı kabul etmedi adam.
Babası yaşındaydı adam. O bir psikologdu ve ona bu şekilde yanaşmak istedi. Geçmişini sorguladı uzunca. Adam sanki anlatacak yer arıyormuş gibi, tüm hayatını, sırlarını, dertlerini her şeyini anlatmaya başladı.
Günlerce sürdü aynı çay bahçesinde buluşmaları. Evliliğinin hatalı oluşuna takmıştı adam kafayı. Ayrılması gerektiğine inandığını ama bunu kendine yediremediğini, çocuklarına bunu anlatmasının mümkün olmadığını, bu yüzden de intiharı tek çözüm olarak gördüğünü söylüyordu.
Kısa boylu, ellili yaşlarda, yaşını göstermeyen, minyon tipli, eğitimli olduğu her halinden belli olan, düzgün konuşan, iyi kalpli bir yapısı vardı vardı adamın. Solgun, çimen rengi gözleri çok da suluydu. Sık sık gözyaşlarından ıslanan gözlük camlarını silmesi gerekiyordu konuşurken.
Çağdaş giyimine rağmen, inançları güçlü, dindar bir kadındı. Her sözün başında Allah sözünü anar, sık sık dinî sözler ederdi. Adama da imanı, ibadeti tavsiye ediyor, kendini Allah’a bırakmasını öğütlüyordu.
Din yüzünden tartıştıkları anlar da oldu. Adam, kendisinin bu yönden boş biriymiş gibi algılanmasına tahammül edemiyor, bazen karşısındaki kadına bu konuda ders vermeye kalkışıyordu.
Kadın direkt değil ama dolaylı olarak, kocasıyla arasındaki geçimsizliği belli ediyordu. Hatta şiddet gördüğü de - ne kadar söylemese, inkâr etse de - apaçık belli oluyordu.
En kötü gününde, durup dururken, kocasını ne kadar çok sevdiğini, onlarınkinin aşk evlenmesi olduğunu, halâ da âşık olduğunu söyleme ihtiyacı hissediyordu.
- Sırf, çocuklar için evlilik sürdürülemez. Sizin ayrılmanız en doğru çözüm olur, dedi bir gün adama.
- Yapamam, mümkün değil ! diyordu adam, ısrarla.
İçinden çok kızıyordu ama belli etmemeye çalışıyordu kadın.
Adam âşık olduğunu hissetmeye başladı kadına. Onunla buluşup görüşeceği, konuşacağı anları iple çekmeye başladı. İşi olduğunu söyleyip gelmediği günler uzadığında, yeniden hayattan kopup intiharı düşünmeye başlıyordu. Oysa onunla olduğu anlarda, dünyaya yeniden gelmiş, yeni aşık olmuş, genç bir delikanlı gibi hissediyordu kendini.
Utanıyordu da aslında. Bu aşktan kadının haberi olmasını, anlamasını asla istemiyordu. ’ Dost ’ diyordu ona. Fakat ’ kızım, kardeşim ’ gibi sözler etmeyi de asla beceremiyordu. ’ Dost’ diyordu sadece.
Kadın ayrıldı eşinden. Çocuğunu da yanına aldı. Adamla görüşmeye, onu dinlemeye, tedavi etmeye devam etti. Ona, eşinden ayrıldığını asla söyleyemedi. Sadece, kendisinin ayrılmamasının büyük hata olduğunu, ayrılmadıkça da dertlerinin bitmesinin mümkün olamayacağını söyledi defalarca.
Adam, eşinden boşanacak noktalara kadar vardı. O da kadına anlatmadı. Ayrılmamak için direndi sürekli.
Onu seviyordu, âşıktı. Fakat onun da eşinden ayrılıp kendisiyle evlenmesini arzu edecek kadar bencil değildi. ’ Allah mutluluğunu bozmasın !’ dedi sık sık.
Kadın da ona karşı bir şeyler hisseder gibi olmuştu. Bunun cevabını hiç bir zaman soramadı kendine ve asla da itiraf etmedi.
Sonunda havadan bir sebeple, kadın- erkek eşitliğinden doğan bir tartışmanın sonunda, kadın tüm erkekler için çok ağır kelimeler kullandı. Farkında olmadan, kötülük gördüğü, şiddete maruz kaldığı eşi yüzünden tüm erkeklere düşman olmuş ve hakaretler yağdırmaktan kendini alamamıştı.
Adına ikisin de ’ dostluk ’ diyebildikleri bu ilişki, böylece bitiverdi.
Adam sevmişti, âşıktı kadına. Söylemeyi de kavuşmayı da, asla aklından bile geçirmedi.
Kadın, duygularını sorgulama cesaretini bile bulamadı kendinde. Sormadı ve cevabını da hiç bilemedi. Aşk mıydı onunki, yoksa insanlık, dostluk mu..
Çoktan köprüden düşmüştü; adına ister aşk, ister dostluk densin bu ilişki.
Şimdi balıkların ağzında, daha sonra midelerine inecek.
Kimse bulamayacak denizin diplerinde ve gerçeği de öğrenemeyecek.
Aşk, köprüden düştü bir kere....
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Fikret TEZEL
Bir beraberlik bitmeden bir baska beraberlige atilanlarin asklari baslamadan biter zaten.
Ruh özgür olmadan askin sansi olamaz ki önce bunalimlardan siyril sonra ask cok.
Insanlar kendini zorluyor sanki mutsuzluklara.
Degisikti güzeldi
Yüreginize saglik
Sonsuz saygimla
Fikret TEZEL
Bir yaştan sonra monotonlaşan hayatı biraz alevlendirmek ,ilgisizlikten duyulan sıkıntıyı giderebilmek için değişiklik arayan insanların sık sık başına gelen bu olayı çok güzel anlatmışsınız.
Belli bir merhaleden sonra denize düşse de ateşe düşse de kaybolmayacak izler bırakır ilgisizlikten bıkan kalplere.
Her iki taraf da suskuluğu ve içe dönerek konuşmayı bırakırsa daha fazla ızdırap duymadan halloacak gibi görünüyor.
Bir olta alıp köprüye çıkmalı.
Belki kaybolan bir yürek vurur oldasına,yeni aşk arayanların.
Selam ve saygı ile.
Fikret TEZEL
Ben bu öyküyü yaşıyanı çok çokkk iyi tanıyorum...Kim mi?... Onu bir ben biliyorum birde Allah...
Selam ve saygı dostum...
Fikret TEZEL
Elde değil ki dost, elde değil ki !
Boş ver gitsin , sonuçta balıklar yedi işte (:
Bence cesur olmak gerek:)
Kadın erkekten daha mı cesur ne?
Aşk köprüden düşmemeli, çünkü kolay bulunan birşey değil.
Ona bir bebek gibi bakmalı.
Hmm kimbilir
Belki aşkın kırık çıkıkları vardır ama yaşıyodur hala ?
Bir bakmalı bir yoklamalı derim..
Sevgiler,Saygılar Sayın TezaL ..