- 1414 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
GİTMEK, KALMAK ve LACİVERTİĞNEDENLİK/ FİLİSTİN
GİTMEK, KALMAK ve LACİVERTİĞNEDENLİK
dünya yıldızları seyretti/ ben toprak örttüm düşlerime/ ellerim kırmızı/ yüzüm ölü bir deniz/ kızılağaç kabuğunda tabutlar/ oy ki oy >> lacivertiğnedenlik// Edebiyat Defteri
GİTMELİYDİM, GİDECEKTİM, GİDEMEDİM, KALDIM
Gitmeliydim, gidecektim, gidemedim, kaldım.
Üç aydır albenisine vurulduğum bu şiirler ve genç (Sanırım) bir ozan/şair alakoydu yolumdan. En derinliklerimdeki sesi, soluğu bulup yüzüme üfleyen ozanlardan biridir o. Bir de, “Daha çok yenisin sanal ortamda, başka nice yazar, ozan vardır nabızların birlikte attığı, kimbilir?..Dur biraz hele, pire için yorgan yakma.” dedim. Gerçekten pire miydi?.. Bilmiyorum ki...Kaldım.
Kibirli olma ama alçakgönüllüğün de fazlası zararlı. Bal gibi biliyorsun. Ozan değilsin ama şiirin kokusunu iyi alır, soluğunu iyi hisseder, iyi ayna tutarsın şiire ve ozana...Bilirsin, onun da bazen gereksimi vardır bir aynaya. Kendi güzelliğini görmekten kim hoşlanmaz?..Ya da “Kakülünü şu yana yatırıver; kravatını biraz daha sıkıver..” diyerek yardımcı olunması mutlu etmez mi insanı?.. “Alış artık birazcık eğilmeye, baktın olmuyor, o zaman çek git” dedim, kendime. Evet, işte böyle dedim. Kaldım.
Dünyadaki kargaşa, ülkem...Ve korkular, korkularımız...
Korkularımız...Ağlamalarımızın, gülmelerimizin, susmalarımızın, engellerimizin, sıçrayışlarımızın, haykırışlarımızın efendisidir onlar...Hem koruyucumuz, hem düşmanımızdır. Varalım, korkulara isyanın, bir başka yolunu deneyimleyelim şimdi. Bakalım, görelim devran ne gösterecek...
Seçtiğimiz yaşam yolu, orada duruşumuz, yürüyüşümüz, koşuşumuz, beğenilerimizi oluşturur bu yolculukta. Sanatsal yaratılarla/yapıtlarla ilişkimiz de böyle kurulur.
Lacivertiğnedenlik’teki her iğne, üç aydır bana da batıyor. Üç aydır, benim en gizlimdeki iğnelerimi söküp çıkarıyor bir yandan. Daha önceki iğnelerine dokunamadım daha.
Ey, ozan/şair, ne sen beni bilip tanırsın ne de ben seni.
Nazım’ımı, Aragon’umu, Neruda’mı, Dostoyevsky’mi ve nice yazarı, ozan/şairi de hiç tanımadım. Yazanla okuyan arasında uzaduyumsal, garip bir ilişkidir bizimkisi. Çoğu kez en en yakınınızdan daha yakın olursunuz birbirinize.
FİLİSTİN
Lacivertiğnedenlik’teki son şiir Filistin, yine ölümü kuşanmış. Kısacık. Söz az. Çok güçlü, etkili, tarihsel bilgi yüklü alegoriler..Ses benzeşmelerine yaslanmayan bir müzik.. Ben, şiirin içindeyim yine, şiir benim yüreğimde.
Filistin...Kana doymayan kadim topraklar...Dinlerin anarahmi. Dünya egemenlerinin; sömürü, zenginleşme uğruna iki bin yıldır, bıkmadan oyuncak ettikleri dinlerin doğum yeri...Kanla beslenen ve kan üreten kadim bilginin kana doymayan toprakları.
Ölüdeniz, Lut Gölü..İsa’dan çok önce, belki firavunların hoyratlığından kaçıp sığınanların ilk başkaldırı bildirgeleri yazıldı orada bulunan Parşömenler(Ölüdeniz Parşömenleri) üstüne. Belki göksel bilgiler vardı. Mağaralarda yazdılar, sakladılar. Kandırmaca daha o zamanlar başladı belki. Neden sakladığını bilemem ama Vatikan saklayıp durur hâlâ.
Benim ozanımın “düşlerini örten” bu kandırmaca mı?
Bugün, ozanımın “ellerini” ve dünyamızı kana boyayan nedir?.. İsa’dan üç yıl önce yazılmış bilginin yok edilirken dökülen kanları mı, onun “ellerini” ve dünyayı “kırmızı”ya boyayan?..
Kan ve ceset kokan bugünkü dünyada, insanların büyük çoğunluğu, korkudan ve küçük çıkarlarından ötürü kan göllerini görmez de yıldızlara bakarsa...Gazze’ye, diğer savaş ülkelerine, sözümona insan hakları, demokrasi götürmeye kalkanların, halkları birbirine kırdırmasına göz yumulursa, yardım edilirse...
İnsanlar yere eğildiğinde,“Kızılağaç kabuğunda tabutlar”ı görmez de, salt “Çiçeğe böceğe” koşar, yüreği dağlanmazsa...
“İşte, kandan yapılmış tabutlar, işte yapanlar, işte inançlarla oynayanlar” dendiğinde; diyenlere “Aaaa kuşa bak” der gibi gökyüzü imlenirse...
Tazeyken bej/pembe olan kızılağaç kabuğu, kucakladıkça ölüleri, kırmızıya döner, binlerce yıl kanar kanar durursa...
Devran hep böyle döner ve yıldızları seyretmekten (yıldızları seyretti) gözlerimiz kör olursa...
Benim ozanım da “oy ki oy” diye ağıda durur işte böyle. Soluğumuz karışır, sesimiz karışır, acımız karışır.
Bana bir iğne daha batar ve benden bir iğne daha çıkar...
04.05.2011
VİLDAN SEVİL
YORUMLAR
Şiir bazen keskin virajdır. Söylersiniz iki cümlede ,bütün tarihi olayları alır sürüklersiniz peşinizden ve sonra okura sunarsınız.Şiir sizden çıkmıştır artık,beklersiniz okur ne görmüş şiirin dar koridorundaki arka kuytularda hangi imgesel şeylerle neler anlatmak istemiştir.
Evet ,kırmızı eller,ölüdeniz,ve kızılağaç kabuğu Filistin’in ana felsefesidir bana göre,o halde uzun lafa ,söze gerek var mıdır diye düşünür şair,bu anlamda keskin virajın altına nokta koyar.
Siz sayın hocam ; altı satırlık minicik bir şiirin bel kemiğini yakaladınız engin felsefe ve tarihi birikiminizi esirgemediniz şiirden .Bu anlamda çok teşekkürlerimi sunuyorum size.
Sizin şu ana kadar eleştiri yazılarınızı okudum.Bilirim ki siz olmamış bir şeye asla oldu demiyorsunuz.Elsa’nın gözlerindeki çevirilerin okuru nasıl yönlendirdiğini,hangi çevirilerde hangi ruhları yakaladığınızı dikkatli okuduktan sonra şunu anladım ,siz genel anlamda lacivertiğnedenliğin iğnelerine baktığınız zaman olumsuz eksik ,kendini nerelerde tekrarlayan,dönüp nelere bakması gerektiğini estetik ölçüler içinde kırmadan dökmeden ,şairi ayağa kaldıran eleştiriler de yapacağınızı ve yol göstereceğinizi biliyorum.Olumlu ,eksiklerimi gösteren aynı zamanda olumsuz eleştirisel yazılarınızı da saygıyla karşılayacağımı bilmelisiniz.
Keşke bilgi ve birikimlerini objektif anlamda biz genç şairlere yön veren daha çok kalemler olsa.Onları okusak fikri düşüncesi ne olursa olsun estetik orantıda şiirlere bakabilen fikirlerle önümüzü açabilseler mutlu olurduk.
Teşekkür ederim çok saygımla
lacivertiğnedenlik tarafından 5/5/2011 12:28:33 PM zamanında düzenlenmiştir.