Endişe
Daima bir endişe içinde olan biriyimdir. Üstelik bu endişenin ne zaman başladığı konusunda da bir fikrim yok. Çünkü araştırmaya başladığımda kendimi bildiğim andan beri endişenin benimle olduğunu gördüm. Sürekli zihnimden felaketler görüngüsü, felaket hikâyeleri, felaket haberleri geçip durur. Hafızam sanki sadece endişeyi büyütmek için yaratılmış gibi.
Bir sel hatırlıyorum. Yağmur sularının sokağı yüzdürdüğü bir gün. İşin tuhaf tarafı bendeki bu anıyı anneme anlattığımda böyle bir şeyin olmadığını söylüyor. Ama bu anı bende çok net. Tüm ayrıntılarını hatırlıyorum. Bir adam var yanımda, iri, kocaman elleriyle beni tutup sel sularının içinden alıyor, kucaklıyor.
Kadınlar hatırlıyorum. Pardösülerini sırtlarına bohça yapıp içlerine bir, üç, beş yaşlarındaki çocukları koymuş sele karşı yürüyorlar. Paçalarında koygun yağmur suları…
Annemi hatırlıyorum. Onun sırtında başka bir çocuk. O da koşuyor kadınlarla birlikte. Ben ise hiç tanımadığım adamın kucağındayım. Hafif kirli sakallı yüzü, deniz mavisi gözlerinde bulanık sel sularlının haşin gölgesi…
Bana ince, cılız bir kuş tüyü uzatıyor. “Bunu sakla, iyi sakla…” diye tembihliyor. Alıyorum. Ortası gri, kenarları mavili ve turunculu kuş tüyünü heyecanla inceliyorum. Acaba bu tüyün sahibi kuş nerede diye düşünüyorum. Sel sularının ortasında tüyleri mavili ve turunculu kuşu arıyorum. Ama yok.
Adam sıkı sıkı tembihliyor; “Sakın bunu kaybedeyim deme!”
Avuç içimde ortası gri, kenarları mavili ve turunculu bir duygu kıpırdıyor. Besbelli ki çok değerli, eşsiz. Annem koşuyor, şemsiyenin gölgesine doğru çekiştiriyor beni. Öyle bir çekiştiriyor ki, sel sularının ortasında ayağım ayrı bir yere, kolum bambaşka bir yere değiyor. Çalkalana çalkalana tuhaf bir derbedere düşüyor esmer, cılız ve biçimsiz suretim. Curcunadan kurtulur kurtulmaz ilk yaptığım şey avuç içimi açıp bakmak oluyor. Kuş tüyü yok! Ortası gri, kenarları mavili ve turunculu o duygu yok!
Adamın sıkı sıkı tembihleyen sesini tekrardan duyuyorum; “Bunu sakla, iyi sakla…” Avuç içimde bir soğukluk, tuhaf bir boşluk… Gri renkli bir yalnızlığa düşüyorum. Diz kapaklarımda saklayamamanın yarattığı sancı giderek büyüyüp tüm hücrelerime yayılıyor.
Yine adamın sesi tekrarlıyor; “Sakın bunu kaybedeyim deme!”
Yağmur sularının ortasında tüyleri mavili ve turunculu o kuşu arıyorum. Delirmişçesine, çılgın bir endişeyle her yanda onu arıyorum. Ama yok.
Otuz seneden fazla bir süre geçmesine rağmen kendimi bilir bilmez yaptığım her şeyde bu endişe var. Ne vakit yağmur yağsa, sokaklar o gri duyguyla yüzer. Ben birdenbire tüm sevincimi yitiririm. Bir çocuk feryadı ve nedensizliğiyle ağlamak isterim. Bakarım endişem orada, taptaze duruyor. Gözlerim hâlâ ortası gri, kenarları mavili ve turunculu kuş tüyünü aramaklı...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.