- 653 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TAKSİM - 2
devam..
..kestane satıcılarının çoğunun sivil polis olduğunu söyleyen şule’ye her gördüğüm kestaneci için “..ama bu değil..bak bu olur..şu da değil ..aha şuradaki neden olmasın..” şeklindeki sataşmalarım gün boyu sürdü bir simitçiye yaklaştım “..camekanın içine şu kitabımı koy senden para da istemiyorum dedim adam sıkılarak ama abi belediye müdahele eder uygun düşmez..kitap mı satıyon der..” az ilerideki tezgahını yere açmış bir satıcının “.dört çocuk okutuyom “ şeklindeki bir karton üzerindeki yazısı çok içten mi yoksa popülist dedikleri duygu merhamet sömürüsü taktiği rekabetçi kurnazlık mı konuşup çözemedik şule ne acıktığını söylüyor ne de susadığını sık sık kendisine hatırlatıyor hatta bildiği bir yer varsa girip oturmayı teklif ediyordum "..yoo iyiyim canım isterse söylerim ben ." diyordu taksim’den ayrılma zamanı gelmişti istiklal caddesinde yürüyoruz Japon turistlerin sevimlilikleri eşi ile kavga eden çiftler lokanta cafe dönerci gibi yemek mekanların doluluğu 1 mayıs afişlerin hazırlıkları arasından geçiyoruz meydandayız nihayet beşiktaş’a dönmek için otobüs durağına geldik havada yağmur havası da yok yağmur da ama yüzüm gözüm ıslanınca bakındım meğer arkamızda bir belediye temizlik işcisi caddeyi temizliyor yere atılmış meyve suyu kutusuna bastırarak çöpe atmak istiyor işte olan o anda oluyor biz masumane bekleşirken meyve suyu suları ile tatlanıyoruz üst baş ne varsa geçmiş olsun ( yani 10 cm biraz ileride dursaymışız isabet etmeyecekti onca binlerce metrekare içinde geldik geldik öyle bir noktada durmuş olmalıyız ki hesapta kitapta olmayan bir temizlik işcisinin dikkatsizliği istanbul’da bunca insan içinde bizi buluyordu ) şiddetle çıkışıyorum adam özür diliyor tekrar özür diliyor kabul etmiyorum içimden adamı tartaklamak geliyor ama meydanın her yanında işci adam hamileri ile dolu 1 mayıs hazırlıkları içinde olunan bir ortamda işci düşmanı kesilmek durumuna düşmektense durağa yanaşan otobüse binmek daha akıllıcaydı trafik yavaş azar azar ilerliyoruz bir yanda derby maçının kalabalığı bir yanda caddenin dar oluşu taşıt cinneti yetmezmiş gibi telefonla konuşan şöförün bet sesi kulaklarımızdan kalbimize vuruyor sıkıcı kaba zor bir trafiğin dayanılmaz sıkıntısından daha dayanılmaz geliyordu kısa da sürmedi konuşması pes yani pes dedirten türden uff nihayet güç bela beşiktaş’a iniyoruz stada yürüyüşe geçen taraftar çarşı grubu yolu tamamen kapatarak tezahuratlar atıyorlar onları geride bırakırken tam zamanında motora yetişiyoruz saat 18.30 Üsküdar iskelesine indiğimizde gurbetten anayurda dönmüş gibi hissettik kendimizi çok sevindik şule’nin sakinliği beni düşündürüyordu her defasında çok mutlu olduğunu hiçbir şikayeti olmadığını söyleyerek beni rahatlatıyordu benim için katlandığı ve ayakta durmayı başardığı bu güzel gün için kendisine müteşekkirim hayatım boyunca hiç unutmayacağım beraberliği için en üzüldüğüm onu aç-susuz bırakarak çengelköy’e getirmiş olmamdı sabırlı ve sürekli gülen yüzü ile beni hiç yormadı üzmedi aksine her şeyi kolaylaştırıcı oldu kendisine çok teşekkür ediyordum balık ekmek yediğimiz saatler 19.30 u gösteriyordu tek tesellim bu akşam yemeği oluyordu balık tazeydi ve doyurucuydu akşam serinliği iniyordu sahil-boğaz-akşam güneşi ve çay günün ödülü oluyordu son dakikalarını oynayan şule’nin gözlerinde yorgunluğun ve uykunun sinyalleri yanıp sönüyordu saat 20.00 istanbl suya giriyordu güneş sulu bir portakal gibi ruhumuzu mutlu ederken akşam kuşlarının son cıvıltıları ile vedaediyorduk ..30.04.2011/çengelköy…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.