- 1561 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
yeşil tuttum...
Çocukken “yeşil tuttum kurallar benden” diye bir şey vardı. Bir oyun kurulacağı zaman çevredeki herhangi bir yeşili tutmakta atik olan -bu tişörtündeki yeşil bir çizgi ya da bahçe sınırını belirleyen mazılardan bir dal olabilirdi -kuralları da koyardı . Lider vasfına sahip ve baskın kişilik özelliğinde olan çocuklar yeşil tutma konusunda heyecanlıydılar. Bazen kimin önce yeşil tuttuğu tartışması bile çıkardı ama kavgaya dönüşmeden sonlanırdı. Çünkü kimsenin söylemediği ama herkesin bildiği gerçek, ancak oyunun kendisinin kavga etmeye değeceğiydi. Daha başlamadan kavga çıkarırsan adın mızıkçıya çıkar ve kimse seninle oynamak istemez. Oyunun içinde kavga çıkarırsan bu sana saygı duyulmasını bile sağlayabilir. Bazı çocuklar “yeşil tuttum, bir Allah” derlerdi. Bence bu günahtı. Annem “vara yoğa yemin edilmez, günah” demişti. Öyleyse Allah’ı bizim uyduruk oyunlarımıza karıştırmak da günah olmalıydı. Ben hiç yeşil tutan çocuk olmamıştım. Yeşil tutsam da kural koymayı becerebilir miydim bilmiyorum. Zaten kazanmak ya da kaybetmek kurallardan ziyade, ilişkilerle belirlenen bir şeydi. Kurallara göre kazanmış olsanız bile, popüler biri değilseniz, birkaç dakika sonra birilerinin “bu oyun çok sıkıcı başka bir şey oynayalım” demesi ya da “geç oldu eve gidelim” bahanesiyle sizden uzaklaşıp, sonra da yan apartmanın bahçesinde tekrar toplaşması şaşırtıcı olmazdı.
Okula başlayınca oyunlar benim için daha önemli, kazanmak daha anlamlı hale geldi. Çünkü artık başımızda, şaşırmaz, yanılmaz, mutlak adil bir hakem vardı. Öğretmenimiz. Düdükle koşmaya başlarsın, çizgiyi geçersen kazanırsın. Kimse yeşil tutmaz, kurallar yarı yolda değişmez, ders zili çalana kadar da kimse sizi bahçede yalnız bırakıp gitmez. Öğretmen hepimizi görür. Okul disiplini, mahallede kırılan güvenimi sarmış ve iyileştirmişti. Zamanla çevremde küçük bir grup bile oluştu. Ablasının önlüğünü giyen, beslenme çantası yumurta ve soğan kokan ve kalemlerinin arkası ısırıklarla dolu olan, ama küme çalışmasında benimle olmayı isteyen kızlar. Saçları tepelerinde tek lastikle toplanmış, isimleri ebelerinden ninelerinden alınmış kızlar. Hem içine girdikleri bu sosyal ortamı anlamaya çalışan hem de ona meydan okuyan taşralı bakışlı, çatık kaşlı bu birkaç çocuk benim gerçek arkadaşlarımdı. Babam zengin değildi, annem sınıfa gelmezdi, gözlerim renkli değildi ve her yıl yeni çanta da alamıyorduk ama yine de o küçük grubun “gözlüklü prenses”i olduğumu hissetmiştim.
Acaba şimdi neredeler? Yeşil tutanlar şimdi ne yapıyorlardır? Becerikli bir ev hanımı mı oldular yoksa tuttuğunu koparan bir iş kadını mı? Okuldaki küçük grubumun üyeleri nerelerde acaba? Birinin liseden mezun olur olmaz evlendiğini duymuştum. Diğerleri ne yapıyorlardır kim bilir? Hala akıllarının almadığı bu büyük şehire çatık kaşlar altından mı bakıyorlar, yoksa okul onlara da iyi gelmiş midir diğer yeşil tutamayanlara iyi geldiği gibi?
YORUMLAR
Uzun yıllar sonra, ortaokulda ki sevdiğime denk gelmiştim yıllar önce, halamın oğlunun nikahında karşılaştık. başak sarısı saçlarının rengi haricinde nasıl da değişmişti. o rüyalar ülkesinin prensesi gitmiş, öğretmen okulunu bitirdiğ halde öğretmenlik ypamadan evlenmiş çokluk çocuğa karışmış mutsuz bir ev hanımı olmuştu. aile baskısıyla amcaoğluyla evlendirilmişti. hazin bir hikaye. yazınızı okuyunca bunu hatırladım..