GÜLERKEN AĞLAMAK (14)
İki bin sekiz yılının sonlarına doğru başlayan ekonomik kriz tüm dünyayı sarmıştı. Bütün dünya ülkeleri sırasıyla bu krizden nasibini alıyor, özellikle zaten ekonomik durumu iyi olmayan ülkeler krizi daha şiddetli hissediyordu.
Bu tehlikeli dönemde kurulmasına rağmen, Kerim’in Kırgızistan’da kurduğu iş oldukça iyi gitmiş, ilk dönemlerde büyüme bile göstermeye başlamıştı.
Ancak, bir müddet sonra Kırgızistan halkı da ekonomik krizi daha yoğun bir şekilde yaşamaya başlayınca işler değişiverdi.
Çünkü sıkıntıya düşen halk, yine ekmeklerini ve diğer hamur işlerini evlerinde bahçelerinde yapmaya dönmüşlerdi.
Bir müddet sallantı içinde olan Kerim’in işletmekte olduğu fırın, yavaş yavaş iflasın eşiğine gelmişti.
Önce birkaç işçi çıkarmış, ama buna rağmen iş yürümeyince, dükkandaki teçhizatı satarak iş yerini kapatmıştı.
Türkiye’ye bu durumu bildirdiğinde, Mukaddes hanım ve Kerim’in kardeşleri çok üzüldüler, ancak Mukaddes hanım her zamanki, yapıcı tavrı ile oğluna;
“Gelinimi ve torunumu da al ve vatana dön” Zaten artık ben iyice yaşlandım. Burada ablanla birlikte yaşıyoruz. Kapım size de açık, ömrüm vefa ettikçe birlikte yaşar gideriz. Ayrıca hiç görmediğim torunumu da dünya gözüyle görmüş olurum” Dedi.
Kerim annesinin bu sözlerini Almila ve onun yakınları ile paylaştığında, Almila Türkiye’de yaşamayı hemen kabul ettiyse de, özellikle annesi bu duruma çok üzüldü. Fakat çaresiz o da kabul etti.
İki bin dokuz yılının yirmi üç nisan günü, Mukaddes hanım ve Kerim’in kardeşleri için her zamanki yirmi üç nisan bayramlarından çok farklıydı. Tesadüf bu ya, tam da çocuk bayramının yaşandığı günde, iki bayramı bir arada yapmışlardı.
Kerim’in ailesi, o gün Atatürk hava limanına uçağın geliş saatinden saatlerce önce gelmişlerdi.
Uçak hava alanına inip, çıkış kapısından gelen Kerim’i, gelinlerini ve kucaklarındaki torunu görünce, hepsi mutluktan ne yapacaklarını şaşırmışlardı.
Hele Almila’nın sıcak kanlılığı ve sanki yıllardır bu aile ile birlikte yaşıyormuş gibi tavrı onları o kadar etkilemişti ki söyleyecek söz bulamıyor, sadece gelenlere sarılıp ağlaşıyorlardı.
Ferhat; hemen yeğenine Kırgız bebek ismini koymuştu. Kırgız bebek “Nur,” önce büyük ailesini yadırgamasına rağmen kısa sürede onlara alışmış, yaptığı cilvelerle kendisini daha da çok sevdirmişti.
Kerimler gelmeden önce; Ablaları ve ağabeyi her şeyi organize etmiş, annelerine ve kardeşlerine hiç ummadıkları bir sürpriz hazırlamışlardı.
Hemen ilk akşam, büyük abla Ayşe, annesine ve Kerim’e hazırladıkları sürprizi açıkladı:
Bulundukları ilçe de bir düğün salonu ile anlaşmış, (yakın çevrelerinden kırk-elli kişiyi davet ederek) kardeşlerine ve gelinlerine kucaklarında bebekleri ile, gelinlik ve damatlık giydirerek bir düğün yapmayı planlamışlardı.
Mukaddes hanım buna çok sevindi, çocuklarına dualar etti. “Dünya gözüyle görmek istediğim en güzel şeyi hazırlamışsınız benim için” Dedi.
Olanları şaşkınlıkla izleyen Kerim, söylenilenlerin bir çoğunu anlamayan Almila’ya durumu izah ettiğinde, Kırgızistan’da gelinlik giymeden evlenen, Kırgız gelin hem gülüyor, hem ağlıyordu.
İki bin dokuz yılının bir mayısında, Mukaddes hanım ve çocukları bir hafta içinde ikinci bayramı da çifte bayrama çevirmişlerdi.
Ailenin yakınları, eş ve dostları yaklaşık kırk-elli kişilik bir grup düğün salonunu doldurmuş, kucaklarında bebekleri ile genç çifte harika bir düğün yapmışlardı.
Mukaddes hanımın gözlerinden akan yaşlar, belki de akıttığı en son sevinç göz yaşlarıydı. Artık iyice yaşlanan anneleri düğün salonuna gelirken epeyce zorlanmış, havanın da yağışlı olması nedeniyle bir ara büyük oğlu Ferhat’ın elinden kayarak düşme tehlikesi bile geçirmişti.
Herkes doyasıya eğlendi o gün, düğündü, bayramdı tüm aile için, bir ara ağabeyi Ferhat’ı sahneye çağırdılar ve kardeşi için yeğeni doğduğu sırada yazdığı şiiri okuttular.
Ferhat sahneden indiğinde artık kimse göz yaşlarını saklamıyordu. Mukaddes hanım ise evlatlarına gururla bakıyor, yanındakilere hep onları anlatıyordu.
O gece hepsi gerçek bir aile olmanın, bir şeyleri paylaşmanın, gülerken ağlamanın, ağlarken gülmenin bir kez daha tadına varmış, hatta doruğuna ulaşmışlardı.
Devamı var
YORUMLAR
gurbette....hüzün boldur....ama neşeyide ustalıkla veriyor....kalem.....saygılar