hayat işte
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Soluk birkaç resim gibi bütün aydınlığı küçük dünyamın… Kısa mesafeli sarı bir ışık ve tüm müsebbibi hayatımın eksik taraflarının; biraz yalnızlığım, biraz eksikliğim, biraz da asiliğim belki.
Tüm yollarını harcadım ve bütünüyle tükettim her meteliği. İlerdi ve bakabileceğim her ufuk uzak. Öylece kalmış bir rüya işte hayat. Zayıf omuzlarım ve ıslak gözlerimle, dolu dolu bir dünya. Yaşamak zor, göze almak, hayal kurmak her yanıyla eksik işte…
Bak; sevgili yalnız gözlerimin içine bak. Bir umut bakmalı gözbebeklerimin içine. Diyebilmek gibi bugün…
İşçi bayramında ömrümün yine hüzün dolu yüreğim. Aslında biraz yalnızım yine. Dolup taşan meydanların eksikliği, kim bilir. Her geçen günün yükünü, sorumluluğunu kat kat artırıyor yalnızlığım. Tüm sıcak ve tümüyle haykırış dolu meydanların, bu meydanlara koşmama destek ailenin ve yanımda koşabilecek sevgilini eksikliği işte; bu gerçek anlamıyla benim yalnızlığım. Her saniye atmak zorunda olan ve adına kalp denen beden işçisinin; bedenimi, kalbimi, fikirlerimi ve hayata dair aldığım tüm kararların hesabını yapan, beyin denen; “oto motor” işçisinin bayramı bugün. Kutlu olsun bile diyemem. Bayramı, belki de hiç gelmeyecek bir ütopya işçisinin bayramını ne denli kutlanabilir ki?
Şimdi resimlerin sararan yüzlerinde, bir nevi genç gözlerinde aramaya koyuldum tüm hayal zamanlarını. Kendini arayan ve çıkmaz bir sokakta öylece kalan bir şizofren ömrüm. Neresinden tutsam elini, mutlak kırılır.
Herkese umut etmek, hayal kurmak ve her şeye rağmen yaşamak idesini dağıtan dilim; ansızın çöken bulutların dağılmasını sağlayamıyor. Bir an için hayatın tesadüf olmasını dileyebiliyoruz; hem de en mucize gereken vakitte; kadere rağmen. Bir an için; yalnızca bir dk için belki; mutluluk ve heyecandan ellerin tutmaz olduğunun hayali gibi… Sadece ve yalım haliyle hayat hep beklenmedik yönden, anlaşılmadık bir şekilde attığı tekmeleri umursamadan sevmeye, âşık olmaya, meydanlara koşmaya kalkışmak anlarında… Bir mucize hiçbir an için mümkün olamaz mı?
Her bahar vaktinde ve şafak sökerken; kaldırıp da yastığın yumuşacık yüzünden başımızı, pencereyi açıp gökyüzüne yalvarır gözlerle bakmak. Belki bir aşkı dilemek, belki yalnızlığa bir umut beklemek ve belki en gereken zamanda, tam da tüm sebeplere alıştırmışken kendini hem de; ihtimallere rağmen, kaybolmak, gitmek isteğine kaptırmak tüm bedeni…
Nefes almak kadar gerçek yüz üstü kalmak. Nefes almak kadar gerçek işte hayatın getirmedikleri; umutlarımıza rağmen; götürdükleri ve bıraktığı yaraların, kabuk tutmaksızın kanayan tüm sızıların hissettirdiği... Ne yaralarına merhem var ellerinde bu bedenlerin; ne de sarıp sarmalayacak temiz bezleri, sevdaları, belki fal tuttuğu papatyaları, belki hayal kurmak için baktığı eksiği anısal resimleri… Her yanıyla yarım insan, her yanıyla eksik bir bütünlüğe rağmen; âşık her yokuşu zor tırmanan akrep saatlerinde.
Uzaktan gelen deniz kokusu hayat biraz da… Kıyıya çarpan her dalganın; o med-cezir anında yani; duyduğu fakat haykıramadığı, yakamozlarıyla bulutlu bir gecenin çığlığı; işitilmeksizin. Herkes konuşmaya ve birazda haykırmaya hazırken tüm çapraşık sessizliğini, unutulması müessir olan dinlemek işinin ironisine zaten yormak manasız değil mi; olmayan yürek ve beyinleri?..
Hayli eski bir şarap mahzeninde saklanıyor tüm sevgililer. Sevgilinin sevgiliye haykırdığı sevdasını dile getirten; o, sarhoş belki biraz şaraptan, biraz aşktan ve biraz da istemekten; bir başka tene duyulan ihtiyaçtan; kim bilir nedenini her neyse işte o hissiyat anına muhtaç tüm bedensiz yürekler. Alkole âşık ve alkolle âşık tüm sarhoş olmayan âşıklar. Sızmadan ve uyanınca derin uykudan ağrımıyorsa başın. Baharın hediyesine minnet duymalı insan. Hayat işte; öylece… Kısa bir bakışma anında doğan her çocuğun; yalın ayaklı, minik elli ve biraz acıkmış hali gibi, öylece yani.
Hicap duyduğum ve buna rağmen sevinç halinin çöktüğü ellerime ve dizlerime bakıyorum. Hep yaralarımın bıraktığı o umarsız izler. Sevinçliyim çünkü tüm o izler hep bir sakarlık anının, biraz çocuk haylazlığını getirdiği minicik hediyeler işte. Her yaramaz çocuğun çenesinin biraz alt tarafında duran çizgilerle güzel hayat. Esas olan; bir aşkın, meydandan zindana düşmenin ve bir şafak vakti; mayıs sabahına çeyrek kala; darağacına gitmenin kalplerimizde bıraktığı çizgilerden daha güzel. Görünür olmasına rağmen estetik ve her birimiz yüzüne ayrı bir güzellik katan o çizgiler… Biraz biraz hayat işte; öylece…
Yarım yamalak ve düşünmeden başlanmış bir yazının sonunu getirememek işte. Hayat bu öylece ve yalınken güzel belki de. Beklentisiz ve hayalsiz yaşayabilme sanatı, bir başka adı… Sonsuz ve yastığa başını kor komaz yalnızlık sunağına bir adak gibi. Hayat işte; yine ve yeniden, aslına bakılırsa daima öylece ve yalın…
FMÜ
YORUMLAR
Canım benim, yeniden yazmaya başlamana çok sevindim ve çok güzel bir yazıyla güne geldin.
tebrik ederim.
sevgimle...
mari
Canım öyle sevindim ki. Seni burada görmek harika. Güzel yazıyorsun hem de çok. Tebrik ederim. Sevgilerimle.
Aysel AKSÜMER tarafından 5/3/2011 12:07:28 AM zamanında düzenlenmiştir.