Yoksun...
Ustaaa!
Diye seslendi tok bir sesle.
-Bana ordan bi yarım.ceplerini yokladı her zamanki gibi.Olurda,aksilik bu ya belki unutmuştur cüzdanını.Sonra gelde anlat;
-Abi valla cüzdan evde kaldı,ben bildiğin türden adamlardan değilim…neyseki aksi giden bir şey yoktu.Geldi işte balık ekmek,yumuldu balık ekmeğine etrafına bakınmaksızın.
Hızlı adımlarla arşınladı galata köprüsünü,bir an durdu dünya durmuştu sanki etrafına bakındı; herkeslerde ciddi bir telaş,bir yerlere yetişememe korkusu,biten günün ardından atılmak istenen yorgunluk,dağıtılmak istenen kafa,sevişmeye muhtaç bedenler ve kafalar….
Aldı telefonunun eline rehberindeki yasaklı isme geldi,bir an düşündü;
“arasam mı diye arasam gelir mi ki?ya gelmezse,ya bir bahane bulup geçiştirmeye çalışırsa,ya cevap vermezse…”
İşte en çok da bu muğlak sorular kemiriyordu beynini. Hani başkasının yerine düşünmeyi bırakıp bir an harekete geçse belki bu kadar zora sokmayacaktı hayatını,ama yapamazdı.Kendisini bildi bileli hep böyle,çünkü sistem ta ilkokul sıralarından başlamıştı eğitmeye onu:”söyleyeceklerini önce düşün,tart sonra ifade et”.Oysa ki ne olurdu sanki hayat spontane gelişse,doğaçlama bir akışa bıraksak,”inceldiği yerden kopsun”dan ziyade düşüncelerimize tabuları kendi ellerimizle koymazsak…
Ama hayat işte hep bu düşündüklerimiz kadar basit yada saydam olmayabiliyor çoğu zaman.
Eve hiç gidesi yoktu,oysaki evde birilerinin onu beklediği de İstanbul kadar gerçekti.Eğer evliyseniz bilinki toplumda bütün gözler üzerinizdedir.Hele bir güruh varki;kendince etik sorgulamalarıyla,yada en kinci bakışlarıyla adeta ablukaya alır seni sırf evlisin diye:
-aman evladım bu devirde yuva kurmak kolay mı? Her evli erkek bu saatte evde oturmalı.
Hayır onlara sorarsanız yediğiniz balık ekmek bile ihanet kokuyor aslında.Neyse çok da eşelemeyelim toplum hassasiyetlerini, malum mahalle baskısına kurban gitmeyelim.
Aslında sakin bir evliliği vardı,hele ki mahalle baskısıyla evlenenlerin anlattığı kadar kötü hiç değildi.Sorunda bu ya;heyecandan yoksun rutin bir evlilik,şehvetten yoksun nice yorgun sevişmeler ve sevişmeler sonrası yakılan sigaralar…Onun hayatı bütün bunların toplamından ibaretti işte;sabah kalk, işe git,akşam eve gel, ye iç gündelik işler, kimi zaman zoraki sevişmeler ve yarattığı ağır tahribat,bir tarafın sadakati diğer tarafın hasta ruhu…her şey böyle devam ediyordu..Ta ki onunla tanışana kadar.
Tekrar durup düşündü acaba arasam mı? Yada mesaj mı atsam? Ya kocası görürse…
Tabi keşke tek sorun bu olsaydı.Kendince bir yer açmıştı küçücük dünyasında ona, ama ondan bihaber.Onun his etiklerinden bile emin değildi,yalnızca bazı bazı telefonla görüşürlerdi.Hayattan,ilişkilerden,İstanbul’dan,ordan buradan muhabbet ederlerdi.Ve bu karşılıklı konuşmalardan hep kendince bir pay çıkarırdı:acaba onun da sorunlu bir evliliği mi vardı?İkisi de birbirleriden mi medet ummuşlardı?Yoksa gelişigüzel başlayan bir sosyalite mi? Sorular,sorular,sorular…
Ey İstanbul;tüm yalnızlığımla,çaresizliğimle,sevgilinin gül tenine hasret bu şaşkınlığımla gelip durmuşsam kapında,ses ver ey İstanbul ses ver…..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.