- 3589 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
içimdeki boşluk
içimizdeki boşluk uçurumdaki boşluğa ne de çok benziyor ve bir başkasının içindeki boşluğa...
Bütün boşlukların farklı derinlikte olmasına rağmen...
İçimdeki boşluk günden güne büyüyordu. Nedenini bir türlü bulamadığım ‘boşluk’ hissi her insanın başına geldiği gibi benim de yakamı bırakmıyordu. Dilimize yapışmış ‘içimdeki boşluk’ iyiden iyiye benimle yaşar olmuştu. Peki neydi o? Elimle tutamıyordum, gözümle göremiyordum ama var olduğunu biliyordum. Hayatın koşturması arasında onu arıyordum, ya da öyle sanıyordum. İşin tuhaf yanı neden bir türlü dolmuyordu! Başarı değildi, aşk değildi, takdir görmek değildi. Zira bunların her birisi başıma gelmiş olmasına rağmen ‘içimdeki boşluk’ hala oracıkta duruyordu. Bana meydan okurcasına varlığını sürdürüyordu, kendinden emin ve dimdik! O kadar sarsılmaz duruyordu ki, onun kadar güvenim yoktu kendime, aklımı zorluyordu, beni sınıyordu sanki!
Kışın yazın gelmesini, yazın kışın gelmesini bekliyordum. Sanki o zaman bir çaresini bulacakmışım gibi! Ne yanılgı ama! ‘içimdeki boşluğa’ şiirler, mektuplar yazıyordum. Ninniler söylüyordum uyutmak için, masallar okuyordum. Ama bastıramıyordum çığlığını, aksine o beni ayakta uyutuyordu. Gizliden gizliye bir bebek gibi onu büyütmek hoşuma gidiyordu sanki. Kimi zaman da ondan baş belasıymış gibi söz ediyordum. Kurtulmam gereken bir yüktü sanki omuzlarımdaki ağırlığıyla, kalbimdeki rehavetiyle, aklımda işgal ettiği yeriyle… Genetiğiyle oynanmış bir bitki gibi hızla büyümesi onu hem sevmeme, hem ondan kaçmama engel olamıyordu.
Hep bekliyordum. Bir şey olacak, hayatım tamamen değişecek, ‘içimdeki boşluk’ dolacak ve beni bırakacak diye ümit ediyordum. Bir kırılma noktası, bir şok, bir… nasıl desem ‘içimdeki boşluğa’ iyi gelecek bir şey olacak veya olmalı diye sabırla bekliyordum. Kendime kastım varmış gibi sürekli koşturuyordum günlerin içinde. ‘boşluğumla’ savaş haline giriyordum. Bazen o beni kovalıyor, bazense ben onu kovalıyordum. Her gün yeni bir hobi ediniyordum. Bu sefer kendimi iyi hissedeceğim düşüncesiyle kıvranırken bile biliyordum aslında boşluğuma karşı boş bir uğraş olduğunu. Zira onu alt edemiyordum. Neticede hep o galip geliyordu, neden savaşmaktan vazgeçmiyordum!
Yeni yeni planlar, yapılacaklar listesi, okunacak kitaplar, gidilecek yerler, çıkılacak yolculuklar… ama sonunda vardığım hiçbir yer olmuyordu. Sıfıra sıfır elde var sıfır! Sonu gelmez listelerimin sonu geliyor ve ben hala aynı yerimde sayıyordum. Uzun zamandır görmediğim insanlarla bir araya geliyordum, sevgi dolu anlar geçirdiğimde biraz olsun dolacağını sandığım ‘boşluğum’ beni olduğu yerde bekliyordu. Günler geçiyordu, bense amaçsız bir kedi gibi kendi kuyruğumun etrafında saçma sapan ve hatta deli gibi dönmekten başka bir işe yaramıyordum.
Her şeyin tadı ve ruhumu doyurma vasfı öylesine çabuk geçiyor ve beni yeniden ‘boşluğuma’ itiyordu ki, şaşıyordum. Mücadelem devam ediyordu iyi ama neye ve kime karşı diyordum. Çabuk yoruluyordum, sıkılıyordum, hemen her şeyden ve herkesten. Bir yandan da kendimi telkinlerim devam ediyordu ‘sonunu düşünen kahraman olamaz’ çabalamaya devam et diyordum kendime. Sonra omuzlarım düşüyordu yeniden. Kendi çelişkilerimden, doyumsuz ruhumdan ve tükenmeyen med-cezirlerimden kaçmak uzaklaşmak istiyordum. Ama kendini bırakıp gidemiyor ki insan, ne kadar uzağa gitsem de ‘içimdeki boşluğu’ da beraberimde götürüyordum gittiğim her yere.
Hayata yönelik endişelerim, geleceğe yönelik heveslerim ve geçmişle olan kavgalarım mı sebep oluyordu ‘boşluğuma’ neden hep sığ sularda yüzüyor gibiydim. Derinlerde boğulmaktan mı korkuyordum. Neden hiçbir şeyden emin olamıyordum! Sorular beni boğuyordu sanki. Sonra anladım ki her şey ‘an’ a odaklı. Aslında şuan evvelinde yaptığım planları gerçekleştirmekten başka yaptığım bir şey yok. An’ı yaşarken farkına varamıyorum sahip olduklarımın ve olacaklarımın ve içimdeki boşlukla dost olmanın, onu yenmek değil onu kazanmak gerektiğini, dolmasını beklemek değil dolmasına gerekçeler, sebeplenmeler bulmam gerektiğinin ayrımına varmam gerekiyordu.
Boşluğum madem ki benim gözüm kulağım gibi bir parçam olmuştu, öyleyse onu içime sindirmeliydim. Bazen sorun olarak gördüğümüz şeyler yerine, olaylara ve yaşadıklarımızdan edindiğimiz kazançlara bakmak gerekiyordu belki de. ’Ben etkisi’ akabinde ’boşluk tepkisi’ olarak bana dönüyordu. Aslında eksik olan bir şey yoktu ortada. Her şey tas tamam emrime amadeydi. Sadece benim memnuniyet ve müteşekkir hislerim noksandı. Beklediğim beklentiler ben farkına varamadığım için kendini belli edemiyordu ben gerçekleştim diye! Sanırım bakmak ve görmek dedikleri şeyi becerememiştim bugüne kadar. Hastalıklı gibi tatmin olmaz beklentilerle yola çıktığımdan, bir türlü ulaşmak istediğim yere varamıyordum.
Oysa içimdeki kıpırtılar hala içimde. Boşluğum belki en yüce makam olan ‘hiçlik’ makamıyla onu taçlandırmamı bekliyor. Onu hala seviyorum ve kadim bir dost gibi bağrıma basmayı ve onun da beni bağrına basmasını diliyorum. Bu delilik değil, aksine galiba artık onu kanıksıyorum. Ben hoşnutsuz biri değilim, küçük mutluluklar hatta kimi zaman acılarla, hüznümün ve sevinçlerimin tadını içime sindire sindire, sevgili boşluğumu benimsemeyi ve onun da beni yenilmez bir düşman gibi görmemesini sağlayacak ve hayata karşı daha sağlam adımlarla, daha başka bir pencereden bakacağım. Umarım…
fulya/mayıs2011
YORUMLAR
Bu gece ilham lazım..Rüzgar küskün...yağmur küskün...sayfa sayfa dolaşırken milleti...buraya da uğradım...
Her tanıdık tanımadık yazardan üç tane okuyorum ...
Yorum yapılası değil bu ciddi yazılan konu..
Boşluğu boşluğum kapatmaz..
İlhamlarımı sildi bu sayfa...dur bir başkasına geçeyim..
boşluğum en dolu yanıma sakladığım kasırgada doğuyordu hep...
tebrikler...
Fulya CODAL
sevgiler..