- 934 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
GEÇMİŞ EVLİYA GİBİ PUSUDA...
GEÇMİŞ EVLİYA GİBİ PUSUDA…
Gürül gürül sefalet akıyor bu kepaze hayattan ve pişmanlık ölür.
Hep yalnız kalmıştır, hayalleri daha doğmadan yasaklanmıştır bu siyaset meydanında; ozanların şiirleri kâfi gelmez.
Hevesler susar, kan tutar, anlaşılmayan muhabbetler… Karakollar bir dolar bir boşalır ömrünün hınzır umutsuzluğunda.
Görülmez mezarlıklarda okunan dualar, son umut kırıklıkları, kimseler bilmez neredeler.
Çeşmelerden sular akar, camide sela sesi ve her ölen pişman ölür…
*** *** ***
Yanlış şehirlerde gezintiler, yalnız ıslıklarda ümitsizliğim başımda. Sonbaharın sesini, sana seslenişi duymamışsın ki, kulakların hiç çınlamamış ki…
Karanlığım, karanlığın ortasında yürüyorum ve sarı yapraklar eşlik ediyor, hücrelerim yok oluyor, elimde resmin…
Farklılıkları yaşıyoruz ve farklı düşünüyoruz bu uykusuzlukta, gözlerin kan revan içinde.
Asıl bu ödlekliğinde ben vardım o sıcak yüreğinde.
Dudakların kan kırmızısı, oluk oluk içki sızıyor kumar masalarında.
*** *** ***
Şiirlerim kül renginde pusuya yatmış evliya gibiler.
Ellerini açacaksın bu kirlilikte kelimeyi şahadet getireceksin, sen yorgun bir bedenle ben geldim derken; boydan boya seni hatırladıkça koynumdaki o yabancıdan iğrenirim, ben seni terk etmeye ağzıyım o dürüstlüğünde, mademki inkâr etmiyorsan.
Ağzımdan saçılan küfürlerin haddi hesabı yok bu canına mal olan çocukluğuna, içindeki yalvarışa.
Ben, onun nerede olduğunu bilmiyorum, bana gitti diyebilirsin.
Acılarım beni ilahlar gibi doğuruyor ve kahretsin yine seni görüyorum, defolup gitmek istiyorum.
*** *** ***
Rüzgârlar yüzüme çarpa çarpa bana ilerliyor o çığlıklarda.
Fosforlu kalemlerde sakladığın o renkleri sakladım sen bilmiyorsun, o ölüm sarhoşluğunda.
Kadehlerde ruj izleri, boynunda kadın kokuları, dilinde ismim yanın yanık haykırışlı isyanın.
Yık bu duvarları, yak cehennemde yanıyormuş gibi ağır ağır ilerle, yakında öleceğiz.
*** *** ***
Masallar susar, çocuklar ağlar ve sokaklar kuşatılır, şimşekler çakar yağmurda bir pişmanlık ölür.
Uluyan kurtların işkenceleri; şairler dolaşır saf saf tenhalarda şiir söyleyerek…
Sevinçlerim ustura ağzında olsa ümitsizliğimi anlasana dünya geniş…
Soğuk gözlerinde buğulanmıştı görsen tanıyamazsın yalnızlıktan kurtulup yalnız kalmak bir seferde tükürerek…
Sussam hiç konuşmasam ve ben unutulsam birer birer yazdıklarım unutulsa eski padişahlar gibi…
Gece yarısını yaşamaktan yorgunum bana seni hatırlatma, karanlığın ardında sakladığın kahpeler…
*** *** ***
Ben kendimi unutmuştum.
Elleri, gözleri, sesleri, hesaplaşmaları unutmuştum.
Gölgeler dans ediyor elinde bir lokma gözyaşı saklarken.
Sen hakikatten bir bulut gibi yolcusun, ertesi sabah biletin hazır…
Ben seni değil sen beni terk etmişsin bir solukta nefesi içine çeker gibi…
Sen beni hatırladığında ciğerlerin yanacak damarlarına jilet atar gibi… Kendini yerden yere vuruşun gibi fukaralar bükülmüştür dar, ıssız caddelerde.
Ellerimi göğe uzattım yıldızlar birer birer düşerken.
Geçmiş evliya gibi pusuda, acılarım bizi ilahlar gibi doğuruyor ve her ölen pişman ölür…
(DENEMEdir)
YORUMLAR
Ben kendimi unutmuştum.
Elleri, gözleri, sesleri, hesaplaşmaları unutmuştum.
Gölgeler dans ediyor elinde bir lokma gözyaşı saklarken.
Sen hakikatten bir bulut gibi yolcusun, ertesi sabah biletin hazır…
Ben seni değil sen beni terk etmişsin bir solukta nefesi içine çeker gibi…
Sen beni hatırladığında ciğerlerin yanacak damarlarına jilet atar gibi… Kendini yerden yere vuruşun gibi fukaralar bükülmüştür dar, ıssız caddelerde.
Ellerimi göğe uzattım yıldızlar birer birer düşerken.
Geçmiş evliya gibi pusuda, acılarım bizi ilahlar gibi doğuruyor ve her ölen pişman ölür…
ne kadar içten, ne kadar etkileyici satırlar... yüreğinize sağlık...