BİR CENAZE İKİ KADIN
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İntepe Köyü yeni bir güne daha uyanmak üzereydi. Tan yeri ha ağardı, ha ağaracak.
Köyün konumundan dolayı bu adı aldığı söylenirdi. Her yer düz ova iken o köy nedendir bilinmez civardaki tek tepenin üstüne kurulmuştur. Eskiler düz ovada daha çok tarlamız olsun diye kuruldu derlerdi de ne derece doğruydu bu kimse bilmezdi.
Konumundan dolayı güneş ayrı bir güzel batar ve doğardı köyün üstüne. Köyün gençleri akşam güneş batmadan evvel köy çeşmesi civarında toplanırlardı. Köyün kızları da o vakit gelirlerdi çünkü çeşmeye su alma bahanesiyle.
Kim bilir kaç sevdaya tanıklık etmişti çeşme ki sevdasından çağlar dururdu. Suyunun tadına doyum olmazdı. Çoğu köydeki çeşme gibi bu çeşmenin ismi de Sevdapınarıydı.
Köyün hemen yakınından geçen ırmağın da bu çeşmenin suyuyla beslendiği söylenirdi.
Bu doğru olmasa da kimse sorgulamaz, kafasına da takmazdı zaten.
İntepe yeni bir güne daha uyanmak üzereydi!
Köyün horozları tek tek ötmeye başlamış; Hatçe Kadın kocasını uyandırmaya çalışıyordu. Kocasını uyandırmasa imkânı yok kendi başına kalkmaz; bıraksalar akşama kadar yatardı. Sabah namazına camiye geç kalmasın diye bir kez daha dürttü kocasını. Hiç istemezdi aslında o da kocası uyansın ama…
Hatçe Kadın çalışkandı. Herkes derin uykularını uyurken o erkenden kalkar sabah kahvaltısına tarhana çorbasını yapar, sürüye katılacak koyunları avluya çıkarır sonra tavukları yemleyip yumurtalarını toplar ve kocasını kaldırırdı.
İş yapmaktan hiç gocunmazdı Hatçe Kadın. Bağ bahçe işleri de ona bakardı. Kocası bütün gün köyün diğer erkekleri gibi kahve köşelerinde pineklerken, o da diğer kadınlar gibi canını dişine takar çalışırdı.
İş yapmaktan gocunmazdı Hatçe Kadın. Gocunmazdı da gocunmasına ah birde her akşam yediği dayaklar olmasa.
Henüz çocuk denecek yaşta varmıştı kocaya. Hiç kimse sormamıştı ne ister, kimi ister diye. Sormazlardı da kendi de bilirdi ama ses çıkaramazdı ki. Ailesi yoksuldu, ailesi garipti. Hatçe’yi evlendirmişlerdi ki bir boğaz da olsa eksilsin, o da kendi evini bilsin diye. Oysa bilmiyordu ki ailesi de Hatçelerini o eve gelin diye değil tarlada ırgat, evde hizmetçi diye aldılar.
Hoş bilseler de fark etmezdi ya!
Hatçe Kadın nihayet kocasını uyandırıp camiye gönderdikten sonra günlük ev işlerine başlamıştı.
Ev işlerini bir an evvel bitirmeliydi ki tarlaya erkenden gidebilsin ve güneş tepeye varmadan işlerini bitirebilsin. Kızları annelerine evde olsun tarlada olsun yardımlarını esirgemiyorlardı. Hatçe Kadın kendi çektiği sıkıntıları kızları çeksin istemiyor, onlara gözü gibi bakıyordu. Kocası birkaç defa on beş yaşına giren kızlarına komşu köyden talip çıktığını ve vermeyi planladığını söylese de hayatında ilk defa Hatçe Kadın kocasına karşı çıkmış; “ Ben kızlarımı ölürümde erken evlendirmem. Hem ben onları okutacam.” Demişti.
Böyle dediği için çok dayak yese de inadından vazgeçmemiş kızlarını yatılı okula yazdırtmıştı. Köy öğretmeni de her yönden kendisine destek olduğu için kızlarını okula göndermesi zor olmamıştı.
Hatçe Kadın’ın beş kızından sonra bir de oğlu olmuştu. Tek oğlan diye babası onun üzerine titrer, bir dediğini ikiletmezdi. Kızları ve karısı tarlada çalışırken o da babası gibi köy içinde tembellik yapardı.
Daha küçüklükten yakışıklı bir çocuktu. Her zaman da yaşıtlarına nazaran daha bakımlı, daha iyi giyimli olmuştu. Sırf arkadaşları gibi güneş yanığı, kavruk tenli olmamak için güneş tepedeyken dışarıya çıkmaz, tarla tapan işine karışmazdı.
Hasan uzun boylu, hafif esmer tenli, mavi gözlü bir delikanlıydı artık. Annesinin ısrarlarına rağmen okumayı bir türlü sevememiş, liseyi yarım bırakmıştı. Ablalarının okuyup birer meslek sahibi olmalarını önemsememişti. Nasılsa geleceği garanti altındaydı. Babasının malı mülkü onu ölene kadar idare eder, hatta çocuklarına bile kalırdı.
Babası da hep tarla tapanlarıyla övünür; “ Yedi cihanı doyurmaya yeter bendeki tarlalar.” Derdi.
Hasan’ın özellikle de derin bakan mavi gözlerinden dolayı köyün tüm kızları âşıktı. Ama o gönlünü Elif’e kaydırmıştı. Elif de içten içe severdi de onu, bu aşkın imkânsızlığını bildiği için yüz vermezdi Hasan’a.
Elif yoksuldu.
Elif ilkokula bile gitmemişti.
Elif’in babasını köyde iyi bilmezler, annesini sevmezlerdi.
Elif günahsızdı.
Elif namusluydu.
Elif masumdu.
Elif masumdu da kimse onun masumluğunu önemsemezdi ki. Ailesi damgalıydı bir defa.
Nitekim Elif hislerinde yanılmamıştı.
Hasan Elif’i sevdiğini ve onunla evlenmeyi düşündüğünü söylediğinde evde kızılca kıyamet kopmuş; babası hayatında ilk defa Hasan’a tokat atmıştı tartışma esnasında. Annesi içten içe oğlu için yansa da bu istediğinin olur yanı yoktu.
Hasan askere gitmeden evvel istemediği halde Mukaddes ile evlendirilmişti apar topar.
Gerdek gecesi Hasan mutsuz, mukaddes sevinçten deli divane!
Nasıl olmasındı ki!
Tüm genç kızların kalbi Hasanda iken o Mukaddes’i seçmişti.
Nerden bilebilirdi ki Mukaddes cehennemin içine düştüğünü.
Mukaddes zifaf odasında Hasan’ından tatlı sözler, yüz görümlüğü beklerken; Hasan tüm kin ve nefretini Mukaddes’e kusmuş ona çekebileceği tüm acıyı yaşatmıştı.
Elif ile kavuşamamalarının tek suçlusu Mukaddes’miş gibi öfkesi sadece onaydı.
Bu uğursuz evde Hatçe Kadının yıllardır çektiği çileyi şimdi de Mukaddes çekiyordu. Ne yapsa suç oluyor, en ufak bahanede eşek sudan gelinceye dayak yiyordu.
Hatçe Kadın kadına el kaldırmanın günah olduğunu söyleyip, gelini adına oğluna yalvarsa da söz geçiremiyordu.
“ Yıllardır sen de babamdan dayak yedin ana! O zaman seni koruyan var mıydı? Suç işlemesin dayak da yemez.” Derdi.
Söylediğine kendiside inanmazdı ama işine öylesi gelirdi.
Yediği dayaklar yüzünden ilk bebeğini düşük yapan Mukaddes baba evine sığınmış ama babasının “ Gelinliğinle çıktığın eve, kefeninle girersin ancak!” sözleri karşısında boynunu büküp koca evine geri dönmek zorunda kalmıştı.
Onun baba evine gidip yüz bulamadan dönmesi Hasan’a daha bir kuvvet vermiş, Mukaddes’e uyguladığı şiddetin dozunu daha bir arttırmıştı.
Mukaddes nerden bilsindi ki o baba evinden dönerken Hasan’ının Elif’i başka bir köye gelin gitmekte ve Hasan o yüzden huysuz; huzursuz.
Elif yanında olmasa da aynı köydeydi ya o Hasan’a yetiyordu. Ama şimdi Elif’ini tamamen kaybediyordu.
Hasan ve Mukaddes’in iki kızı ve sonrasında iki oğlu oldu. Babası ve annesine nasip olmadı oğulları olduğunu görmek.
O yaz köyde kuraklık yaşandı. Kuraklık sadece o köyde değildi elbet ama yıllardır hız kesmeden, gürül gürül akan köy çeşmesi bile kurmuş, akmaz olmuştu.
Tarladan gelecek paralara güvenen Hasan’ın bir hayli kumar borcu olmuştu. Kumar borcunu kapatayım derken tefecilerin eline düşmüş, iyice işin içinden çıkamaz hale gelmişti. Elinde avucunda ne varsa satmış dımdızlak ortada kalmıştı.
Babası ölen Mukaddes annesinin yanına sığınmıştı çocuklarıyla beraber.
Köyde geçinemeyen Hasan o sıralar köye gelen onların tabiriyle Alamancının sayesinde işçi olarak Almanya’ya gitmişti.
Almanya’ya giderken karısını da boşamış böylece yıllardır sırtında taşıdığını düşündüğü kamburundan kurtulmuştu.
Almanya’da ilk günleri çok zor geçmişti. Buranın kendi memleketi gibi olmadığını anlaması uzun sürmedi. Şimdi tüm yaşadıklarına pişmandı ama iş işten çoktan geçmişti.
Yıllardır haksız yere karısına ve çocuklarına çektirdiklerini düşündükçe pişmanlığı ikiye katlandı.
Son pişmanlık fayda etmezdi. Artık karısına ve çocuklarına dönemezdi. Hangi yüzle dönsündü hem. Ne elinde vardı, ne avucunda.
Bir yıl kadar orda burada sürünen Hasan bir gün arkadaşı sayesinde Elica ile tanıştı.
Elica hem zengin, hem de kültürlüydü. Hasan’ın lise terk olmasını umursamadı ve evlendiler.
Yaşadıklarından büyük ders çıkaran Hasan artık ayaklarını yere daha sağlam basıyor ve olan gücüyle çalışıyordu. Almancasını ilerlettikten sonra dışarıdan liseyi ve üniversiteyi bitirip karısıyla beraber işlerini daha da büyütmüşlerdi.
Hasan daha önce hiç olmadığı kadar sevgi dolu ve şefkatliydi. Kendi çocuklarından esirgediği sevgiyi Elica’nın çocuklarına gösteriyordu.
Elica da ilk kocasında bulamadığı mutluluğu Hasanda bulmuştu.
Hasan yıllar içinde ara sıra çocuklarının geçimi için para gönderse de, her defasında parası geri dönüyordu. Mukaddes kocasını halen affetmiş değildi ve ona karşı içinde büyük bir kin ve nefret vardı. Bu kin ve nefreti de biliyordu ki onunla birlikte mezara kadar girecekti. En güzel yılları Hasan yüzünden kâbus gibi geçmişti. Soranlara “ Eğer üzerimde hakkı varsa söyleyin Hasan’a hakkımı asla helal etmiyorum!” derdi.
Elica Hasandan bir çocuğu olmasını çok istiyordu ve bunu ona iletince “ Bizim zaten iki çocuğumuz var.” Cevabını almıştı. Ama Elica yine de pes etmedi ve Hasan’a bir erkek evlat daha verdi.
İlk başta çocuk fikrine sıcak bakmasa da oğlunu kucağına aldığı an daha önce hiç hissetmediği bir duygu hissetti içinde. Kalbinden vücuduna doğru ılık bir şeyler akıyor gibiydi sanki.
Gözlerinden yaş süzüldü istem dışı.
Ne güzel bir duyguymuş baba olmak diye düşündü.
Daha önce de baba olmuştu ama içindeki kin o duyguyu yaşamasına izin vermemişti.
Şimdi yaşıyordu işte daha önce yaşamadığı duyguları.
Gelen bebekle birlikte Hasan ve Elica’nın mutlulukları daha bir çoğalmış ve birbirlerine karşı sevgileri daha bir kuvvetlenmişti.
Fakat bu mutlulukları çok uzun sürmedi.
Son zamanlarda karın boşluğunda tarif edilemez bir acı hissediyordu Hasan. Karısının yalvarmalarına aldırmıyor; “ Soğuk aldım herhalde” diyordu.
Acılara dayanamadığı bir akşam öğrenmişlerdi acı gerçeği.
Artık acıdan duramaz oluca karısı elinden tutup zoraki doktora götürmüştü.
Doktor kocasının pankreas kanseri olduğunu ve müdahale için geç kalındığını anlatmıştı üzülerek. Faydası olmayacağını bildikleri halde yinede bir umut diye ilaç tedavisine başlanmıştı.
Hasan’ın az bir ömrü kaldığını bilen Elica onun için her şeyin en iyisini yapmak istiyordu.
Kocasının son zamanlarını mutlu geçirmesini istiyordu ve onu şu anda en çok mutlu edecek şeyin ülkesine geri dönmek olduğunu biliyordu.
Türkiye’de yaşayan arkadaşları sayesinde küçük bir sahil kasabasında ev satın aldı. Küçük birde bahçesi vardı evin sebze ekebilecekleri. Kocasının toprakla uğraşmayı sevdiğini ve bahçede uğraşırken tüm sıkıntılarından uzaklaştığını biliyordu. Kocası ne zaman canı sıkılsa ektikleri çiçeklerle uğraşırdı.
Çok geç olmadan bir an evvel gitmek istediği için neyi var, neyi yoksa yok pahasına elinden çıkardı. Çocuklar eğitimine artık Türkiye’de devam edeceklerdi. İlk başta karşı çıkacak gibi oldular ama babalarının durumundan dolayı fazla zorluk çıkarmadılar. Babaları üvey olduğu halde onu öz babalarından daha çok seviyorlardı. Hatta daha ilk günlerde bile baba demeye alışmışlar, bu da Hasan’ın oldukça hoşuna gitmişti.
Türkiye’ye geldiklerinde ilk iş ablaları sayesinde eski karısını bulmak ve çocuklarından helallik dilemek istediyse de ne çocuklar, ne de Mukaddes buna yanaşmadı ve onunla görüşmek istemediler.
Aradan iki üç ay kadar geçen bir zamanda Ayşe ağlayarak Mukaddes’i aradı. Kardeşinin ölüm haberini verdi ona. Sağlığında görüşmek istemediğini bildiği halde cenazesine katılmalarını ve haklarını helal etmelerini istemişti kardeşi yalvararak.
Ayşe “ Sana ve çocuklarına çektirdiği affedilir gibi değil ama ne olur affet. Benim hatırım için.” Sözünden sonra çocuklarını da alarak Hasan’ın cenazesine katıldı. Taziyeleri kabul eden Mukaddes herkese Hasandan çok çektiğini ama artık onu Allah’a havale ettiğini söylerken, Elica Hasan’ın mükemmel ve sevgi dolu bir insan olduğunu, bundan sonra onsuz bir hayatın tadı olmayacağını söylüyordu.
Mukaddes çocuklarına karşı sevgisiz ve ilgisiz olduğunu söylerken, Elica üvey çocuklarına karşı öz babalarının göstermediği sevgi ve fedakârlığı anlatıyordu.
Şimdi ortada bir cenaze, iki tane de kadın vardı.
Biri gidenin peşinden ağlayan; diğeri yaşayamadığı gençliğine yanan!
Şimdi musalla taşında bir adam vardı ve iki tane de kırgın kadın…
YORUMLAR
Roman gibi tadı vardı, dili çok akıcı, zevkle okudum.
Pişmanlığın etkisiyle açıklarını başka kanalda kapatmaya çalıştı sanırım Hasan.
Gücü yeterli kadın Hasan olmasa da çocukları yetiştirirdi, Hasan değil de Hans olurdu, farketmezdi.
Helallik alamadan gitmek çok korkunç, Allah yardımcısı olsun Hasan'ın.
Kutlarım güzel, ibretlik yazıyı. Selamlarla
hazin bir hikaye idi okuduğum...
Hasan kaderine isyan ederken Mukaddes'i harcadı...
vicdanını Elica ya mutluluk vererek çocuklarına yapamadığı babalığı onun çocuklarına yaparak rahatlatmaya çalıştı...
huzur içinde ölmediğinden eminim...
tüylerimi diken eden uzun metrajlı bir drama izledim sanki... kâh öfkelendim, kâh ağladım, bir solukta okudum...
tebrik ederim haklı başarınızı...
selamlar...
N. B. Ç.
Saygılarımla...
N. B. Ç.
Bugün pazar ya dinleniyordur heralde pazartesiye zinde başlamak için.
Yanımda olduğun için asıl ben teşekkür ederim gülüm :))
Sevgim sonsuz...
Aynur Engindeniz
N. B. Ç.
Kimse ispiyonlamaz değil mi beni?
Roman özeti gibiydi...Sürükleyip götürdü beni cenazeye kadar...Geride kalan kadınların ruh hallerinden dersler çıkarmak gerek diye düşündüm.Bir tarafta mutlu olan, diğer tarafta mutsuz olan iki kadın.Acaba Hasan'ın, gerçek mutluluğu Elica'da bulmasının nedenleri neydi? Mukaddesin kadersizliğinin altındaki neden, Elif' e kavuşamamak mıydı? Yoksa ataerkil olan ailesinin baskısı mı vardı?
Yazıyı okuduktan sonra bu tip sorularla didişip durdum.
Üslup,kendine has akıcı bir tarzda...Okuyanı zorlamıyor. Beğendim.
Tebrikler...
Selamlar...
ayhansarıkaya tarafından 5/1/2011 1:29:51 PM zamanında düzenlenmiştir.
N. B. Ç.
Saygı ve selamlar...
N. B. Ç.
Sevgilerimle arkadaşım.
Aynur Engindeniz
Galiba gerçek bir hayat hikayesi öyle hissettim. Anlatımın mükemmel Nurcan. Kalemini okumayı seviyorum. Tebrikler cabnım benim. Servgilerimle
N. B. Ç.
Çok sağol canım arkadaşım.
Sevgim sonsuz...
insanı yıkanda geçmişindeki....keşkelerdir....çok güzeldi....saygılar
N. B. Ç.
Sevgi ve saygılarımla...
Şimdi ortada bir cenaze, iki tane de kadın vardı.
Biri gidenin peşinden ağlayan; diğeri yaşayamadığı gençliğine yanan!
Şimdi musalla taşında bir adam vardı ve iki tane de kırgın kadın…
hüzünlüydü hazindi ve en son üç cümlede niyeyse tebessüm ettirdi bana sevgili Nurcan
maksadının aksiyle tokat budur diye sanırım..(:....aslında uzun bir yorum düşmek istedim ancak uzunca okuduğumdan gözlerim dalgalanmaya başladı.
güzel ve anlaşılması gereken bir mesaj var.
Rabbim cümlemize vaktinde, yerinde ve değerinde olan sevgiler ve (...) nasib etsin diliyorum...
sevgimlesin ve duamla....gecen hayırlı olsun inşaAllah....
N. B. Ç.
Sonsuz teşekkürlerimle gül yüreklim.
Güzel günler seninle olsun İnşallah.
Sevgi ve dualarımla...