SEVDA
Hava buz gibiydi.Erzurum’un karlı bir kış günü.Ahmet henüz hayatının baharında bir delikanlıydı..Nerdeyse her taraf buz kesmişti.Elini cebine attı.Çakmağını çıkardı, bir sigara yaktı.Derin bir nefes çekti.Soğuk rüzgara doğru savurdu.Eve doğru yöneldi.Ağır ağır merdivenlerden çıktı.Tam eve girerken:
Tatlı bir ses:
-Ali çabuk eve gel annen çağırıyor!
Başını hafifçe kaldırdı, Ahmet.Bu tatlı sesin sahibine doğru baktı.Selma idi sesin sahibi. Mahalleye yeni taşınmışlardı.Bir an göz göze geldiler.Ahmetin kalbi yerinden fırlayacak gibi oldu.Bir an ter bastı.Neye uğradığını şaşırdı.Hemen içeriye girdi.Ama başına gelenin şokundan uzun bir süre kurtulamadı.Evde kimse yoktu.Ailesi bir akraba ziyaretindeydiler.
Kanepeye uzandı.Derin düşüncelere daldı.Bin an dostu Muratı aramak istedi.Hemen telefona sarıldı:
-Murat nerdesin?
-Evdeyim! Hayırdır
-Sana bir şey soracağım,
-Evet seni dinliyorum.
-Az önce eve geldim tuhaf bir şey oldu
-ne oldu?
-Bir ses geldi bende başımı çevirip sesin sahibine doğru baktım .Mahalleye yeni taşınmışlar her halde ilk kez görüyorum.Bir genç kız göz göze geldik.Ama sanki bütün yıldızlar kafama geçti sanki yüksek bir yerden düştüm acı ve tatlı karışık çok ilginç .Sanki onu yüzyıldır tanıyor gibi oldum.sence nedir?
-Ne olacak dostum sen çarpılmışsın.Buna Aşk derler be ya geçmiş olsun.Aşk dünyada insanın başına gelebilecek en tatlı şeydir. Biz de o yollardan geçtik, dostum.Aşk, rüya iklimlerinin kalp hazinesine fısıldadığı dünyanın en acı ve en tatlı abıhayat kaynağı.Ne aşk biter ne de maşukun ıstırabı.Bu dünya gölgelerden arta kalan bir sınav mekanı.Mehtabın kollarında, feleğin ademoğluna fırlattığı ok. acısı iki cihanda devam eden gerçek aşk, sevda.
Mecnun çöllere düşüşü, ferhatın dağları delişi, yunusun deli divane oluşu hep aynı lambadan çıkan bir ışık gibi dünyayı aydınlatır.Bu mahşere kadar süren bir yazgıdır
-Aşk mı ? gerçekten doğruymuş!
Aşk bir gün değil bir ömür boyu sürermiş...sağol dostum.
Biraz sonra güneş son pırıltılarıyla dağların arasından kırmızı kavuniçi renk cümbüşüyle dağları bir alev gibi sarmaya hazırlanıyor, akşam oluyordu.Ahmet her zamanki gibi ellerini şakaklarına dayamış düşünüyordu.Gecenin ilerleyen dakikalarıydı.O gece gökyüzü bütün güzelliğiyle ortadaydı.Yıldızlar çok açık bir şekilde seçiliyordu.Mehtabın ışığı etrafı sarıyor, Ay kandilden süzülen bir nur gibi etrafı aydınlatıyordu.Ağaçların rüzgarın etkisiyle salınmalarıyla irkildi Ahmet ve tekrar derin düşüncelere daldı.
O sosyete çevresinde büyümüş Zengin bir Ailenin tek çocuğuydu.o hep partilerde gazinolarda barlarda yetişmişti.Ona sadece tek bir şey öğretilmişti.Para ve Maddi hayat.Aynen hayvanlar gibi yiyip içip uyumak.her türlü değişik oyunları denemiş, gezmediği görmediği yer, yapmadığı çılgınlık kalmamış ancak; bir türlü içindeki sıkıntıyı atamamış ve mutlu olamamıştı.
-Neden? diye sordu kendi kendine!
Parmaklarıyla saçını arkaya doğru taradı ve soğuk rüzgara doğru öfkeyle derin bir of çekti Ahmet.Geçmişi bir film şeridi gibi geçti gözlerinin önünden.Çocukluğu, özlemleri, hayalleri hep mazide kalmıştı.fakat ne çabuk geçmişti, tıpkı şelaleden akan bir su gibi.Bu sıra da komşu evden, radyodan yayılan bir şarkıyla bu düşüncelerden sıyrılıp dinlemeye başladı:
-Yalan dünya, her şey bomboş, hancı sarhoş yolcu sarhoş!...
Evet her şeyin boş olduğunu söylüyordu şarkı.Ahmet bir an öfkelenip yumruğunu sıktı.
-Madem, her şey boş niye acı çekiyorum.Bu kadar servetim olduğu halde canımın her istediğini yapabildiğim halde niye mutlu olamıyorum? Diye söylendi ve yumruğunu olanca şiddetiyle masaya vurdu ve hıçkıra hıçkıra ağladı Ahmet.Bu sırada Annesi Gülseren hanım ağlama sesini duyunca koşarak geldi.Oğluna sarıldı:
-Neden ağlıyorsun Ahmet? diye sordu.
Gülseren hanım güzel olduğu kadar kültürlü ve inançlıydı.Fakat zengin olduktan sonra bütün değerlerini kaybeden eşi yüzünden inancını tam olarak yaşayamıyordu.o her zaman olduğu gibi ana yüreğiyle biricik oğluna teselli vermek istedi.Ahmete;
-söyle yavrum sen benim gözümün nuru biricik evladımsın senin üzülmene dayanamam derdin ne.dedi.Ahmet doğruldu ve annesini teskin ederek olanları anlattı.
-Anne bir türlü mutlu olamıyorum. Yapmadığım çılgınlık yok.bol bol para harcıyorum.O danstan bu dansa partilere gecelere eğlencelere katılıyorum. Ama bir türlü ruhumun ıstırabını söndüremiyorum.
Annesi Ahmete sarılarak:
- oğlum ! bak her şey o kadar güzelki; gökyüzü pırıl, pırıl.Yeryüzü ve insanlar her şey olağanüstü derecede mükemmel.fakat niye tüm bunlar.Hayatın amacı ne? İnsanlara bakıyorum.Sabah uykudan uyanıp işe gidiyorlar veya herkes kendi yoluna.çalışıyor çabalıyorlar derken akşam oluyor tekrar uyuyorlar, ve sabah tekrar işe.yiyip içip uyuyorlar.Oysa hayvanlara bakıyorum. Onların çoğu bizim için yaratıldığı halde onlarda bizim gibi yiyip içip uyuyorlar.Oysa biz üstün düşüncemizle bütün canlılardan bambaşka bir yere ve güzelliğe sahibiz.Oysa çoğumuz daha muradına ermeden genç yaşta veya çocukken ölüyor.Neden tüm bunlar ? Eğer yaşantımız böyle silinip gidiyorsa niye geldik dünyaya?
Dedi. Oğlunun saçlarını okşayarak:
-Hayır. Hayır oğlum! Dünya boşuna değil!yüce Allah ;
(Ben İnsanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım) buyuruyor.İnsanları iyilik ve kötülüklerle imtihan eder.Bunun karşılığında ceza veya mükafat vardır.İnsana yeryüzünü dayayıp döşeyen bütün canlıları bitkileri meyveleri insan için yaratan hayvanları insanların hizmetine sunan güneşi sonsuz bir ışık kaynağı ayı bir gece lambası kılan yıldızlarla gökyüzünü süsleyen ve insanlara yol gösteren yaradan insanlardan sadece üç şey ister:
1-Zikir
2-Fikir
3-Şükür ‘dür.
Eğer insanlar öldükten sonra dirilmeseydi yani Ahiret hayatı olmasaydı her şey sıfıra inerdi, ve anlamsız olurdu.Oysa insanların istekleri sonsuzdur.Çünkü; insan sonsuz bir hayata taliptir.
Biz sonsuz bir hayat için yaratıldık ve her şeyin bir karşılığı vardır oğlum.Bu dünya bir misafirhanedir.Biz bu dünyaya sefa sürmek mal mülk sahibi olmak ve eğlenmek için gelmedik.Bir imtihan için geldik.Biz insanlar yüce Allaha teşekkür etmeyi unutmamalıyız.Bunları anlattıktan sonra Ahmetin yüreğini güzel bir mutluluk kapladı.Annesi oğlunu yüreğine bastı.Oğluna:
-Hayat boş değil Ahmetim. Senin ideallerine doğru emin adımlarla ilerlemeni ve hayata dört elle sarılmanı istiyorum.dedi.
Hayat artık anlamsız değildi çünkü; bir gayesi vardı ahmetin.Benliğini saran inanç ışığıyla secdeye kapandı ve mutluluk kapısından içeri girdi.
Gizemci