- 1158 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
içimdeki insanlar
Kaç kişi var içimde yaşayan?
Bir kadın var, soğuk kaldırım taşlarına oturan. Gökyüzünün gri rengi saklayamıyor gözündeki buğuları. Nemli gözlerle etrafında olup bitenleri seyrediyor. Biraz ürkek biraz yorgun sanki. Ara sıra başı soğuk taşlara doğru devrilse de o dimdik durabilmek için çırpınıyor.
Sonra bazen dövünüyor. Yitirdiği bir şeyler var ama ne? Gözleri dolup dolup boşalırken omzuna düşen türbanının ucuyla çaktırmadan siliyor gözyaşlarını. O an bir kuş yavrusunun çaresizliği peyda oluyor kadının benliğinde. Fırtınada titreyip savrulan bir yaprak gibi tutunacak dal arıyor sanki. Ne çare ki daldan ne bir ses ne de bir soluk var…
Bir çocuk var sokak ortasında oynayan! Sürekli saklambaç oynuyor ve hep saklanıyor, saklandığı yerden saatlerce çıkmıyor. Kimden ve neden saklandığını bir türlü çözemediğim bir çocuk… üstü başı çar çamur, kir pas içinde. Gözlerindeki sevgi dolu bakışları nefret bürümüş sanki.
Annesinden mi saklanıyor acaba diyorum ama duyuyorum ki bakışlarındaki çaresizlik anne kavramından haberdar olmadığını avaz avaz bağırıyor. Belki saklanması bu yüzden. bu yüzden belki gözlerindeki nefret dolu bakışlar….
Bir adam da var içimde. Güçlü kuvvetli kaslarıyla yere yaprak düşse tutup kaldırmayan bir adam. Afili kıyafetleriyle dikkatleri üstüne çekmeye çalışan biri. Arka arkaya yaktığı sigara dumanlarında faydasız bir zevk saklı…
Bir de serseri…gazete kağıdına sarılı şişeyi bir an bile elinden bırakmayan. Ucu ucuna eklediği sigaralarda cabası… saçı başı rüzgara karışmış, üstü başı tarumar, bir de ıslık dolanmış diline… karanlık sokakların berduşu sanki. Üzerine giydiği askılı pantolonunun bir tarafının düşmüşlüğü dünyaya boşvermişliğini anlatıyor sanki…
Bir de çığlıklar, feryatlar; kulaklarımı tıkamanın fayda etmediği… birken bin olan acı çığlıklar, nereye gitsem nereye kaçsam peşimden gelen…
Bir de gece var içimde. Yıllardan beri karanlığı dinmeyen… bir parça yıldız göstermeyen etrafa atmaca gibi çöken lanetli gece… gözün gözü görmesine müsaade etmiyor. Olanca gücüyle abanmış üstüme nefeslerimi tıkayan gözlerimi kör eden…
Yağmurları da unutmamalıyım…. Sağnaklar halinde yağan bütün hayallerimi sellerle götüren yağmur. Hani yağmur yağdığında gökkuşağı çıkardı? Hani mis gibi toprak kokardı her yer, hani baharın müjdecisiydi yağmur! Yalan mıydı bunca söylenenler? Neden dinmek bilmez yıllardır içimde kopan fırtınalar!...
YORUMLAR
Bir kadın var, soğuk kaldırım taşlarına oturan. Gökyüzünün gri rengi saklayamıyor gözündeki buğuları. Nemli gözlerle etrafında olup bitenleri seyrediyor. Biraz ürkek biraz yorgun sanki. Ara sıra başı soğuk taşlara doğru devrilse de o dimdik durabilmek için çırpınıyor.
efsun hanım güzel yazınıza çok konuları sığdırmışsınız bütün bunalr ayrı ayrı kaleme alına bilirdi.
her şeye rağmen içindeki senleri gördüm
bu güzel çalışmanızı kutlarım
selam ve saygıalr...
Aslında İnsan neden hayallerinin çalınmasına izin veriyor? Derken özünde şuna dikkat çekmek istemiştim. Kendımıze, saçımıza başımıza, fizikimize olağnaca önem gösterıyoruz onların yaralanmaması hatta güzelleşmesi için pek çok şeyi deniyoruz. Konu hayllere gelınce başta ona yeterınce önem göstermıyoruz.
İnanmak fiili elbette etken ama biz neden bu kadar çabuk kanıyoruz. ))
efsun dalya
Gece gibi insan neyi saklıyor içinde. Nelerin üzerini örtüyor. nelerini dışa vurmaktan çekiniyor. Samimi ve içsel bir yankılanışın dile gelimi. Sorular cevapları getiriyor. Her ecvap yeni bir soruyu. İnsan neden hayallerının çalınmasına izin veriyor?
Başlangıçta bir çeişki gibi duruyor insanın içinde bu kadar farklı düşünce yada kişilik barındırması ama butune bakınca bizi biz yapanda aslında tam bu. Öenmli olan belkide ınsanın yaptıgı yolculuktur. İnsanı insan yapanda, ınsanlıktan çıkaranda o yolculuktur. Farklı, düşündürüüc bir yazı olmuş.
Emeğinize sağlık, yenı kelımlerde buluşmak dılegıyle
efsun dalya
demişsiniz ya hani... sadece "inanmak" desem cevap vermiş olurum diye düşünüyorum...
ilginize çok teşekkür ederim