- 693 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kuluçkada Kaldı Hayallerimiz
Muammalarla örülü bir sevgi sarayıydı ördüğümüz, yıkıldık
Deli hasretler hırpaladı sevdamızı, kaynağı başından kuruttuk
Yüreğimizdeki asi basınçlarla kanıyor ellerimiz ve yüreğimiz
Biz bu aşkın rotasını hiç bilinmeyen, gidilmeyen adalara kırdık
Duvarlarıma sevdanın ağıtını sıvıyorum yakamozlar denizlerimden çekildiği zaman. Yitirilen, bir öfkeyle hurdaya atılan aşkımın kristal kavanozlarını kırdım, ufkumun en uç noktalarına yolculuğa çıktım ben. Gömütlüklerime bomboş odalarımdan götürecek resimlerin kalmadı ki, götüreyim. Çalılıklarının, yabani şiir ağaçlarının ışıklı neonlarında bir başına salınarak yürümeyi de öğreneceksin gözlerinin nehirleri ülkeme ulaştığında.
Yeryüzünün bütün kaya diplerine en nadide menekşeleri, en kırılgan yaseminleri senin için ekmiştim, bahardan önce açmalarını da beklemiyorum. Karlı dağ sularının suladığı bu gönül topraklarımda ateşten gömlekleri giyerek dolaşırım ben, her sevda kapımı çaldığında. Dilersen, öfkeni tetikleyen bütün sözcüklerimden yeni yapılar kurar, vücudunun güneş yanıklarını onarabilirsin. Üşüdüğümde üzerime giydirdiğin, terleyince de bir köşelere attığın kirli fanilamla yaşlarını siler, avuntu tepelerinde zafer çığlıkları da atabilirsin.
Fırtınaların pembe figürler çizerek karınca imparatorluklarını yıktığı, tüm savaş meydanlarından kılıç ve mızrakları çıkararak yeni bir medeniyete taşıdığı bir dünyadayız ne yazık. Dizlerimin yara berelerine acıyacaksan, düşlerimdeki sevgileri tarayacaksan, nefesin olmadan yaşayamayacağımı sanacaksan, şiirlerime sokul. Yaşamımızın kilit kırışlarında, kıskançlık bahçeleri her devirde vardır yunus gözlü. Ve o yunusların gemicileri sonsuzluğa taşıdığı bu hayat dümeninden çek ellerini artık. Gökyüzüne ellerini siper edip baktıkça, kara bulutlarla başka iklimlere kırılır rotan.
Hayalsiz tüm benlik savaşlarında ne yetgin olabildim sana, ne de etkin. Kuluçkadaki hayallerimin seni bir kobaya dönüştürmesini de hiç dilemedim. İmha edilmiş sözcüklerimi toplayarak evrenden, kırk bir yerinden yaralı bereli gönlümü saraylarına atmıştım sadece. Kefenlere sarılı bir sevdanın duasını yapamadan sana merhaba demiş, gecelerin büyülü pınarlarında yıkamıştım aynı sevdadan kirlenmiş ellerimi.
Kimi, ‘canı cehenneme’ dediğin olur şiirlerin ya hani, söyledikçe bir hançer kıyar yüreğini binbir yerinden. Kafiyesiz ve uyaksız sözcüklerimizin serbest kan dolaşımlarında endamına kapılmışlığım da biter, bu kırılgan sevdalar şairi seni de, seni de yüreğinden siler. Bomboş kalan kafesimde bir dağ kekliği ve bir yaramaz kedi besliyorum şimdi. Mutlulukla bitmeyen bir masal dünyasında Alaattin’in sihirli lambasına ellerimi sürüyor, nicedir karabasana dönüşen uykularımda unutmaya başladığım hayalini seviyorum.
Yeryüzünün bütün anlamsız tınılarında, serüvensiz aşk hikayelerinde ifrit fikirlere de gülüyorum ben. Her sarsıntıdan sonra yaşanan, yaşanması muhtemel olan depreminin fay hatlarından da kurtulurum gülüm. Özlemlerimizin tetiklendiği, acılarımızın depreştiği anlarda ağlamalarımızı da unutur, göz yaşlarımızın bir türlü çözemediğimiz duldasında, garip gülümsemelerle anarız birbirimizi.
Uğruma yazdığın bütün sözleri asa asa yıkılacaktır dilek ağaçların bir gün. Bütün yaşanmamışlıkların, bütün aldanmışlıkların topuk seslerinde kış gelince kar yeniden yağar, yeni bir sevdanın sesine kurarım saatlerimi. Şimdi yollarım hasır, ayaklarım nasır, bil ki seni düşündükçe içim acır. Katmer hasretinin acı künyelerinde ne koşacak bir sevdam var şimdi, ne de sensiz yaşayacak bir dünyam.
Oysa ki, hayat sevgilinin gülüşleriyle doldurulan bir içki kadehidir her devirde. Yer soframızın bayat ekmeklerini yedikçe, şerbet şerbet acıları içtikçe, bu bizi tam yüreğimizin ortasından bölen şarkıları dinledikçe, acımız da olgunlaşır elbet. İçimizde ‘elim sende’ oynayan çocukların çığlıklarını duyamadıktan sonra, körebe kaçışlara yüreğimizi beledikten sonra bu sevda çok yaşamayacaktı, yaşamadı da. Anlayacağın yunus gözlü sevdam, yokuş yukarı tırmanan bir sevda suyuyum şimdi ve ülkenin denizlerinden buharlaşarak uçuyorum senden.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Yeryüzünün bütün kaya diplerine en nadide menekşeleri, en kırılgan yaseminleri senin için ekmiştim, bahardan önce açmalarını da beklemiyorum. Karlı dağ sularının suladığı bu gönül topraklarımda ateşten gömlekleri giyerek dolaşırım ben, her sevda kapımı çaldığında. Dilersen, öfkeni tetikleyen bütün sözcüklerimden yeni yapılar kurar, vücudunun güneş yanıklarını onarabilirsin. Üşüdüğümde üzerime giydirdiğin, terleyince de bir köşelere attığın kirli fanilamla yaşlarını siler, avuntu tepelerinde zafer çığlıkları da atabilirsin...
güzel ve dokunaklı satırlar okudum, yüreğinize sağlık...