- 2246 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Zülfün pây-mâl eyler beni
Mihr salmazsın bana rahm eylemezsin bunca kim
Sâye tek sevdâ-yı zülfün pây-mâl eyler beni / Fuzuli
Sitemsiz kalmak yaraşır insan olan insana. Kavuşursun elbet Leylâ’na veya Mecmun’a...
Milenyumun etkilerinden biri de çokça sitem, düşmanca sitem, ezici sitem...
Oysa, saf sevgilerin hatırına hançerlememek gerekmez mi ’vefasız’ denilenleri.
Tekrar tekrar düşürmemek gerekmez mi, çelme atmamak gerekmez mi...
Bırakın gitsin yoluna, demek gerekmez mi kendine... Çirkinleşmemek gerekmez mi...
Gül gibi pâk-dâmen ola idi güzeller
Her hâra gonce gibi olmayalardı mâyil / Rumelili Zaîfî
Sen de mi Brütüs demiş ya ’bizimki’. Çağlar boyu bir duygunun tercümanı oluvermiş. ’Bizimki’ oluvermiş bir yönüyle. O ’son ânı’, son nefesi, harcanabilecek tek söze harcanıvermiş. ’Sen de mi’ denivermiş.
Serde erkeklik var ya, kırıp dağıtmak lazım bir yerleri! Gerçi serseri algıların kurbanı da olmak istemeyiz! O zaman vur kendine, vur kendine! Gelsin masalar, şişeler, bardaklar!
Yokdur anun yanında bir kılca i’tibârum / Fuzuli
Ha şunu bileydin derler bizim alemde. İtibar kazanmak püf noktası işin... Çok çabalarsın, bir türlü kazanamazsın. Yapamazsın. Elinde değildir. O zaman, işte oturur böyle dizelere dökülürsün...
Göz ucuyla âşıka geh lutfeder gâhî itâb
Bir suâle yer komaz ol gamze-i hâzır-cevâb / Nef’î
Bir tokat gibi gelen cevaplar. Sarsan cevapsızlıklar. Yoracak seni, beni, bizi. Feleğin çarkı böyle döner. Bilmek gerek. İlmine ermek gerek.
Senün mihr ü vefâ gösterdigün ağyâra çok gördüm
Galatdur kim seni bî-mihr okurlar bî-vefâ dirler / Fuzuli
Sevgiliye ders verilir mi. Vefa öğretilir mi. Olmaz elbet. Korkmak lazım değil mi, sitemin sevgisizlik boyutundan. Söyleyeni vuracağından...
Hayâlinden gelür gam hâtıra cânâneden gelmez
Sitem hep âşinâlardan gelür bîgâneden gelmez / Nâbî
Elbet taşımak zordur fincan kadar tahammülde ummanı. Gerçi özenmek kolaydır, fırtınalar çıkarmak kolaydır. Büyüklüğüne dem vurmak kolaydır aşkının. Değilse de öyle olmalıydı ya! Benzemeliydi ya mecnuna veya leylaya!
Arz-ı hâlim çok efendim hâk-i pây-ı devlete
Lutfun ammâ bî-niyâz-ı arz-ı hâl eyler beni / Nedîm
Maksadım divan edebiyatından dersler vermek değil. Bunu, çokça okuyanlar, bilenler yapmalı. Bizimkisi, yörüngesinde kalamamış bir peykin ’rastgele’ düşüverdiği sitem çukurundan kurtulma gayretleri! Bencileyin söyleyenler de varmış nitekim, deyip rahatlama taktikleri!
Lutufla mâşuku bağdaştırmayınız efendim. Biz kim letafet kim. Kasavet desek yeridir. Bu da mı sitem?
Güzeller mihribân olmaz demek yanlışdur ey Bâkî
Olur vallâhi billâhi hemân yalvarı görsünler
Geçilemeyen ser ve yâr. Bakınız ki, zaman her şeyin ilacı. İlginçtir, istemeseniz de, yangını yakmak isteseniz de yıllar silindir gibi gelir ve geçer üzerinden. Sade anı kalır o andan... Yine de yüz vermeyenden yüz istemek, bayağılıktır sanırım. Hele ki ağır sitem!
Kâmet-i servin nem-i eşküm ser-efrâz eyledi
Noldı ol nâzük nihâle şimdi nemden incinür /Bâkî
Elbet. Gözyaş akacak. Hem yunup yıkanmak için, hem maşuku ’büyütmek’ için. İncinmekse, gönül yasası! Ya incitmek? Sitemle incitmek?
Sitemin acıtmaz ki leylayı behey mecnun! Ya ölmüşsün veya çöle düşmüş!
Milenyum mecnunundan bahsediyoruz elbet. Ve zamane leylasından.
Olan bitenin dilinden anladığımızda kavuşacağız leylamıza.
Kararlıysak bulacağız leylamızı.
Kararlıysak kavuşacağız.
Bir bilebilsek...
Âh diyebilsek, gönülden,
kuru söz yerine...
Âh...
-akdenizce-
Dizeler: Prof. Mine Mengi notlarından