Şehir Yalnızları
Şehir, milyonları arkasına almış taşıyordu ama yalnızdı. Tıp ki bir insanın iç yalnızlığı gibi. Bunu bana kendisi söyledi. Bir gece sabaha karşı herkes uykudayken daha, ‘yalnızım,’ dedi. Eve davet ettim kırmadı geldi. Bir masaya karşılıklı oturduk. Alkol namına ne varsa karaciğerlerimize boca ettik. Bir gecede siroz olacak kadar belki. Ama ikimizde sarhoş olamadık. Şehir:
‘’Son seferlerini attıktan sonra, kıyılarına sıra sıra dizilir motor tekneleri boğazın. Halatı bağlı iskelelerinde, boğazın akıntısıyla hafifçe sallanır dururlar. Uyumadan önce ninni dinleyen bir çocuk gibi belki. Kaptanları kadar yorgun. Onlar kadar solgun. İnsanları değil, onların kederlerini, sevinçlerini taşır dururlar gün boyu. ‘’
Şehir dedim bilir misin, beni en çok seven iki kadın burada yaşar. İkisini de kaybettim. İşittim ki biri geçen yaz delikanlının birine varmış. Diğerinden haberim bile yok. Yanlış anlama lütfen. İkisi de çok mutlu olsunlar isterim. Haberin varsa ne olur söyle. Yoksa da canın sağ olsun. Her bir köşende anılarını bıraktılar. Bugün ise hatıralarına saygı duymak mutlu ediyor beni.
Sabah olduğunda şehir çoktan gitmişti. Masanın üzerinde küçük bir not her şey için teşekkür ediyordu. Notu aynı yere bırakarak hafifçe gülümsedim. Saate baktım. İşe geç kalıyordum. Çabucak giyinip çıktım. Yedi buçuk vapuruna atladım. Bir bardak çay istedim. Vapur her sabah olduğu gibi kalabalıktı. Biraz sonra arkamdaki koltuğa iki kadın oturmuştu. Çayımdan bir yudum aldım. Şehri düşündüm bir an. Ne yapıyordu acaba? Arkamda oturan kadın yanındaki arkadaşına:
‘’Şekerim aslında ben rahatına düşkün bir insanımdır. Bıraksalar her gün rahat ayakkabı giyerim. Topuklu ayakkabı eziyet şekerim. İş ortamı işte. Mecburen katlanıyoruz. Hani bir düğün falan olsa neyse, giyer gidersin şekerim. Şöyle şıkır şıkır süslenirsin. Bizim Aslı anlattı geçen, iş çıkışı alış veriş yapayım demiş, dolaşırken topuğu kırılmış. Yalın ayak tamirci aramış. Neyse ki çevredekiler yardım etmişlerde bir tamirci bulabilmiş. Ne zor iş değil mi şekerim?’’
Uzaklara dalıp giden şehri dinleyen adam, anladı ki insanlar farklı boyutlarda yaşarmış. Kimi zamane ozanı olur bilmeden, farkında olmadan kaybolur gider iç denizlerinde. Kimi ise nedensizdir. Bir eşyaya önem verir onun etrafında döner dururdu. Zamane ozanları ise, sonu olacağını bile bile, ışığın etrafında dönüp aşka kavuşan pervaneler gibiydi. Yalnız şehir bunu çok önceleri öğrenmişti. Ve onun yalnızlığı, bizim toplamımızdan başka bir şey değildi.
Nisan 2011
Mehmet Koçal
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.