- 668 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HAYATIN RENGİ
Bugün, hayatın renginden ve saklı kalmışlığından bahsetmek istiyorum… Çevremdeki birçok insana hayatın renginin ne olduğunu sordum… Cevaplar mütemadiyen değişiyordu. Bir ay önce hayatın ‘Mor’ olduğunu söyleyen biri, bir ay sonra sorduğumda ‘Hiçbir rengi yok’ diyebiliyordu.
Kendime sordum, hayatın renginin ne olduğunu… ‘Gökkuşağı’ dedim, bütün renkleri barındırıyor içinde, bir an siyah, bir an beyaz, bir an pembe… Ruh hâlimize göre çalkantılı bir hayatımız da söz konusu ise renkler tamamlıyor birbirlerini…
Bir tanıdığım, ‘Siyah- beyaz’ dedi, tuttuğu takım Beşiktaş acaba tuttuğu takıma göre mi bir renk verdi diye düşündüm, hayatı herkes görmek istediği gibi görüyordu o an bunu anladım. Hepimiz aynı dünya içinde farklı hayatlar ve farklı dünyaları yaşıyorduk hiç kimsenin karşısındaki insanı yargılamaya hakkı yoktu. Yaşam tarzları, giyim tarzları, arkadaş çevresi, maddi manevi hiçbir şeyi karşımızdaki insanların sorgulamaya hakları yoktu. O siyah giyiyorsa ben beyaz giyebilirdim, hayat da zaten buydu. O her şeye gülüyor, durmadan kahkaha atıyorsa ben arada bir gülebilirdim, hayat da zaten o yüzden herkese farklı bir yol çiziyordu. Dünyada yalnızca kendi adınızda insanların barındığını düşünsenize... Adaşınız olmadığını söyleyen birine ‘Sen benim adaşım değilsin, seninle aynı havayı bile soluyamam’ diyebilir miydiniz? Bu da o’na benziyor. Kendi yaşam standartlarımıza, kendi profillerimize, ölçülerimize uymayan insanları silgisiz siliyoruz. Daksil’e bile gerek duymuyoruz, gönlümüz razı geliyor direkt karalıyoruz. Peki, bencillik değil mi bu? Hiç kimse ben olamaz, hiç kimse siz olamaz, hiç kimse bizim gibi, kendimiz gibi olamaz, yaşayamaz. Hayatın rengine bakın, o size doğruyu söyleyecektir. Ben gökkuşağı diyorum karşımdaki siyah beyaz, mor ya da bir zaman sonra renksiz diyor. Gökkuşağı olarak nitelendirdiğim şu hayatın, şimdilerde benim için bir rengi yok. Evet, bingo! Bu hayatın rengi bana eşdeğer…
Biz insanlar, çelişki dolu yaşamlar sürdürüyoruz. Ak’ın ak, kara’nın kara olduğunu iddia eden bir insan bile gün geliyor o düşüncesinin yerine yenilerini ekliyor, değişim sürecinde yaşayan, değişime odaklı insanlarız. Geçen seneki düşüncelerim ile bu seneki düşüncelerimi kıyasladığımda o insan ile bu insan çok farklı diyorum, ayırıyorum iki insanı birbirinden, geçen seneki ben değilmişim gibi geliyor. Pembe hayallerim vardı, şimdilerde olabilitesi yüksek hayaller peşinde koşuyorum ki bir zaman sonra hedefe dönüşebilmeleri için… İmkânsız diye bir şey yok kafamda, çünkü olmazı istemiyorum… Şimdi tekrar gelelim hayatın renksizliğine…
Acıya odaklıyız, depresyona odaklıyız, “Acı da olmalı, tatlı da…” felsefesiyle yaşamımızı sürdürmekteyiz. Aslında bu çok yanlış… Hayatta neden acı da olmalı? Kendimize acıları layık mı görüyoruz? Acı düşündükçe acıları çekmiyor muyuz? Neden sadece mutluluk olmasın dünyada? İşte hayatın renksizliğine de bu yüzden gelmek istiyorum, mutluluk, mutsuzluk…
Esasen hayatın bir rengi yok. O evrene yakıştırdığımız giysiyi, münasip gördüğümüz rengi biz veriyoruz, o’nu biz yaşatıyoruz. Mutsuzken hayat siyah, kapkara; mutluyken, pespembe…
İşte bu noktada hayatın hiçbir renginin olmadığı da aşikâr… Hayatın acısı da yok aslında, mutluluğu da. O’nu da biz yaratıyoruz, biz yaşatıyoruz. Hiç düşündünüz mü hayatınızda her şeyin tepetaklak olduğu bir anı, her şeyin üst üste geldiğini? Bir olay yaşanırken arkasından daha kötü bir olayın yaşandığını veyahut etrafınızda sevdiğiniz bir insan çelme taktı diye diğer insanlara küsüp onlardan da aynı tavırları gördüğünüzü? Bunları fark ettiniz mi? Acıyla tatlıyı birbirine eşdeğer, ayrılmaz ikili olarak görür ve öyle yaşamayı seçerseniz o şekilde yaşarsınız… Tatlının yanında acı da olur diyerek…
Ama bir an ardınıza dönüp baktığınızda sizden daha mutsuz insanların atak yapıp yaşamlarını çiçek bahçesine çevirdiklerini gördüğünüzde hayıflanırsınız… Mutluluk- mutsuzluk diye bir şey yok!
Sadece şahıslar ve olaylar var… Siz şahıslarsınız ve olayları da kendinize çeken yine sizsiniz.
Düşündüğünüz kadarını çekiyorsunuz yaşamınıza… Hayat siyah ve anlamsız ise o’nu yaşıyorsunuz
Pespembe ise mutlulukla doluyor, derin hülyalara dalıyorsunuz… Olay bu!
Gözyaşınıza bundan sonra fatura kesin, değmediğini düşündüğünüz insanlar için büyük bir meblağ ödeyin o da sizin cezanız olsun, çünkü bunu isteyen yalnızca kendinizsiniz!
Dilara AKSOY
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.