Cinayet
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
_ Savcı Hanım; olay yerini görmek ister misiniz?
_ Tabii ki! Onun için gelmedik mi buraya?
_ Yalnız sizi daha önceden uyarmam gerek.
_ Hangi konuda?
_ Karşılaşacağınız manzara pek iç açıcı değil.
_ Daha önce de birçok cinayet olayı ile karşılaştım. Bunu diğerlerinden ayıran ne gibi bir özellik olabilir ki?
_ Bu diğerlerinden farklı inanın bana. Göreceğiniz şey sizi korkutmasın!
_ Cinayeti işleyen kadını ikna çabalarınız boşa çıktı anlaşılan. Baksanıza arkadaşlarınız halen kapıyı açtırmak için uğraşıyorlar komiserim.
_ Kapıyı kırıp girmek için sizin gelmenizi bekledik. Yalnız pencereden gördüğümüz kadarıyla durum çok kötü.
_ Her zaman öyle olmamış mıdır? Bir cinayet işleyen vardır, bir de öldürülen. Yani sonuçta suçlu ve mağdur vardır. Kan kan kan! Bizim mesleğin tek sevmediğim tarafı.
_ Öyle ama siz yine de göreceklerinize hazırlıklı olun istiyorum.
Kader savcı çamurlu bahçede ağır adımlarla zar zor ilerliyordu. Arabası yarı yolda çamura saplanıp kalınca, o da ister istemez arabasında inmek zorunda kalmıştı. Çizmeleri çamura saplandıkça içten içe kızıyordu.
Görev aşkı da olmasa onun ki çekilecek dert değildi ya!
Komiserden gelen telefondan sonra soluğu olay yerinde almıştı.
Bütün gece yağan yağmur, halen de yağmaya devam ediyordu.
_ Yağmur hiç kesilecek gibi değil komiserim.
_ Evet! Sanki gök delinmiş gibi! Öyle değil mi sayın savcım?
_ Evet! Öyle…
Sanki başka bir şey söyleyecekmiş de vazgeçmiş gibi yarım kalmıştı cümlesi.
O kısacık yolda yıllar öncesini düşündü.
Kader önceleri isminden nefret ederdi. Ona geçmişini ve Çocuk Esirgeme Kurumunu hatırlattığı içindi nefreti.
Annesi onu doğururken ölmüş, babası da bakamadığı için yurda vermişti.
Çocukluğu hep bir özlem ve sevgi arayışı içinde geçmişti. Özellikle akşamları yatağına yatınca içinde aile olan hayaller kurarak uykuya dalardı.
İçine kapanık bir çocuk olduğu için okulda arkadaşı yoktu.
Yalnız o uzaktan uzağa Tuana adında aynı sırayı paylaştığı arkadaşını sever; kendini onun kardeşi gibi hayal ederdi.
Annesi Tuana’yı her almaya geldiğinde sanki kendisini de almaya gelmiş gibi heyecanlanır, sevinirdi. Hayallerinde ep onlarla aynı evde yaşardı.
Yine bugünkü gibi sağanak yağışlı bir havada Tuana’nın üstüne çamur sıçradı diye ağlıyor annesi de onu teselli etmeye çalışıyordu.
Kader de imrendiği için olsa gerek okulun girilmesi yasak olan çamurlu bahçesine girmiş her tarafı çamur olana kadar koşmuştu. Amacı üstünü başını temizletecek sıcak bir el bulmaktı. Onun çamurda koşar vaziyetteki halini gören nöbetçi öğretmen kulağından tuttuğu gibi bahçeden çıkarmış ve müdürün odasına götürmüştü. O anda anlamıştı Kader hayatın gerçek yüzünü ve aslında ismiyle tamamen zıt kadersizliğini.
Müdür neden böyle yaptığını sorduğunda ise ağzını bıçak açmamıştı.
O kendisi söylemek değil, sadece fark edilmek istiyordu.
Bu çamur deryasında bir kez daha o günü hatırladı ve her yağmurda olduğu gibi, yine burun direği sızladı.
Çizmesi bir kez daha çamura saplanınca az kalsın dengesini kaybedip düşüyordu. Neyse ki yanında bulunan Kenan komiser ani refleksle belinden kavrayıp düşmesine engel oldu.
Kapının önünde polisler ve sağlık memurları savcının gelmesini bekliyorlardı.
_ Durum nedir çocuklar?
_ Sizi bekliyorduk efendim.
_ O halde derhal içeri girebilirsiniz.
_ Peki efendim!
Çilingir kapıyı açtıktan sonra hep beraber içeriye doluştular.
Kader savcı içeriye girince bir an başının döndüğünü ve midesinin bulandığını hissetti.
Hoş içeri girenlerin pek çoğu aynı durumdaydı ama….
_ İyi misiniz efendim?
_ Tamam! Şimdi geçer. Siz işinize devam edin.
İçlerinden psikoloji eğitimi almış bir polis memuru kadının bıçağı ve elindeki kalbi bırakması için ikna etmeye çalışıyordu.
Diğer taraftan savcının talimatıyla olay yeri kayıt altına alınıyordu.
“Savcının gelmesiyle birlikte kapı çilingir vasıtasıyla açılmış olup içeriye girilmiştir.
Cinayeti işleyen kadının akli dengesi yerinde olmayıp, işlediği cinayetten haberdar değildir.
Öldürülen bebek henüz doğmuş. Anne doğumunu kendi başına evde yapmış.”
Kader hastane odasında kendisine yapılan iğneler yüzünden yarı uykulu yarı uyanık yatıyordu.
Elleriyle kocasını sıkıca tutmuş, bırakmak istemiyordu.
_ Ne olur ayrılma yanımdan. Beni bırakma! Uyumama da izin verme. Her uyuduğumda aynı kâbusu görüyorum.
_ Tamam tatlım! Bak ben yanındayım. Ağlama ama yeter!
_ Bir görseydin o manzarayı Fatih. Kadın yeni doğmuş bebeğini kesip kalbini çıkarmış sabunla yıkıyordu girdiğimizde. Polisler kadını ikna etmek için uğraşıyorlar, ama o “ Ben bebeğimin kalbini tertemiz yapacağım. Ona kimse pis diyemeyecek!” diyordu. Manzara korkunçtu! Anlatamam. Ben yıllardır bir bebeğim olsun diye çırpınırken, o masum bir yavruyu katletmişti. Hem üstelik yaptığının farkında bile değildi.
Mahkeme günü Kader ne söylemesi gerektiğini düşünürken mahkemenin tuttuğu avukat zanlıyı savunmaya başlamıştı bile.
_ Müvekkilim cinayeti işlediği gün ruhsal olarak tamamen yıkılmıştı. Akli dengesini ve düşünme yetisini kaybetmişti. Önce olayın oluşumuna bakalım ve ona göre karar verelim.
Müvekkilim babası tarafından tecavüze uğramış ve hamile kalmıştı. Annesi bunu öğrendiğinde ise onu koruyup, kol kanat gereceği yerde kocasından yana olmuş ve kızını, babasını baştan çıkarmakla suçlayarak evden kovmuştur. Kendi çalışıp kazandığı parayla ancak harabe gibi olan cinayetin geçtiği evi tutabilmiş, fakat orada da durumu öğrenen komşuları tarafında rahat bırakılmamıştır. Babasız bir çocuk getirmenin günah olduğu bahanesiyle evden çıkarılmak istenmektedir.
Oysa müvekkilimin tek istediği sığınabileceği bir yuvaydı.
Annesine her gittiğinde eli boş dönmüş ve son umudu olan kapı da yüzüne kanmıştı.
Komşularının “babasız bir p..ten ancak bir p… veya o…olur.” Sözlerinden sonra karnında taşıdığı bebeğin hem kendisini, hem de kalbini tertemiz yapacağı ve öylede yetiştireceği saplantı olmuştur.
Nitekim evde kendi kendine yaptığı doğumda bebeğinin erkek olduğunu görünce, babası gibi kötü kalpli olmasın diye karnını yarmış ve kalbini çıkarıp sabunla beyazlatmaya çalışmıştır.
Yaptıkları tamamen bilinç ve düşünme yetisini kaybındandır. Raporda da görüldüğü üzere cezai ehliyeti yoktur.
_ Savcı hanım sizin söyleyecekleriniz var mı?
Kader ağırca masadan kalktı konuşma yapmak üzere.
Önce sanığa, sonra avukatına ve son olarak hakime baktı. Bu arada halen ne söylemesi gerektiğini düşünüyordu.
Kalbi ile vicdanı arasında sıkışıp kalmıştı.
Konuşmak için ağzını açtığı an başının döndüğünü ve bir kez daha midesinin bulandığını hissetti. Cinayeti gördüğü gün geldi gözlerinin önüne ve gözü karardı.
_ Evet savcı hanım! Sizi dinliyoruz.
_ Ben….
YORUMLAR
Akli denge gittikten sonra söylenecek bir şey kalmıyor pek. Benzer vahim olaylar yaşayıp akli dengesini yitirmeyen ama hayatı harap olmuş kişilerde var. Delilik bir kurtuluştu belkide içine düştüğü çirkeften ve asıl bunu yaşatanları cezalandırmalı. Tebrikler yazı için, selamlarla
Genelde “savcı” denildiği zaman, insanın aklına ilk olarak hep bir erkek bir karakter gelir. Yazınızda anlattığınız gibi hatta daha ağır adli vakalarda yerinde zabıt tutmak bir kadın için psikolojik olarak gerçekten zor olsa gerek.
“_ Evet savcı hanım! Sizi dinliyoruz.
_ Ben….”
Lakin böyle bir olaya şahit olmuş herhangi bir erkek savcı bile mahkem salonunda en fazla “Ben…” der kalırdı sanırım.
Tebrikler, saygılar, selamlar
N. B. Ç.
Saygı ve selamlar...
buradaki kalp ile vicdan biraz eş anlamlı gibi ,kalbi yani vicdanı ile gerçek deliller arasında kaldı deseydik nasıl olurdu diye düşünmeden edemedim ,ama yine de ben anladım ne demek istediğinizi ,gerilim türü bir öykü ama bunlar gerçek olaylar,daha beterleri bile var,gerçekten zor meslek
çok saygımla
N. B. Ç.
İlginize çok teşekkür ederim.
Kirli bir babanın kirlettiği hayatını küçük bir bebeğin kalbini yıkayarak temizlemeye çalışan bir kızın ibret alınacak ,acı dolu hikayesini sürükleyici ve anlaşılır bir dille kaleme almışsınız .Ne yazık ki bu tür olaylar günümüz de de yaşanmıyor değil.Umarım mesajınız doğru yerlere ulaşır.Kaleminize ve yüreğinize sağlık...Tebrikller...
N. B. Ç.
Saygı ve selamlar...
geç gelirim ama kaçırmam....bu güzel kalem...dramı...iç içe...ustaca..ve insanı sıkmayan tarzı ile sunarken sayfasına kitliyor....ve buraya kadar derken...okuyucusuna ...acaba nasıl konuşacak gibi çokda zor bir sual soruyor....hadi bakalım...nuran kardeşim....çok ama çok güzeldi....günede yakışmış.....tebrikler
N. B. Ç.
Sevgi ve saygılarımla...
Beğenerek ve içim ürpererek okuduğum bir yazıydı, ayrıca insanların neden delirdiği konusunda aydınlatıcıydı. Bu demek oluyorki, zaten yalnız olan bir insanı, birçok zarara uğramış bir insanı anlayıp dinlemeden ön yargılı davranmamalı.
Zavallı kız delirmesinde ne yapsın, ne anne, ne de baba sahip çıkıyor. Başkası, işte o başkasına kalırsa hayatta tek başına tutunmaya çalışan bir insanın neler çektiğini bilmeden yaftayı yapıştırıveriyor. Bir de o yafta öz baba tarafından takıldıysa ne acı...
Sevgimle, sen hep yaz, hayatın ta kendisini yaz Nurcancım.
N. B. Ç.
Sevgilerimle...
Siteye giremediğim için ancak okuma fırsatı buldum ve hiç yabancı olmadığım bir konuyu görünce altına "Gerçek hayat hikayesidir" yazısını yazmak geldi.Çalıştığım dönemde, üç yaşındaki kızını bu şekilde öldüren, şizofren bir hastam vardı.Hep diyrumki biz insanları göremiyoruz.Sadece bakıyoruz.
Çok güzel kaleme alınmış bir öykü, yerini hakederek almış.Tebrik ediyorum.
Sevgiler
N. B. Ç.
Sevgilerimle...
Nasıl bir dramdır? Dram, dramı doğurmuş... Hayatın bir yerinde, çark tersine dönmeye başlamışsa... Artık yerine oturtulamıyor, ne yazık ki...
Nerelerdesin? demiyorum... Güzel geldin, diyorum...
Sevgilerimle...
N. B. Ç.
Çok teşekkür ederim varlığınız için.
Sevgim sonsuz...
Yazılarınızı özlemişim Nurcan kardeşim, hayatın acı yüzünü yansıtan bir ayna gibi, hiç bir zaman yaşanmasını istemediklerimizi, başarılı bir şekilde aksettirmiş yazınız, tebrikler.İçeriği üzücü olsa da, başarılı anlatıma, selam ve sevgiler.
N. B. Ç.
Teşekkür ederim.
Sonsuz sevgimle...
Bir dolu anlatım ve olaylar dizimi..
Bağlantıları beğendim
Konuşmalar yerinde.
Arada iki virgülü unutmuşsun.:)
Harikasın ve ben seni görmekten çok ama çok mutluyum
Özledim seni ve kalemini...
İyi ki geldin iyi ki varsın..Hoşgeldin hoşgelmişliğinle...
Aynur Engindeniz
Seni seviyorum, biliyorsun değil mi? Virgüllerden bile çok:))
Ülviye Yaldızlıı
Bende seni seviyorum bir tanem, mis kokulum, canım ,can özüm ,iki gözüm, sevdiğim yoluna güller döküp gül suyunda beslediğim.:)
Virgüllerden çok sev beni, benim seni sevdiğim gibi sev..:)
AYSE 09
sizi seviyorum ne güzelsiniz
Ülviye Yaldızlıı
N. B. Ç.
Ben hepinizi nokta hariç her işaretle seviyorum :))
Ülviye Yaldızlıı
Aynur Engindeniz
Trajik ama çok güzel kaleme alınmış bir öykü. Hoş geldin sevgili arkadaşım...
Kutluyorum...
N. B. Ç.
İşin açıkçası senden bir çok kötü eleştiri almayı bekliyordum yazının gelişimine ve bitişine dair.
Her ne kadar bütün gibi görünse de sonradan yazıyı astığıma pişman oldum açıkçası. Çok önceden başlayıp bir türlü tamamlayamadığım öykünün kısa kısa alıntılarıydı ve işin açıkçası bir çok eksik yönü varmış.
:)) Okuyunca anladım. Konu olarak beğenerek başlamıştım ama bu konuda her zaman ki gibi tembelliğim tuttu ve tamamlayamadım.
Sultan'ımla seni kıskanmasam yine asacağım yoktu yazıyı ya! Bir da şu kıskançlığım olmasa :))
Seni sevdiğimi söylemişmiydim daha önce?
Aynur Engindeniz
Beni sevdiğini söylemiştin ama yine söylene olacak?
Ben de seni seviyorum.
N. B. Ç.
Noktalama işaretlerine gelince... Bence yetkinlerin başında geliyorsun...
Aynur Engindeniz
Tebrikler güzel kardeşim.
Durmak yok yola devam..