- 827 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
GURBET SÖKER YAKAMI
"Dünya denilen sahne iki perdeliktir
Gel ve git; gerisi yaşanan gündeliktir"
- Erzurum gar’ı-
-Yıl 1986-
Bulunduğu semte ismini veren, şehrin ortasına bağdaş kurmuş ağır edası, kesme taşları ,iri ahşap pencereleri,devasa demir kapısıyla yıllardır ürkütür beni vuslatlara,gurbetlere,hicranlara imzalar atılan Erzurum gar’ı ...Elinde bavulunu çeke çeke gelen Sevda öğretmendi...
-Dört yıl öncesiydi...
İki katlı yığma taşlı eyvanlı ve tırhış kapılı evimizin zemin katının bir bölümünde tandır vardı... “Tandır başı” derdik o ulvi mekana…Hem kiler hem de tandır olarak kullanırdık…Ayrıca birde toprak kuyu vardı içinde,patates,elma gibi sebze ve meyveleri orda saklardı anam…Doğal buzdolabıydı orası …Anam her hafta cuma günleri haftalık ekmek pişirirdi.Tandır ekmeği off anam off...
Sıcak sıcak üzerine tereyağını sürer,birazda göğermiş peynir koydu mu ? deymeyin keyfimize...
Anam; beyaz baş örtüsü,uzun entarisi,kalın yün yeleği ile nur parçasıydı...her sarıldığımda kokusunu buram buram içime çeker,öpmeye doyamazdım.
-Ana bi dürüm daha yapsana Kadir de istir...
-He oğul yapim, hani nerde Kadir ?
-Kadir,Kadir...ula nerde bu uşağ ...aha şimdi burdaydı...
-Ana sen dürümü yap,ben bulurum onu...
-Oğul yetim uşahtır o,sahap çık ona sakın dövmiyesen...
-Yok ana yok. O zamanda Memmed’in üç kağıdına geldim…daha döver miyim...o benim kan kardaşım .
Kadir,kadir….
Kadir;Babası sağ -sol davasında karıştığı bir olayda karşı görüşlü grup tarafından öldürülmüştü. Evin tek çocuğuydu,anası evlenmemiş ona bakmak adına binbir çileye katlanmıştı.Tek samimi arkadaşı bendim.Ailece onlara yardım eder,kol kanat gererdik.
Geçen haftaydı...Kiremitliktepede kanlarımız karıştı birbirine...
-Önce ben keseceğim dedi; Kadir...
-Yok oğlum ben...yaşlar on beş,kan kaynamada...güreştik kim yener ise ilk önce o kesecekti bileğini...
Kadir daha toplucaydı benden,epey yordum ama yenilmekten kurtulamadım...Kavgada başa edemezdi benimle lakin güreşe meyili vardı,bu seferde yenemedim...
-Bismillah dedi ve kanını akıttı...
-Hadi oğlum sıra sen de...yoksa gorhirmisan?
-Ne gorhacam oğlum...
Kan kardeşiydik artık...kimseler bize bulaşamaz,bulaşsa da yenemezlerdi iki gönül ve kan kardeşini...
Öbek öbek kar yığınlarını temizledik...babamın kırdığı odunları istifledik...yorulmuştuk ama Kadirle beraber olunca zaman nasıl geçerdi bilemezdim...Okula da beraber giderdik...Orta son sınıftaydık... bıyıklarımız terli, seslerimiz çatlak çatlaktı...
Akşam yemeğinde babam;
-Samet oğlum,
-Evet baba
-Rahmetli amcanın evini yarın Kadirle bi güzel temizleyin...Sobayı kurun; odunu,kömürü yanına yığın tamam mı?
-Tamam baba...
Ne güzel günlerdi o günler evler bitişikte ayrı ama ,gönüller bir,işler bir ,yemekler bir yenirdi...
Amcam rahmetli olduktan sonra,yengemler İstanbul’a gitmişti...daha dün gibi hatırlıyorum geçen yedi yılı...Babam okuduğu şiirle uğurlamıştı onları;
"Her gecenin ardından bir ışık doğar elbet
Sıla sonrasında ki, sayılı zor günlersin
Simalar garip garip,kalaba boğar elbet
Manâsı hüzün olan,avazı mı dinlersin
Benim yerimde olsan,sen de böyle inlersin.
Yıllar var yürüyorum,toz toprak yollarında
Yağmur yağar,kar yağar ardından güneş açar
Her sabah uyanırım, gurbetin kollarında
Hasret çeken gönül’e, buruk bir neşe saçar
Gözde mazi canlanır,o zaman huzur kaçar
Ne yaparsın a gönül,dava ekmek davası
Ana baba yadigâr, sıla denen geçmişte
Yeter ki helâl olsun, alnın da ter kavgası
Anılar dostun olur; her dem çayı içişte
Direği sızlar burnun, son nefesi çekişte"....
İki katlı evimizin dekoruydu ahşap merdivenler; yapılan işçiliği bilhassa kullanılan ağacı ile evimize farklı bir hava katıyordu. Evimiz sade ama ahşap tavanına yapılan bindirme kalın keranlar ayrı bir kombinasyon oluşturuyordu.Evimizin duvarları;çok düz olmayan el yapımı pürüzlü sıva üzeri beyaz kireç badana ile temizdi her zaman.Eyvanın genişliğine oranla evimiz dardı.Bunu yıllar geçtikten sonra anladım…O zamanlar devasa gelirdi gözüme iki katlı evimiz.
Yine uykulu gözlerle bir solukta indim merdivenleri…
-Oğlum o merdivenlerden düşüp bir gün kolunu,bacağını kıracaksın…Dikkat et dikkat!
Babam; bütün mahalleli sever,sayardı. Güçlü hitabeti,sakinliği,ağır ağır yürüyüşü ona ayrı bir hava katardı.Sekiz köşe şapkası,koyu takım elbisesinin altına giydiği beyaz gömleği,beş düğmeli yeleği ve köstekli gümüş saatinin salınan zincirleriyle tam bir bey efendiydi.
Bazen de birkaç hafta tıraş olmaz kirli sakal bırakırdı. O zaman da bayağı bir yakışıklı olur,büyür büyürdü on beşlik gözümde…
Bey dedi ,anam !
-Buyur hanım
-Hayırdır,neler oluyor?
-Anamın merak cezbeden ve alelacele soruları peş peşe geldikçe babam susuyordu.
-Bey çatlatacak mısın ? söylesene neler oluyor.
-Hanım bir kahve yap ta içelim…Kırk yıl hatırın olsun cevabını veririz…
Espriyle ortamı yumuşatan babam; anamı sakinleştirmişti.
Postacı Kemal bir mektup getirdi.
-Eee
-Eee si benim asker arkadaşım vardı İbrahim.O’nun gızı öğretmen çıkmış,buraya gelirmiş…
-O yüzden akşam çocuklara rahmetli ağabeyimin evini temizleyin,sobayı kurun dedim.
-Bey sen doğrusunu bilirsin…
-Ben de yardım ederim yavrucaklara…
-Yok hanım sen yemek,tatlı,börek falan filan bi şeyler yap yeter…
-Olur ,olur zevkle…
Devamı sonra...