- 657 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Sevgi ile Korku Arasında
KORKU İLE SEVGİ ARASINDA
Toplumda huzur bulamamamızın sebebinin çok zaman seveceğimiz şeyleri ön yargılarımızla sevemememiz ve uzak durmamız gereken, yani korkacağımız şeyleri ise toplumun çoğu yapıyor diye yani toplumsal zorlamalar ile sevmemiz ya da seviyormuş gibi yapmamızdan kaynaklanmaktadır. İnsanlar neyi seveceğini ya da neden korkacağının bilincinde olduğu zaman hep huzurlu olmaktalar.Zorlama ile korku ile bir şeyleri sevmek ile huzuru bulamıyorlar. Kırk yıla yakın zaman yaptığım gözlemlerden ben bunu edindim. Bunlar tabii ki benim bakış açım.
Bu çocuklukta anne ve babalarımızın bizleri kendi kafalarına göre yetiştirmek için sevdikleri şeyleri de bize sevdirmeye çalışmaları, sevmediklerinden uzak tutmaya çalışırken, bunu eğitimle yapmak, davranışları ile göstermek yerine kolayca kabullensinler diye korku ile zorlama ile dayatma ile yapmaya çalışmalarından kaynaklanmakta. Koku ile yani sevmediğimiz halde çevremizin baskısı ile yaptığımız ve seviyor gibi göründüğümüz şeyleri sevmememiz de bizlerin bunalımlı olmasına sebep olmakta çok zaman .Tabii ki bunların istisnası da oluyor.
Çok zaman Üniversiteli gençlere , değerli hoca dostlarımız daveti ile konuşmalar yapmaya gitmekteyim. Üniversitelere ve liselere. Öğrenciler konuşmalarımızı zevkle heyecanla dinlemekte, saygı ile konuşmanın bitmesini beklemekteler. Konuşma sonrasında “Bugüne kadar sizin ile neden tanışmadık?” veya “Bugüne kadar neden buraya gelmediniz” veyahut da “Sizi dinledikten sonra daha olumlu düşünmeye başladım” gibi sözlerinin yanında “ Nerede çalışmaktasınız, en uygun zamanda sizi ziyarete geleyim” gibi bizi sevdiklerini ziyaret etmek istediklerini söylemekteler. Bu güvenin, bilgiyi kaynağından edinmek istemenin, sevginin dillerle yansıması. Bu güzel duyguların kalplerde yeşermesi, beyinlerde yer etmesi gerçekten hem beni hem de beni davet eden hocalarını sevindirmekte .
Ama bu uygulamaya geçildiği zaman bazıları sadece işi düşerse gelmekte, bazıları ise hiç gelmemekte. Nedeni basit . korku kültürünün gençlerimizi çepeçevre sarması ve özgüvenlerinin son derece düşük olması. Özgüveni yüksek olan gençler ise zaten gelmekte ve bizlerin onlara verdiğimiz bilgileri uygulayarak özgüvenlerini artırdıklarını da söylemekteler. Hatta arkadaşlarına olumlu izler bırakanlar zaman zaman arkadaşlarını da getirmekteler. Ama özgüveni olmayan arkadaşlarına çok bağlı olanlar ilk başta gelseler bile, arkadaş grubunun alay etmesinden korkarak, bireysel inisiyatiflerini kullanamadıkları için sevecekleri şeylerden korkmaya başlamaktalar. Bu da onların gelişimine engel olmakta.
Sevgi ile korku gerçekten de birbiri ile bağlantı. İnsan sevdiği insanı kaybetmekten her zaman korkar. Kendi ayakları üzerine duramayan bir çocuk, veya kadın hep kendisine destek olan anne ve babasını bir gün kaybetmekten korkar. “Korkunun ecele faydası yok” gerçeği ile insan hep kaybetmekten korkma yerine insanları severek biraz da sevmeye bakmalı.
Mesela insan faydalanacağı insanları sık sık bireysel olarak ziyaret etse, bir süre sonra bireysel olarak güzel işler yapacağına dair inancının arttığını görerek korkuları insanlara sevgiye dönüşerek neden korkacağını ve neleri seveceğini daha iyi anlayabilir.
İnsan korku ve ümit arasında olmalı ama sevgi ağır basmalı. Hep umutlu olmamız , insanlar öfkelenmek yerine onları sevmeye çalışmamız bizleri de huzurlu eder. Ama bilerek veya bilmeyerek hep bizim huzurumuzu bozmaya çalışan insanlardan da uzak kalmamız hem ruh sağlığımız hem de mutluluğumuz açısından önemli.
Başkalarını mutlu edelim diye kendimizin mutsuzluğuna zemin hazırlanmakta doğru ve mantıklı olan bir şey değil.çevremizden etkilenelim ama çevremiz bizi yanlış anlamasın diye korkarak bize faydalı olacak kimseler ve kurumlardan da uzak kalmamız yani bize faydalı olacak şeylerden korkmamız da akıllı adam işi olmasa gerekir.
Sevmesini gerçek manada yani lafta olmadan sevmesini bilen , neyi ne zaman ne kadar seveceğine akıl sır erdiren insanlar her zaman huzur bulurlar. Ama sadece lafta seven, sevdiğini yakın olduğu zaman ziyaret etmeyen, ona yardım edecek halde iken etmeyen insanların boşuna onu bunu sevdiğini söylemesi sadece ağzını yormasından başka bir şey olamaz.
Seven insan zaten korkusunu en asgari düzeye indirmiş insandır. Onun sevgisi bir maddi veya manevi beklentiye veya çıkara bağlı olmadığından dolayı da korkusu da gerçek manada sevmesi ile paralel olarak en aza iner. En gerçek seven, en yüksek seven insanın korkuları da gerçekten en az seviyeye iner.
Çevremi gözlemlediğim zaman yalan ve sahte sevgiler gösteren , sevgisini sadece lafta sınırlı tutan sadece anne baba kardeşler, eş çocuklar gibi yakın çevresini seven ama hala oğlu teyze kızı veya başka ikinci derecede akrabalarını sadece seviyor gibi yapanların şerli olduğuna inandıkları insanlardan çok korktuklarını ve onları sevmediği halde iyi geçinmek için şirin göründüklerine şahit oldum. Yani şer insanlar güçlü olunca onlarda korkmakta ve çevresindeki güçsüz gördükleri insanlara da onlardan korkmasını söylemekteler. Halbuki güçsüzlük engelli olmak , kadın olmak ve yahut da yaşça küçük olmak demek değildir. Güçlü olan insan sevgisi ve bilgisi gerçek manada olan ve bunları yerinde kullanan insandır ve korkusu da en az düzeydedir.
Kadere inanan, “Korkunun ecele faydası yok” atasözüne de inancı olan insan her şeye rağmen kendisini şer bildiği insanlardan bilgisi ve bilgisini davranışlarına uygulayarak uzak kalırken yani tedbirini alırken bir yandan da gerçek manada seveceği ve sevgisini hak eden insanlara da azmi ölçüde sevgisini göstermeye bakar. Tabii ki onu da gerçek manada seven insanlar bu sevgiyi hemen anlamakta gecikmezler.
Bunları on yıllar süren gözlemlerim , bilgilerim ve hayat tecrübelerimle elde ettim. Tabii ki herkesin hemen bu görüşlerimi benimsemeleri mümkün değil.Ama şunu bilmekteyim ki, mantıklı bir bilgisi ve gerçekten paylaşacağı sevgisi olan insan bunları kendine saklamak yerine hemen paylaşmalı . Bu bilgiden ve bu sevgiden nasibi olan yani bu bilgi ve sevgiyi almasını bilen insan anlayarak alır ve kendi faydasına kullanır.
Bilmek bilgiden gelir, bilgili olmanın da yüzde 80 gibi çoğunluğu olaylara , insanlara ve sevgiyi hak edenlere ilgili olmaktan, onları anlamaktan, sorunlarına gücümüz oranında çözüm yolları aramaktan ve bunu da karşılıksız yapmaktan geçer.
Korkularımız yerinde olduğu zaman faydalı da olabilir. Yani korkulması gereken şeylerden korkmak ve dikkatli olmak gerçekten tedbirli olmak iyidir ama her şeyden ve her olaydan korkmak cesaretsiz olmasına ve gereksiz yere Kaygılar yaşayarak hayatta mutsuz ve verimsiz bir yaşantı sürmesine sebep olur insanın . Biz ise korkusu az sevgisi bol ve insan ilişkileri kuvvetli , başkalarına yardım eden ve onların yardımlarına da kapısını kapatmayan insanlar olarak yaşarsak hem ailede, hem çevremizde mutlu olarak ülkemizin nüfusunun sorumlu bir ferdi olarak ülkemizin gelişimine katkı sağlamış oluruz.
Korku ve sevgi dengesini, korkuyla sevgi ilişkisini iyi dengeleyen insan hayatta zorlukları da daha kolay aşar ve insanlar kolayca onları kendi çıkarları için yönlendiremez.
Hayata baktığım zaman insanlarımızın çoğunluğun özellikle Üniversite ve liseli gençlerimizin olur olmaz her şeyden korktuklarını bunun da onların gelişimine engel olduğunu bireysel davranmak yerine çevrenin yanlış veya doğru yönlendirmesi ile kendilerini rüzgarın önüne teslim etmiş bir tüy misali savrulduklarına üzülerek şahit olmaktayım.
Gönül ister ki ülkemizin insanları özellikle gençleri korku ve sevgiyi dengeye getiren sevgisi bol korkusu az gelişimi hızlı ve bilgi ile sevgiye dayalı olsun. Böyle insanların ve gençlerin çok olduğu toplumların hem hızlı hem verimli hem sevgi ile yoğrulan insanlar olarak başkalarına da pozitif enerji yayacaklarına inanmaktayım.
Bilgi ve sevgi ile önce biz, sonra eş ve çocuklarımız her zaman başarıyı yakalayacaklardır. Sizde çevrenize biraz daha dikkatli bakarsanız bunu göreceksiniz .
TURAN YALÇIN-TOKAT