- 4119 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Kahvaltı
Geçen gel dediler hacim seninle bir kahvaltı yapalım dışarıda. Dışarıda kahvaltı yapma fikri beni hep rahatsız etmiştir. Saçma gelmiştir. Nerede yaşıyorsan yaşa; sabah vakti evinde bulunanlar ile beraber olup kahvaltı yapmak ve bunu da bulunduğun ortamda yapma fikri daha hoş gelmiştir. Neyse kıramadık bizim tayfayı. Bir de beleş gebeşin kelini parlatır dediler mi gitmezsen ayıp olur. Ama gelirken biraz iyi giyin dediler. Neymiş canım, gideceğimiz yer löks lokantaymış.Havaalanı yolu üzerinde olduğundan hani ortada garip durma diye.Hemişin nemine gerek dedim.Neyse vardık sabah dediğim yere.
Kasketi eksik kalsın, bizim komünist ibrahim yine uzun koyu yeşil montu giyinip gelmişti oraya. Allah bilir kimden aşırmıştı yine. Neyse hacı Abdullah da hemişin gözlüğünü siliyordu sandalye de otururken. Bizim tayfa dedim mi; en az sekiz ceberut. Derviş yalçın ile Allahın adamı Mustafa da bir köşede. Karşısında da kaymaklı Numan ile yanında biyonik Murat. Hani on beş kişi olacaktık dedim. Diğerlerinin işi çıkmış dediler. Bizim kürdi uzak olduğundan gelmemiş; Abdul da cumartesi olduğundan. Güdük enginde akşamdan arabayı aldığı gibi ovaya içmeye gidince, sızmış kalmış gittiği yerde. Biz bir masaya sığdık yani.
Kahvaltı kültürü gelişmiş bir toplum olduğumuz için sofrayı görünce insanın ilk önce gözünün iştahı akıyor zaten. İlk mönü de geldi tabi bizim sucuklu yumurta ve pastırma. Gebeş bir şefleri olan bu lokantanın ortamı sıkmıştı aslında beni. Adam nerdeyse tüm mutfağı önümüze dökmez mi? Ön mönü zaten bizim hakanın günlüğü kadar.
Neyse balıdır, 5 çeşit reçelidir, 3 çeşit zeytinidir, 6 çeşit peyniridir, bıldırcın yumurtasıdır, helvasıdır, tahin pekmezidir, patates kızartmasıdır derken, bizim çek çek Mustafa hemişin masanın en delikanlı lafını söyleyince, ortam birden değişti tabi. Ulan dedi, ben anamdan doğdum çıplaktım. Sardılar beni bir beze, aylarca o bez bana rahat vermedi. Çocuk oldum. Maradona düşler ile sokakta topun peşinden koşardık. Ayakkabımız yoktu. Lastik pabuç ile az gol atmadım itin oğlu Sabriye. Sigaraya on dört yaşında mahallede Cevat ustanın çırağı Mevlit ile başladık.Yak dedi bir maltepe. İlk çekişimiz 131’in egzozu gibi gırtlağımı patlattı. Lise sona kadar ite kalka okuduk mektebi. Sınıfta herkesin çantası vardı. Hele birkaç hemişin dalkavuğun son moda cins çantaları vardı. Yazardı bir de üstünde meydin itaylın. Benim çanta olmadığı gibi, kitaplarım da yoktu. Mert bir çocuk vardı. Adı Cemil. Onun yardımıyla az çok geçerdim dersleri zaten. 3 sene de iki seneyi çift dikiş okuyunca bizim lise oldu tabi 5 sene. Bir de çalışırdık marangozcuda. Şimdi herkesin eli iş tutuyor az çok. Bizim dükkân dönüyor Allaha şükür. O günlerden bugünlere geldik beyler. Bakıyorum da şu yaptığımız israf be. Allah çarpsın ben buraya gelirken ayaklarım çin gibi yamuluyordu. Abdullah zorlamasa gelmeyecektim. Ama israf değil mi beyler?
Mustafa, çek çek Mustafa’m sonuna kadar haklıydı. Zaten arada bizim murat ile birkaç şakamız olmasa, ortam dar geliyordu iyicene. Terkine tekrar olmasın diye herkes Mustafa’yı tasdikledi ve bir sonra ki kahvaltı için yeri belli ettik. Herkes hemfikir değildi; ancak benim de Mustafa’ya verdiğim büyük destek sonucu, kahvaltıyı ormanda yapmaya karar verdik. Semaver getirecektik. Bir de yanında haşlanmış 20 yumurta. Birkaç tane de zeytin, biraz peynir ve salatalık-domates-biber üçlüsü. Al sana babalar gibi sofra. Mustafa sarmaya inat etti tütün. Ama derviş ile biyoniğe ayıp olur diye vazgeçebilirde. Her şey yine bizim komünist İbrahim’e kaldı. Çözüm onda. Adam ikna mektebi bitirmiş sanki.
Velhasıl kelam Mustafa çok haklıydı. Özellikle turizm dönemi açıldığı zaman, tatil yörelerinde ki israfa bizzat şahit olmuştum. O kadar edepsizce hareket ve tutumlara rağmen Rabbimiz hala bizi helak etmiyor ya, hala ben ona şaşıyor ve şükrediyorum.
YORUMLAR
Espirili güzel ,düşündürücü sonuç lokmaların bogaza dizilmesi ...Bu güzel resim bana geçen sene ramazandaki bir anımı anımsaattı ,ne zaman aklıma gelse gözyaşlarıma hakim olamam. görev aldıgım bir yardım kuruluşunda ,ailelere haber vermeden iftar saati ziyaretlerine gidiyorduk yiyeceklerimiz ve kumanyalarımızla ,bir eve gittim istanbulun en varoş denilen bir semtinde tam ezan okunurken gecekondunun kapısını çaldım evin hanımı açtı bana kapıyı ,ve kapı açılınca antrede bir yer sofrası göründü kadınla beraber, içeri buyur edildim ,sofrada olanlar bugun gibi aklımda ,yeşil biber bir kaç tane ,ufak bir kasenin yarısında buruşmuş zeytinler, ve sofraya kaç kez gelip gittigi belli olmayan helva üzeri erimiş artık ve çay ,tüm yemekleri bunlardan ibaretti ve bu insanlar oruçluydu .ve ogünden sonra dışarda yemek yemeye düşman oldum israfını düşündükçe o dışarda bir kere yenilen yemeğe ödenen parayla en az iki ailenin pazar parası olabileceğini biliyorum ,nefsimize köle olmuşuz benciliz kendimizden başka kimseleri düşünmüyoruz ,sadaka zekat nedir bilmiyoruz, komşusu açken tok yatanlardan olmuşuz ...şimdi biz insanız dimi...offfff hakkınsesi öyle güzel yazı yazmışsın ki ,kalemin yüreğin dert görmesin ...
selam ve dua ile kal....
Evet büyük israf...
İki domates üç zeytin bitti gitti.Ne gerek var değilmi yane..
Yada bol acılı melemen off.Şöyle ekmeği koparıp tavanın taa karşı kaldırımından süreceksin ekmeği ani frennle duracak sokağa gelince suyunu çekecek eklmek sonra ağzının akan suyunda şapladanak kapacaksın ekmeği ..off anam yemede yanında yat yok bu olmaz yedikten sonra yat olabilü.:)
Ama bazende güzel oluyor..Her şey ayağına geliyor..Pehh pehhhh:)
HakkınSesi
belki ağır bir düşünce ama benim için böyle
:)))
çok teşekkürler sultan yazarım...