- 1180 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Toplum Düşmanı Doğurma'k
Tembel ruhum için oldukça çalışkandı bedenim. Mesela ben hiç uğraşmazdım nefes almak için ya da pipim ve popom beynime tuvalete gitmem için sinyaller gönderirken ben daima tembellikle meşguldüm. Ayrıca uyanmak tamamen uyumadan önce içtiğim su miktarına ve pipime bağlı bir şey olup çıkmıştı. Üstelik günleri yaşamamak adına saat kaçta yatarsam o saatte kalkıp hiç yaşamamış olmak gibi saçma bir çaba içinde geçerdi uyku seanslarım. Seans… Evet, birer seanstı uyku zamanlarım. Karşılığında para veya değerli bir şey vermek yerine gün içinde yaşadıklarımı veriyor üstüne arada bir rüya denen hediyeler alıyordum. Yaşamak çok saçma geliyordu. İnsanların beni anlamadığını düşünüyordum ve benim için hepsi birer ahmaktı. Doğru düzgün film ya da şarkı yapılmıyor iyi kitaplar yazılmıyordu. Tanrım! Bu dünyayı havaya uçurmak istiyordum ama yeterli mühimmatım yoktu. Üstelik Adam Fawer’ın Empati ve Olasılıksız adlı kitaplarında okuduklarımın hiçbirinin işe yaramıyor olması beni yazarlara karşı kin gütmeye götürüyordu. Son çare olarak başvurduğum The Secret’da işe yaramadığında hedefim tamamen bir süre için şu ahmak yazarlar olmuştu. Beynim ve olanaklarım yeteri kadar bomba yapıp dünyayı havaya uçurmaya yetmiyor… Einstein kadar zeki olamadığım ve bir atom bombası yapamadığım içinde kendime kızıyor arada bir tokatlıyordum kendimi. Tanrım! O kadar çok sıkılıyordum ki uzun namlulu bir tüfekle yürüyen karpuz avlamak istiyordum bazen.
Çok sonraları bir şizofren olmayı dileyip beni benim gibi anlayabilecek bir arkadaş edinmeyi çok denedim ama olmuyordu. Bunu kabullenmiştim. Ben bir şizofren değildim ve olamazdım. Çünkü öpüşmek ya da sevişmek bir fahişeden AİDS kapar gibi şizofren yapmıyordu beni. Bu çabamda tembelliğimin karmaşasında kaynıyor kayıtlanmayan tarihimin arasında kaybolup gidiyordu. Kitaplara saldırdığımda savurgan düşüncelerimi toplamak bir o kadar yorucuydu ve kitaplar benim dünyam değildi ta ki Bukowski denen pis bir morukla karşı karşıya gelene kadar. Empati ve Olasılıksızın beni uğrattığı hüsrandan The Secret’ın beynimin ve çekim gücümün bir boka yaramadığını kanıtlamasından sonra Bukowski tutunduğum son dal olmuştu. İnsanların her ne olursa olsun işeyip sıçmaya devam ettiğini söyleyen bu adam o kadar çok ilgimi çekmeye başlamıştı ki artık Fight Club’ın Durden ve Tyler’ı umurumda bile değildi. Onların saçma sapan şehri havaya uçurma planları ilgimi çekmeyen birer çocuk oyuncağı olmuştu. Yazarlara güttüğüm kin hala tazeydi ve Bukowski’nin yazar bile sayılmadığını anlamış olmak beni mutlu ediyordu.
Sanki yaşadığım gezegene ansızın ırkımdan birisi gelmişti ve bana bir dolu hediye getirmişti. Bukowski’ye çok şey borçluydum ve onu çok seviyordum. Çölde bulduğum bir bardak buzlu viski gibiydi.
Bazen her ne kadar kötü bir adam olsam ve kötülükler yapmak istesem bile içimde bir yerlerde Hugo’nun Jan Valjan’ı daima umutla bekliyor bana yol göstermek için can atıyordu. Ama şimdilik Esmeralda’ya saldırdıklarında Quasimodo gibi acımasız bir hayvana dönüşmüştüm. Kafka’nın dönüşümü benim yanımda gölgede kalacak türdendi doğrusu. Hatta Bukowski bunu görse sırtıma vurup Kafka’nın benim yanımda bir hiç, içine kapanık bir böcek ve salağın teki olduğunu söylerdi sanırım.
Bukowski’nin hayatımdan nasıl çıktığını anlamadan başka düşüncelere gebe kalmıştım. Aklımı kimin bu kadar çok becerdiğini kendime sormak bile aklıma gelmiyordu. O daima becerilip yeni düşünceler üretiyor bense arzularımın ve düşüncelerimin peşinden etin kokusunu almış it gibi sürünüyordum.
Artık başka türden bir şey olduğumu ve beni kimsenin doğurmadığını düşünüyordum. Anne ve babamın bana benzemiyor olması dışında kimsenin benim gibi düşünmüyor olması başka bir gezegenden süpermanvari bir şekilde bu asalak takımı dünyaya geldiğim iddialarını güçlendiriyordu. Bundan o kadar emindim ki artık her gece insanların horlayıp osurarak uyudukları saatlerde şu mobese denen lanet kameraların olmadığı sokaklarda dolaşıyor bir uzay gemisinin bana bu dünyaya gününü göstermem için gerekli mühimmatı sağlamasını bekliyordum. Onlar benim ırkdaşlarımdı ve ben onlara çok kırgındım. Ama gerekli mühimmatı verdikleri takdirde onları affetmeye her zaman hazırdım.
Ama nedense benim ırkımın da salak olduğunu düşünmeye başlamıştım çünkü aylar geçmesine rağmen hala ortada bir hareketlilik yoktu.
İstediklerimin olmuyor olması kafamın içinde bir psikopat doğuyordu ve lanet olası çok sancılı bir dönem yaşatıyordu bana. Beynimi becerdiğini hissediyor ama ona karşı koyamıyordum. Lanet olası korunmuyordu ve beni ne zaman becerse piçleriyle uğraşmak zorunda kalıyordum. Üstelik bir taraftan hayatıma aldığım kadınların sevişmek dışında benimle konuşmamaları ve onları becermekteki ustalığım yüzünden bana hayvan gibi becerdiğimi söylemeleri lanet olası Amerikan sapığı filmindeki manyak herif gibi bir şeye dönüştüğümü düşündüren fikirsel tohumları suluyordu.
Her gün bir başka manyağa gebe kalıyordum ve her biri düşüncelerimi becerip arkasında bir piç bıraktıkça işler çığırından çıkıyordu. Artık kendimi imha etme zamanımın geldiğini düşünüyor ama bir defa ölebileceğim gerçeğinin yüzüme vurduğu sert tokatla kendime gelip ona bir şey yapamadığım zaman çılgına dönüyordum. Ölmeliydim ama öldüğümü görüp kendimle dalga geçmeliydim. Bunun imkânsız olması beni çıldırtıyordu.
Artık sokaklara daha sık çıkıyor ve daha çok uyuyordum. Gündüzleri rüya âlemlerinde işaretler arayarak ve geceleri karanlıkta dolaşıp lanet olası uzay gemisini mobesesiz sokaklarda beklemek için vakit kazanırken ailemin bir boka yaramadığımı söyleyip planlarıma burunlarını sokması içimde burun ve dil kesip koleksiyon yapma arzusunu açığa çıkarmaya başlamıştı. Artık ailemden nefret ediyor ve onların sadece konuşan ama lanet olası kulaklarını sadece bir biblo gibi taşıyan salak mobilya takımı olduklarını düşünüyordum. Meteliksizdim ve lanet olası bir silah alıp onları vuramıyordum. Vurmak bir yana vurmamak daha çok işime geliyordu aslında düşündükçe. Çünkü büyük umutlarla beklediğim uzay gemisinin beni almaya geldiğinde üstümde temiz kıyafetler bulmasını ve sağlıklı olduğumu görüp tek başıma neler yapabildiğimi görmesini istiyordum. Sonunda ailemin birer araç olduğunu kabul edip çalışan bir makinenin gürültü çıkarmasının doğal olduğunu düşünmeye başladım.
Son günlerinde geceleri sıkça karşılaştığım polis memurlarını o çok beklediğim uzay gemisinin gelmemesindeki tek sebep olarak görmeye başlamam da içimdeki onları kurşuna dizme isteğimi arttırıyordu. Irkımın salak olduğunu düşündüğüm için uyuduğum saatte kimsenin olmadığı dağlara gelip geri döndüklerini düşünmek içimi kemiren başka bir düşünceydi. Bu yüzden ülkemin dağlarındaki teröristlerle bağlantıya geçip bulundukları dağlara uzay gemisi geldiğinde bana haber vermelerini söylemeyi düşündüm. Bu amacıma ulaşmak için interneti kullanmayı denesem de karşıma çıkan tek şey kendini hacker sanan ve phiç gibi saçma bir yakıştırma yapan, her aynada flaşını kapatmadığı cep telefonuyla fotoğraf çekip Darwin’i teorisinde haklı çıkaracak derecede çirkin olan orospu takımıyla yaşını aşmış ve artık peniste seçicilik yapamayacak raddeye gelmiş canı heyecan arayan orospu ruhlu evli ve dul kadınlardan başka bir şey bulamıyordum. Ulaşabildiğim tek topluluk: siyasi parti denen zırvalıkların peşinden koşarak rakiplerine; o partiye gitme bize gel. Bu parti daha iyi beceriyor alt yapılı sloganlarıyla kendilerine taraftar arayan ahmak takımıydı.
Lanet olsun bir şey ters gidiyordu ve bunun ne olduğunu bilemiyordum.
İbrahim Sarp B a y s u
Çizim: Ben
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.