- 738 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
YALNIZ ADAM
Hayat sizin hiç elinizden tuttumu?
Böyle bir soruda çoğunuz hayır diyecektir,ama zenginlik içinde geçen yaşam tarzı olanlarınız kuşkusuz evet diyebilir, hem bunda ayıp yok,elbetteki orta sınıf burjuva aile yapısından gelen okuyucu dostlarımızda olacaktır..
Benimde tuttu ellerimden zannedersem bir aralık sonuydu,yine iklimler sancılı kışı dogururken,ben o günü agustos sıcağında yaşadım, onun öncesinde gayet sıradan,içi boş ve anlamsız yaşam şeklim vardı..
O günlerde memleket seçimleri gelmiş çatmıştı,kapımı çalan siyasi partileri hep içeri buyur etmişimdir, ki hediyesiyle gelirdi zengin olanları, kimi enson belediye sünnet şöleninde gördüğüm küçük altınla,kimi anamın dahi görmediği beyaz eşyalarla çalardı kapımı, eh bunları kovamazdım ya!!
Arada üniversiteli gençlerde gelirdi,onlar birşey getirmezdi,üste ben verdikleri dergiye para verirdim,nedendir bilmem konuşmalarını hayranlıkla dinlerdim,eşit yurttaşlık hakkı,işçiler için sendikal güvence,taşıma araçlarının ücretsiz olması,sınırsız sömürüsüz bir dünyanın varolacak olması beni heycanlandırırdı, söyleyin kim istemez böylesi güzel bir yaşamı?
Benim yıllarca düşünemediğimi,kim bilir padişahların dahi aklına getiremediği herşey onlarda mevcuttu.
Gün geçtikce dergileri,bildirileri, her hafta sonu öğleden sonra kapıma bırakılırdı, bende keyfle okur biraz olsun bilimsel olarak tatmin olmaya çalışırdım,bugün yazıyorsa eger parmak uçlarım bunda o günün katkısı çoktur kuşkusuz..
Vakit kendi kabugumu kırıp dışarı çıkmama elverişli hale gelmişti ki,aslında bu tür düşünce eylemlerinin benim ülkemde günah sayıldığını anladım.
Ayaklarımın çamurda olmasının iyi olmayacağını söylerdi komşum Hacı Rüstem efendi,bu bunak ne saçmalıyorsa derdim, hak ederdi,öyleki on üç hac,on altı umre yolculuğu yapmış zattır.birgün merak edip sordum bu parayı nerden buluyorsun diye’’Allah yavrucum Allah’’ cevabını vermişti.
Gelen gidenide eksik olmazdı hiç,çok sevildiğinden mi yahut başka sebebden midir sakalı öpülürdü mahallede..
Birgün bizim köşe başında oturan fikri evin önünde fırıldak gibi dönüyordu..
Pencereyi açıp oğlum fikri ne iş?
- Sorma be komşum rüstem efendiyi beklerim
Ulan senin gibi ayyaş herifin ne işi ola bilir hocayla?
- Belim belimi bağlamış kaynanam olacak karı,hoca efendide varmış ilacı..
İşte o gün rüstem efendinin kapısı açılmadı, bir vakit öldüğünü düşündüm,en son bildiğim kadar uzak bir memlekete gitmiş..
Hemen üzerimde oturan bakanlığa bağlı bir yerde çalışan sanat danışmanı oturmaktaydı, adam ne zaman görsem en az yarım saat bahçedeki çiçeklerle meşgul olurdu, bu doga sevgisine sahip insanı her zaman takdir etmişimdir.
Birgün yine bahçede oyalanırken bir bardak çay içmeye çağırdım,sagolsun kırmadı, memleket sorunları şu bu derken vakit epeyce geçmişti, giderken çantasından bir kitap çıkarıp hediye etti,ismi ’’ANA’’ Maksim Gorki önce nezaket geregi red ettim ısrar üzerine aldım.
Kitabın içindeki bir çok yer bana tanıdık gelmeye başlamıştı, ne varki o seçim öncesi tanıştığım gençlerin hemen hemen aynısını okuyordum,kitap beni çok etkilemişdi, hele ki o yaşlı annenin bildiri dağıtması!
İşte o sırada kollarımdaki tüyler diken diken oldu, elimden gelse o pezevenk herifleri sayfalarda yeniden bulup kılımla kurşunlamak istedim.
Sanat danışmanı komşum kitabı geri iade etmeye gittiğimde onunda kapısında bir çok ayakkabı vardı, neyseki çaldım kapıyı uzattım kitabı, adamcağız ne yapacağını şaşırdı buyur etmeler falan derken rahatsızlık vermemek adına evime döndüm, Ona öylesi büyük saygı duyuyordum ki adam fikir tarihiydi herşeyi düşünerek yapıyordu,ve gerçek olanlarla benide aydınlatıyordu.
Ne olduysa işte kitabı verdiğim günden birgün sonra oldu,Gece yarısı gürültü sesleriyle uyandım,kapıyı aöıp baktım, üç beş yerden karışık sesler geliyordu, iki uzun boylu irice adamların ortasında sanat danışmanı ve arkadan gelen üç beş genç vardı, bunlar onlardı şu kapımı çalan çocuklar, ne oluyor demeye kalmadı, orta boylu kilolu biri yaklaşıp kulağıma fısıldadı ’’ Örgüt evini bastık canınızı kurtardık’’ demez mi büsbütün şaşırdım.
Hiçte öyle bir hali yoktu öyleki böylesi bir insan pek nadir gelirdi birdaha bu sokağa,aradan bir kaç sene geçti halen yatıyor,en son duyumunu aldığımda kanser olmuş,yazmak istedim F TİPLERİ mektup istemezmiş...
Diger komşum rüstem efendiye gelince uzun süredir dergahda kalmış, sonre geri döndüğünde evine çok sürmedi öldü, bizim fikri’den üç bin lira para almış,mahalleli mezarı içinde para topladı, mezar taşının üzerine ’’ RÜSTEM BABA TÜRBESİ’’ yazdırdılar.
Fikri bir çocuk sahibi olacak, bunda hocanın kerameti olduğuna inanıyor, oysa beş bin lirayla tüp bebek sahibi oldu halen bunu gittiği her yerde hocanın eseri olarak anlatır, belkide bu yüzden arada geçerken mezarının başında eksik olmayan bakire,evli,dul,yaşlı,kadınlar sıraya dizilir...
Bana gelince başında söylemiştim ya!
Hayat maksim gorki’nin ANA’sında ve kanserli hasta tutsak komşumun elleriyle uzandı elime..
Şimdilerde bu hayatın içinde varolduğuma inanıyorum, ama yalnızlık çekilir gibi değil.
Hiç bir ses sevdigimiz insanları ahtapot koluyla sinsice alıp götürmese hayat daha bir güzel olmazmıydı ?
DEVRİM DOKDERE
YORUMLAR
Hatırladığım kadarı ile "ANA" sürekli eşinden dayak yiyen, eşini kaybettikten sonra ise oğlunun peşinde giden, haksızlığa, düzene karşı direnen bir Rus kadının hikayesiydi değerli arkadaşım. Hayatın içinde varsak yalnız değiliz, bazen isyan etsekde yalnızım diye, şöyle bir etrafımıza dönüp bakarsak hiç de yalnız olmadığımızı göreceğiz...
Kutluyorum yine tadında, güzel bir yazıydı, selam ve saygılarımla.