- 741 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YALNIZLIK 2
Bu gün 3 aydan sonra kapım ilk kez çaldı, zilin sesini bile unutmuşum. Dizlerimin ağrısını bir anda unuttum bir sporcu çabukluğuyla kapıyı açtım; karşımda yaşlı bir adam beyaz saçlı, beyaz sakallı, yılların yormuş olduğu çehresi kırış kırış, gözlerinin altı çukurlaşmış, bakışları anlamsız… Bu adam bana o kadar çok benziyor ki!
-Buyurun kime bakmıştınız?
-Benim, ben tanımadın mı?
-Affedersiniz çıkaramadım isminiz ne?
-Selim, Çukurcalı Selim.
-Çukurcalı selim mi? Kusura bakmayın tanıyamadım? Bu cevabın üzerine adam elindeki kağıt parçasında ki adresi kontrol ediyor.
-Burası 58 numara değil mi? Burada Suat oturmuyor mu? Hani Kore gazisi, Mersinli Suat?
-Yanlış gelmişsiniz, Suat beyin evi 46 numara aşağıdan ki üçüncü ev, beyaz olan.
-Kusura bakma, adresi yanlış vermişler, hayırlı günler size.
-Size de hayırlı günler.
Acaba söylesem mi? “Suat bey geçen yıl öldü kardeş boşuna eve bakma kimseciler yok evinde” desem mi acaba? Yok demesem daha iyi…
Bak yine geldi aklıma yalnızlık ne yapmalı şimdi, nasıl kandırmalı bu sefer yalnızlığı ve kendimi nasıl kandırmalı… Biraz yürüsem mi, kahveye mi gitsem, yoksa şurada ki parkta mı otursam? Evet en iyisi parkta oturmak hem çocukların sesleri, kahkahaları iyi gelir bana. Ceketim, bastonum, atkım her şey tamam hadi çıkma vakti dizlere kuvvet. Havada hafif bir rüzgar var, insanın yüzünü okşuyor. Bu havaları çok severim ben, oda çok severdi. Yol buyunca oynayan çocuklara rastlıyorum, hepsi çok tatlı, hepsi birer melek… Parktayım, her zaman ki yerimde sessiz sessiz oturuyorum, zaten hep böyle yapardık biz Merve ile oturur hiç konuşmadan çocukları izlerdik, ara sıra simit alır kuşlara atardık, ya da pamuk helva alır yanımızda oynayan çocuklara verirdik. En güzeli bütün bunları yaparken Merve’nin elini tutmak, gözlerine bakabilmekti… Merve yorulunca omzuma başı kor öyle bakardı çocuklara. Bizdeki çocuk aşkının nedeni belki bizim çocuğumuzun almayışıydı, çok istemiştik ama olmamıştı. Bazen izlerken çocukları Merve’nin gözlerinden akan yaşları görürdüm, kendimi tutamaz bende ağlardım ama bu gözyaşlarını asla Merve görmezdi. Çocuğumuzun olmayışı eksikliğini birbirimizi daha çok severek gidermeye çalışıyorduk, o yüzden o gittikten sonra ben adeta koskoca kürede yapayalnız kalmıştım. Ama olsun ya ben Merve’den önce ölseydim ve benim şimdi yaşadıklarımı, çektiklerimi o çekseydi…
Köstekli saatime bakıyorum saat yediye geliyor; sahi bu köstekli saati bana Merve almıştı on sekizinci evlenme yıl dönümünde… Ah Merve ah her şey sen, baktığım her yer sen, dokunduğun her şey sen. Bak şurada ilk kez görmüştüm seni, şurada elini tutmuştum, şurada ilk kez öpmüştüm o yanaklarını, sonra şurada evlen benimle dedim, sen düşünmeden evet dedin, şurada evlendiğimiz ilk gün el ele gezmiştik, Merve her yer sen, her şey sen…
Tamam yeter bu kadar gitmeliyim ilaçlarımın saati geçiyor, sonra bütün gece ağrılardan yatamıyorum, hadi dizlere kuvvet. Eve doğru gidiyorum yavaş yavaş, bir sokak lambasının altından geçerken iki büklüm gölgemi görüyorum sonra kendi kendime soruyorum: Bu gölge benim mi? Ve cevabı kendim veriyorum: Evet benim gölgem. Sonra yıllar önce bu sokak lambasının altından geçerken ki halimi hatırlıyorum sadece iki fark var bu akşamdan ;bir iki büklüm değilim, iki yanımda Merve var…
Evimdeyim nihayet Merve ne yemek yaptın? Merve saat kaç? Merve beni seviyor musun? Bende seni Merve….
Selçuk ARSLAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.