- 564 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YAZ YÜRÜYÜŞLERİ- ARDAHAN ÖYKÜLERİ-181
Yaz yürüyüşleri: Ardahanda adet olmak üzere erkek milletine has verdişetmedir.
Yürümenin toplumsal faydası: Selamlaşılır, sefahoş edilir, ölen- kalandan haber alınırdı.
Yürüme fitarihten... kadim,en beleş vesayitti.
Yeri yavrum yeri!
Kışın evde oturmaktan.Yazın bolluğuna gıran giren yürümeler.
Dünya kındıl kalıyor açıldıkca addımlar.
Boşuna askerde PİYADE dememişler yürüyüşcülere.
Oniki kişi sırayla açıldımı: Koca dağlar, dereler, insan ayakizinden cüce.
Oturduğun noktadan büyür arazi: Kalk! Gez! Yürü!..
Şu bunu tanıtlar: Dünya küçük insan büyük.
Kilometre başı birer adamla birer adım aç... mesafe bir kilometre olsun. Ardahan’dan Kars’a, on adam açılsın, on kilometrede bir...
Dağ dağa kavuşmazmış, insan insana kavuşurmuş.
Genciyle, yaşlısıyla güniçinde, akşamüstüler dahil ... Cincorop yolunda herkes yürüyüşte...
Yürümeye çıkan gençler, yaşlı piyadeleri selamlamaya hazırlanmış olurdu.
" NASIL DURSAM NE KADAR YAKIN OLSAM NE DESEM NE DEMESEM"
Hıyo Dayı,
- Eeee nasıl gidiyor beyler?
- Sağol dayı!..
Hıyo Dayı allah var gün görmüş adam. Çocukların cebine para sıkıştırdı. Her cebe, ayırmadan ama.
Allah bağışlasın el çocuk yetiştirmiş ki: Güldalı.
Ardahan ahalisi kendi çocuklarını diğerlerin çocuklarıyla illa kritize ederdi. Etmezse olmazdı. Ölçecekti, ölçerdi: Hikmetinden sual olunmazdı.
Nedeme?
Elalem modern zamanlarda her bireyi kendi özelliğiyle değerlendirirdi. Hiç’te hiçlemezdi çocuklarını.
Bizim anababalarsa olanı kopanı havaya savururdu: Üfürürdü!
Hallefendi yolu, akşamüstü arkadaş gurupları yürüyüşte. Şoseyol kum tanecikleri kunduraların ezdiği müzik nağmeleriyle erkekliğe zeval getirmeden inim inim inliyordu.
Kunduralar çifter çifter boyanmıştı. Parası olmayanda cila attırmıştı.
"Hatrın var abi " demişti boyacıçocuk ve beleş kadife fırça atmıştı: Abisi yaşındaydı kundurasını boyatamayacak kadar parası olmayan genç.
Gezmek... yazının konusu ve Ardahanı Ardahan yapan bir hususun... yaz yürüyüşleri mahalle demeden şose, cadde, sokaklarda intizamlı yapılırdı.
Lojmanların oradaki kaldırım, hayatın böğründe Kemo’nun dizine ancak gelirdi. İnzibatlar nöbette olurdu. Taşlığa bakan kapıda olurdular. İnzibatların elbiseleri aynı kalırmış, askerler değişirmiş. Büyüdüğümde anlayacaktım bunu.
İbrahim Avşar karşı evde otururdu. Kazım Ustanın eviyse yolun solundaydı.
Ganime Nenegilin evin çepere dayanan yolu, aşağıdan yukarı çıkardım.Lojmanların önünden yola... çarşıya.
İnzibatlar lojman kaldırımında yürürdü. Aynı kaldırımda gençler: Ufka fırçayla sürülmüş, uzun ufki, geniş, başsız, sonsuz yatay hattı yürürdüler...
Tat İskender’in bostancılara kiralanmış karanlık, ışıksız, kapısı penceresinden küçük, kireç boyalı üstüçatısız ama otbasmış damlı binayı tekkaçışlı perspektifte seyrediyordum.
Dürbünle taşlık piyade yolu yürüyen genci takip etseydim. Mavi mintanlı gedeyi yarı yolda yitirdim. Kırmızı mintanlıyı ufkun dibine kadar gözüm götürdü: Yalınız!...
Kırmızı renk maviden daha tahammülkardı.
Mintanlar kendi başlarına yalın- yapıldak yürüyemezlerdi de gençlerin sırtında sabahtan akşama gezerdiler. Terlemiş çoraba saklanmış suluca olurdu. O genç sigarayı çıkarmasıyla kaldırdı attı.
Karabey Çobanın evden buyan aşağı inen yol çakır- çukurdu. Oraya fırlattı.
Hamoş ( Anan ölsün oğlum) göğsünden mintan cebinde Bafra sigarası onu çıkarttı. Yol arkadaşına ikram etti. Bu yaz bu gençle takılacaktı kızlara. Kızların peşisıra ayağı kırık it gibi gezecektiler.
Geceleri şarap içecektiler.
Yeni Sinemada üç filmi birden seyredeceklerdi.
İkili ahbap çavuşlar Kura nehrinde Cincorobun altında su çimecektiler. Belki: Boğuluvercektiler. Belki biri boğulacak diğeri kurtulacaktı. Yazgılarında yoktuysa yaşamak: İkiside yaşabilecekti.
Kazlar kesilende, Cumhuriyet Bayramında kazeti yiyecekti Sarı Mamo, Hamoşgilde.
Kazeti yenilmez miymiş?
Bişiynen hem de?
Kazetini patatesle mi pilavla mı seversin?
Böyle davet edilebilirdi: Bu da " Zahmet etmeyin, zahmet çekmeyiniz bişe... " diyecekti.
Yalanyere diyecekti. Blöf yapacaktı.
Blöfünü arkadaşı görseydi ve deseydi ki:
" - SEN BÜLÜRSÜN!"
Bu yerbeyer yere yığılırdı, anakurban dayanamazdıki...
Yürüyüşe giden dönerdi. Dönmemek işler miydi?
Hoç dönülmez akşamın ufkunda işten miydi?
Gidilir dönülür ufukmuş bu ufuk ki hiç bişey olmadı.
Şefiklerin petrolden başlamıştı GİDİŞ: Köylüler yayan, arabayla, minibüsle, traktörle, kızlar, kadınlar mahalle oturmalarına, baş sağlığına gitmeğe, dolaşmağa, gençlerin yürüyüşleriyle bilmediğimiz şeylerle...
Biz: selamlaşmalar, konuşmalarla...
Yürüyüşcülerin birçoğu İstanbul’a KAÇMA planını bu yollarda yaptılardı: BOZO, MİRZO, SECO.
Bense ufkun ardına geçeceğime çok inanmıştım.
Bugün geçmesem yarın.... derdim.
Yarınsı gün... olmadı mı öbürsü gün...
Ufkun ardına ermeği birgüne gün olsun umudumdan çıkarmadım.
Gençliğim hakkıyçün!..
y.ylmaz gebze
18-04-2011
gebze
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.