- 1146 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Beyzbol Sopası
Saat sabahın beşini gösteriyordu. Uykudan birbirine yapışmış göz kapaklarını açarken çok zorlanmıştı adam. Elleriyle gözlerini biraz ovuşturdu. Bir türlü açılmıyordu. Ama gözlerini açıp kalkmak zorundaydı. Uzun uzun gözlerini ovuşturduktan sonra yatağında doğrulup oturdu. Esnedi bir kere ağzını sonuna kadar açıp küçük dilini sabahın karanlığına göstererek. Sonra yorganı üzerinden atıp ayaklarını yataktan aşağı sakıttı ve ayağa kalktı. Bir iki saniye kadar öylece durup odanın karanlığına adapte olmaya çalıştı. Gözleri hafiften açılıp karanlığa alıştıktan sonra duvara doğru bir iki adım atıp duvarda ki düğmelere dokundu. Birden her yer aydınlandı. Odanın içini beyaz bir ışık doldurdu. Adam gözlerini birkaç kez kırpıştırdı. Etrafına bakındı. Birden her yerin çok dağınık olduğunu fark etti.
Hemen yatağının başucunda yeni aldığı iki set kitap duruyordu. Hepsi dağılmıştı. Ayrıca bir sürü de gazete vardı etrafta. Abone olduğu gazete her gün eve gelmesine rağmen o yalnızca satır başlıklarına bakar ve sadece bir iki köşe yazısı okumakla yetinirdi. Daha fazlasını boşa zaman harcamak olarak görürdü. Ama şimdi sabahın beşinde birden odasının bu kadar dağınık olduğunu niçin fark ettiğini kendisi de anlamıyordu. Uykulu gözlerle etrafına bakındı bir daha. Odasının ortasında yatağının aşağı tarafında ayak başucunda üzerinde otuzyedi ekran televizyon bulunan ufak bir masa vardı. Masanın üzeri de bir sürü ufak tefek eşyayla doluydu.
Televizyonun sağ tarafında uydu cihazı ve uydu cihazının arka tarafında küçük bir el çantası vardı. Sol tarafında ise bir namazlık namazlığın üzerinde bir tane büyükçe tesbih ve arkasında da ufak bir ayna ufak not kağıtları, bakkaldan alınmış içinde biraz su bulunan küçük bir pet şişe, parfümü bittiği için içini kolonya ile doldurduğu parfüm şişesi ve birkaç tane de kalem vardı. Masanın hemen yanında köşe de bir yer yatağı kuruluydu. Yer yatağı değildi aslında ama iki tane hasırdan yapılmış sert yastığı duvar kenarına koymuş ve yere de birkaç sünger minder yan yana yerleştirip üzerine bir battaniye atarak yer yatağı yapmışlardı. Yatağın başucunda da bir sürü gazete ve kitap vardı. Ve yanında duran masanın hemen altında da üzeri tozlu bir leptop çantası duruyordu.
Adam başını önüne eğdi. Ayaklarının altındaki halıya baktı. Ayaklarında çorap olmadığı için ayakları üşüyordu. Başını yerden kaldırıp bir kere daha gerilerek esnedi ağzıyla beraber bu sefer iki kolunu da yanlara açarak. Esnemesi bittikten sonra elini kapının koluna atıp kapıyı açtı ve koridora çıktı. Sade bir şekilde duran koridordan geçip tuvaletin önüne geldiğinde evinin salonundan sesler geldi kulağına. Önce yanıldığını düşündü ama sonra bir daha ses gelince tuvalete girmekten vazgeçerek ayak uçlarında yatak odasına gelip gömme dolabında sakladığı beyzbol sopasını aldı ve salon doğru yavaş adımlarla gitmeye başladı.
Salona giderken bu beyzbol sopasının olması onu çok rahatlatmıştı. İki yıl önce bu sopayı amcasından almıştı. Amcası Fransa’dan İtalya’ya arabasıyla gelip oradan da gemiye binerek Türkiye’ye geliyordu. Bazı zamanlar yollarda huzursuz olduğu için önlem olarak alıp arabasına koymuştu. O da amcasında bu sopayı alıp yeni aldığı ikinci el arabasına koymuş amcasına da ben burada bundan bulamam sen Fransa’da kendine yenisini alırsın demişti.
Şimdi amcasından aldığı bir alet çok işine yarayacaktı. Amcasının bu iyiliğiyle belki de bugün büyük bir sorun atlatacaktı.
Salonun kapısına gelip orada birkaç saniye kadar durdu. Bir adımını geriye atarak sol elini kapının koluna attı. Beyzbol sopası da sağ elinde duruyordu. Ani bir hareketle kapıyı açıp içeri daldı. İçerisi kapkaranlıktı. Saat daha sabahın beşini birkaç dakika geçiyordu. Adam hiçbir şey fark edemeyince birkaç saniye sonra duvardaki düğmelere elini uzattı. Eli daha düğmelere varmadan kendi elinden büyük bir el bileğinden tuttu. Adam ne olduğunu anlayamadan başka bir el beyzbol sopasından tutup elinden çekip almıştı.
Korkudan ne yapacağını bilmez bir halde bir iki adım geriye attı. Karanlıkta kimseyi fark etmemişti. Sonra yavaş yavaş gözlerinin önünde bir silüet belirdi. Simsiyah bir şeydi bu gölge. Nerden bakarsa baksın iki metreye yakındı. Ve elinde de adamın ona teslim ettiği bir beyzbol sopası vardı.
İki metrelik dev gölge yaklaştı sırtına az önce girdiği salon kapısına yaslayan adamın dibinde durdu adama yukarıdan baktı. Adam nasıl kurtulacağının hesabını binbir korkuyla yaparken gölge beyzbol sopasını havaya kaldırdı ama indiremeden adam gölgenin bacaklarının arasına sert bir tekme indirdi. Tekmenin etkisiyle bir iki adım geriye sendeleyen gölge kendini silkeledikten sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi adama doğru yürüdü sağ eliyle adamın göğsünden tutup duvara fırlattı.
Duvara çarpıp düşünce sanki bütün kemiklerinin kırıldığını zannetmişti. Daha ne olduğunun anlamadan gölge gelip bir dizini karnının üzerine dayayarak elleriyle de adamın boğazından sıkmaya başladı. Altta çırpınıp dururken artık sonunun geldiğini iyice anlamaya başlamıştı.
Artık nefes alamayacak duruma gelmişti. Nefesi tükenmişken bir siren seslerini duydu. Sabahın bu kör saatinde acaba ne olmuştu da bu sirenler çalıyordu. Acaba bir felaket mi yaşanıyordu. Yavaş yavaş siren sesleri yaklaşıyordu. Yaklaştıkça sanki gölgenin elleriyle beraber sirenlerde beynini sıkıyordu. Siren sesleri beyninde büyüdükçe büyüdü. Birden ne olduğunu anlamaz bir şekilde gözlerini açtı dünyaya. Yorganın altında su gibi olmuştu. Terledikçe terlemişti. Gördüğü rüya ona gerçek gibi gelmişti.
Saatine baktı. Yine geç kalmıştı. Bu sefer telefonuna bakmadı. Yetişmese servisin onu almadan gideceğini biliyordu çünkü. Artık servistekiler birbirlerini aramayacaklar kim geç kalırsa onu bırakıp yollarına devam edeceklerdi.
Aceleyle yüzünü yıkayıp elbiselerini giydi. Yatağını toplamadan kravatını yolda takmak ümidiyle odadan hızla çıktı. Ayakkabılarını giyip artık değişme vakti gelmiş tahta ve eski dış kapıya anahtarını soktu çıkıp kapıyı kapattı hızlı adımlarla servisinin kalkacağı yere koşmaya başladı.
Çıkarken göz ucuyla acele bir şekilde yine bakmıştı. Beyzbol sopası hala koyduğu yerde duruyordu. Yolda koşarken kendisine aynı zamanda arkadaş olan amcasına bir daha teşekkür etmeyi de unutmadı.
Ünal ÇAGABEY/
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.