- 1550 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SEVMEK
SEVMEK
Bütün canlıların ruhlarına kazınmış bir duygu sevmek dediğimiz. Her canlının sevdiği şeyler muhakkak vardır. Bir timsahın, parmak kadar yavrusunu ağzında taşıyıp emin bir yere götürmesi bir sevgi ifadesidir.
Bir arkadaşın erkek bir köpeği var. Arkadaş, köpeğin davranışlarından bir dişiye ihtiyaç duyduğunu anlamış ve aynı cins bir dişi köpek ödünç alıp eve getirmiş. Erkek köpeğin davranışları değişmiş, bir neşe gelmiş her şeyine. Dişi köpeğin etrafında görünmez bir şemsiye gibi dolaşıp duruyormuş. Arkadaşlar denemek için dişi köpeğe kızmışlar. Erkek köpek neredeyse onları ısıracakmış. Dışarı gezmeye götürmüşler. Başka erkek köpekler dişi köpeğin etrafına yaklaşmaya başlamışlar. Erkek köpek önce karşı koymuş, havlamış, bakmış olacak değil dönüp dişi köpeğe saldırmış. Sen niye onlara bakıyorsun der gibi.
Hayvan deriz ama buradaki bütün hareketlerin altında yatan şey sevgidir, sevmek duygusudur. Hayvanların sevgi anlayışı böyledir. İçinde kıskançlık, öç alma gibi hayvani duygular vardır.
Biz insan olarak sevgi kavramını nasıl algılarız?
Genelde algıladığımız sevginin yüzü hep bize doğrudur. Benim istediğim gibi olsun. Benim olsun. Benimle olsun. Bana şöyle davransın. Burada temel öğe “BEN” kavramıdır. Sevgide bencillik olmaz.
“SEN” olmalıdır temel dayanak. Neden mi?
İnsan sevdiği şeyleri yapmaya çalışır. Dolayısıyla sağlıklı düşünen her insanın yaptığı şeyler mecburiyetler dışında sevdiği şeyler olacaktır. Biz, eğer kendi sevdiğimiz şeyleri yapmaya zorlarsak, bunun adı, karşımızdaki insanı kendimize benzetmeye çalışmak olacaktır. Oysa dikkat edin biz onu sevmişizdir. Ama sevdiğimiz için de değiştirmeye çalışır, sevdiğimiz özelliklerini bozmak isteriz.
Bu seven tarafından algılanan durumdur. Bir de sevilen tarafı vardır. Burası biraz daha karışıktır aslında.
Bir insan seviliyorsa, daha dik yürür. Kendinden daha emindir. Hayata bakış açısı farklıdır. Gizli bir gurur taşır. Beni bu seviyorsa başkaları da sevebilir. Ben o kadar yakışıklı veya güzelim. Bulunmaz biriyim. Bu duygularla sevilen, sevene karşı tam samimi olmayan bir sevgi gösterir ve bunu ona bağışladığını sanır.
Mesele aslında sevmek veya sevilmek olmamalıdır bence. Verileni alma, saklama ve korumak olmalıdır.
Seviyorsanız sevginizi koruyacaksınız dış tehlikelere karşı. Bir gözünüz sevgiliye bakarken diğer gözünüz etrafı kolaçan ediyorsa, bu sevginizden emin olmadığınızı gösterir. Biri size sevgisini vermişse, kabul etmişseniz verileni almalısınız. Almışsanız onu saklayacak, gözünüz gibi bakacak ve koruyacaksınız ki var olsun. Bunları yapmıyorsanız hissettiğiniz şeyin adı sevgi olamaz.
İnsan yüreğindeki sevgi iki çeşittir. Kâinatta var olan her şeyi sevmeye insan yüreğindeki yer bol bol yeter. Bu insan yüreğindeki genel sevgi kavramıdır. Sınırsızdır. Bu sevgiden istediğiniz kadarını dağıtabilir, verebilirsiniz. İkinci sevgi kavramı ise ancak tek kişiliktir. Aşk denilen şey bu tek kişilik sevgiyle mümkündür. Bu sevginin olduğu odacığa aynı anda iki kişi sığamaz. Sığdırmaya kalkarsanız sorgulamalarınız başlar ve birinden birini o odaya alabilirsiniz diğeri dışarıda, belki alışkanlığınız, belki bencilliğiniz olarak kalmak zorundadır.
İnsanda nefis ve merak vardır. İki de göz vardır. Toplam bu dört unsura “BEN” kavramı da katılınca, yürekte var olan sevgi her an saldırıya açık durumda kalır. Bu sebeple de yürekteki sevgiyi korumak, sevmekten daha önemlidir. Belki de yapılması en zor şeylerden biridir.
Mutlu olayım diye seviyorsanız bunun adı da sevgi olamaz. Mutlu edeyim diye sevmelisiniz. Sevdiğiniz mutlu oldukça mutlu olmayı öğrenmelisiniz. Bunu yapabilmeniz için de yüreğinizdeki odaya aldığınızı korumalısınız.
Derler ki çölün birinde iki kum tanesi varmış. Bir rüzgâr bu kum tanelerini yan yana getirmiş. Birbirlerini çok sevmişler. Güneşin kızgın olduğu zamanlarda birbirlerinin gözlerine bakarak serinlemiş, mehtabın çöl soğuklarında birbirlerine sokularak ısınmışlar.
Bir zaman sonra hafif bir rüzgâr esmiş. Kumları, birbirlerine dokunamayacakları kadar uzağa götürmüş. Olsun demişler. Seslenerek sevgimizi yaşarız. Ve günün her saati konuşacak bir şeyler bulmuş ve sevgilerini yaşamışlar.
Bir gün fırtına çıkmış. Demişler ki bu fırtınada kesinlikle birbirimizin sesini bile duyamayacak kadar uzaklara savrulacağız. Karar vermişler. İkimiz aynı anda bir dilek dileyelim. Allah’ım bizi birbirimize her şeyiyle sevmeyi öğrendiğimizde kavuştur. Öyle kavuştur ki sevdamız sonsuza erişsin. Ve dilemişler bu dileği.
Fırtına dinmiş. Sesler kesilmiş bir zaman sonra. Kum tanelerinden biri yıllarca diğerinin sesini duyarım diye etraflarını dinlemiş. Gözlerimi açarsam başkasını görür onu unuturum korkusuyla gözlerini açıp hiç bakmamış etrafına. Yeni bir fırtına çıksın ve bizi kavuştursun diye sabırla beklemiş durmuş.
Aradan yıllar geçmiş. Acaba yeni bir fırtına gelir de bizi tekrar bir araya getirir mi diye düşünüp gözlerini açmış kum taneciği.
Sevdiği kum tanesi tam karşısında gözleri kapalı duruyormuş.
Gözlerinizi açınız yüreğinizdekini koruduysanız. O karşınızda.
Turgut UZDU
YORUMLAR
selam..hocam ne güzel bir yazı böyle.....sevgi dediyin böyle olmalı deyili.......günümüzde aşklar.sevgiler.anlık ve günlük oldu ....sevgi coşkun akan ırmaga benziyor ve yeterki yürekten sevmesini bilmeli....kimseler ayırmaya güç yetiremez ..tebrikler..gül diyarından selam lar
-IspartaGülü- tarafından 4/22/2011 8:10:38 AM zamanında düzenlenmiştir.