- 1336 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yüzakımız: Köy Enstitüleri
Köy Enstitüleri Türk toplumunun ihtiyacından doğmuş, kendine özgü bir modeldir. “Köye göre öğretmen” düşüncesi savunulmuştur. Bu okullar o zamana dek, dünyada benzeri görülmemiş, yaparak öğrenme modeli olup birçok akademik araştırma ve incelemeye konu olmuştur. O yıllarda nüfusun %80’inin yaşadığı kırsal kesimde okuma yazma oranı çok düşük ve tarım, hayvancılık, sağlık, inşaat vb. bilgisi yetersiz, ilkel koşullarda yapılıyordu. Kırsal kesim insanının daha iyi şartlarda yaşamasına, her alandaki bilimsel bilgiyi toplum yaşamıyla birleştirmesinde Köy Enstitüsü mezunları liderlik yapmış, başarının olumsuz rekabete, yarışa yol açmadan ödüllendirilebileceği göstermiştir.
Köy Enstitüleri’nin kuruluş yılı 1940 olsa da bu projenin temeli 1935 yılına dayanır. Amaç köylere ağırlık verme politikasıdır. Önce askerliğini çavuş, onbaşı olarak yapmış, okuma yazma bilenlerden yararlanılması düşünülür. Bu amaçla 1936- 1937 öğretim yılında Eskişehir Çifteler Devlet Çiftliği’nde eğitmen kursu açılır. Burada yetiştirilen gençler, kırsal kesimde yaşayanlar ile kentliler arasındaki bozuk dengeyi eşitlemek, pratik bilgiler öğretmek amacıyla köylere gönderilir. 1937- 1938 öğretim yılında Eskişehir’deki bu okul ile İzmir Kızılçullu’daki okul, Köy Öğretmen Okulu adını alır. Bu uygulama Köy Enstitüleri’ne geçişi kolaylaştırmıştır. 17 Nisan 1940 günü Köy Enstitüleri Yasası kabul edilince bu okullar Köy Enstitüleri’ne dönüştürülür. Projeyi dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel bizzat yönetir.
O yıllar kıtlık, yoksulluk yıllarıydı. Amaç köylülere okuma yazma öğretmenin yanı sıra, her konuda bilimsel teknikleri öğretmekti. Kitaba, deftere dayanan eğitimden çok, uygulamalı eğitim yapılacaktı. Bu amaçla var olan öğretmen okullarını arttırarak öğretmen sayısını çoğalmak neden düşünülmemişti? Çünkü öğretmen okullarından mezun olan öğretmenler için köylerde çalışmak gönüllülük değil, zorunlu hizmetti. Tabi ki gönüllü, özverili öğretmenler yok değildi, ancak çok azdı. Köy Enstitüleri projesinde gönüllü katılım ve yaratıcılık esastı. Köylerdeki ilkokulu bitirmiş yoksul, yetenekli, zeki, gönüllü öğrenciler alınacak, yetiştirilecek, öğretmen olarak çalışmak üzere yine köylere gönderilecekti. Bu yeni tip köy öğretmeni hem köy koşullarına dayanabilecek hem de modern yaşamı, demokrasi kültürünü köye taşıyabilecek nitelikte olacaktı.
Köy Enstitüleri için kentlerden, kasabalardan uzak, tren yollarına yakın, geniş toprakları bulunan bölgeler seçildi. 1947 yılına gelindiğinde yurt genelindeki Köy Enstitüsü sayısı 21’e ulaştı. Köy Enstitülerine öğretmen, yönetici, denetmen, gezici başöğretmen yetiştirmek için de Köy Enstitüleri’nde en yetkin, zeki öğrenciler, adı Yüksek Köy Enstitüsü olarak değiştirilen Ankara Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde toplandı. Öğretmenler; rehber, öğrenci arayan, bulan, çözen, uygulayan kişi konumundaydı.
Köy Enstitüleri’nde erkek, kız öğrenciler birlikte eğitim görür, bir örnek forma giyer, yönetime bizzat katılır, her türlü ihtiyaçlarını kendi emekleriyle karşılardı. Günlük işlerle ilgili uygulamaların planlanıp uygulanmasında, denetiminde öğrencilerin geniş yetki ve etkileri vardı. Kitaplarda görünen fakat okula, sınıfa girmeyen eğitim ve yöntemleri doğanın içinde harekete geçirilmişti. Uygulanacak öğretim yöntemi bireysel ve ekipçe yapılacak öğrenci etkinliğine dayanırdı. Yürütülen; üretim içinde eğitim/öğretimin yanı sıra beceriye ve işe dayalı gözlem, deney, araştırma, inceleme, tartışmanın yer aldığı eğitim felsefesiydi. Öğrenciler yeteneğine, ilgisine, ilerde görev yapacağı çevreye göre bir “ek branş” seçerdi. Bununla da kalmaz insan kişiliğini geliştiren resim, müzik, halk oyunları vb. etkinliklere katılırdı. Örneğin her öğrenci mutlaka bir müzik aleti çalmayı bilmek zorundaydı. Aşık Veysel’in öğrencilere saz, bağlama çalmayı öğrettiği bilinmektedir. Köy Enstitüleri sayesinde halk oyunlarımız, türkülerimiz gün ışığına çıkmış, evrensel bir boyut kazanmıştır. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel o yıllarda dünya klasiklerini tercüme ettirmişti. Öğrenciler her sene 25 tane klasik romanı okumak zorundaydı. Okullarda her koşulda, her zaman okuma, deneme, sanat etkinlikleri, eğlence, özeleştiri, göz ardı edilmezdi. Eğlencelerde saz çalmak, türkü söylemek, halk oyunları oynamak, şiir okumak, tiyatro eseri sahnelemek gibi kültürel etkinliklere ağırlık verilirdi. Molier’in Kibarlık Budalası, Sofokles’in Kral Oedipus’u, Gogol’un Müfettiş’i, Shakespeare’in Bir Yaz Gecesi Rüyası gibi önemli oyunlar sahneye koyulmuş, okulların dışında çevre il ve köylere de götürülerek toplumun sanat ve kültürüne katkıda bulunulmuştur. Yazları enstitülerde açılan “Tekamül (Geliştirme) Kursları”, İlköğretim Dergisi, Köy Enstitüleri Dergisi gibi yayınlar işbaşında eğitime katkı yapıyordu. Uygulanan bu örgün ve özgün eğitim sayesinde zeki köy çocuklarından bilgi birikimleri yüksek Türk aydınları yetişmiştir. Fakir Baykurt, Mehmet Başaran, Talip Apaydın, Mehmet Uslu, Ali Dündar, Mahmut Makal, Pakize Türkoğlu, Hatun Birsen Başaran, Dursun Akçam bu okullarda yetişmiş önemli yazar, düşünürlerimizdendir.
Köy Enstitüleri’nde yetişen öğretmenler ziraat, sağlık, inşaat, bağcılık, arıcılık, balıkçılık, demircilik gibi her türlü işi, mesleği atölyelerde, geniş arazilerde uygulamalı olarak öğreniyorlardı. Mezun olduklarında giderken yanlarına, bölgenin özelliğine göre alet, edevat, koşu hayvanı yanında 150 kitap ücretsiz veriliyordu. Okuma yazma öğretilmesinin yanı sıra; ihtiyaca, bölgenin özelliklerine göre okul, işlik, ambar, ahır, samanlık, öğretmenevi, marangozhane, su deposu, tarım deposu, yol, sulama kanalı, elektrik santralı vb. inşa ediliyordu. Köylüler son, modern bilimsel teknikleri öğreniyor, geniş araziler tarıma elverişli hale geliyordu. Köy Enstitüleri “köye yararlı diğer personelin” eğitimine de katkıda bulunmuştur. Örneğin bu proje kapsamında yetiştirilen ebe, sağlık memurları hem daha bilgili hem de köylüye daha yakındı.
Bu kadar başarılı olan Köy Enstitüleri neden, nasıl kapatılmıştır? Çizilen tablo bugüne hiç de yabancı değildir. 2. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Sovyetler Birliği lideri Stalin Türkiye’den Kars, Ardahan, Artvin’i ve Boğazlarda askeri üs ister. Bunun üzerine İsmet İnönü ABD’den yardım talep eder. ABD Truman Doktrini ile buna hazırdır, ancak karşılığında Türkiye’deki Milli Şeflik, 5 Yıllık Kalkınma Planı, Köy Enstitüleri gibi Sovyet taklidi uygulanmaların kaldırılmasını, serbest seçimlere dayanan demokrasinin yerleştirilmesini ister. Ayrıca köylere atanan öğretmenler yörenin toprak ağalarıyla sorunlar yaşamaktadır. Bunlar toprak ağalarının seçtirdiği milletvekillerine şikâyet olarak iletilir. Kısaca toprak sahipleri/ağaları Ankara’ya baskı uygulamaya başlar. 1945 yılından sonra Köy Enstitüleri komünistlerin, dinsizlerin yetiştirildiği fuhuş yuvaları olarak suçlanır. Bu okullara saldırı kampanyaları başlatılır, ihbar mektuplarıyla polis baskınları düzenlenir. Bunlar Atatürk Devrimleri karşıtlarınca başlatılan bir karşı devrim hareketidir. İsmet İnönü kuruluşundan beri arkasında durduğu, destek verdiği Köy Enstitülerinde CHP’nin oy kaybedeceği kaygısı, parti içindeki karşıt milletvekillerinin ve muhalefetin baskısı nedeniyle kuruluş amacından uzak uygulamaları başlatır. 1946 seçimlerinden sonra Hasan Ali Yücel bakanlık görevinden ayrılınca İsmail Hakkı Tonguç ve ekibi de görevden uzaklaştırılır. 1947 yılında Köy Enstitüsü Öğretim Programı ve Yönetmeliği değiştirilir. Öğrencilerin yönetime katılması, iş eğitimi gibi temel ilkeler, etkinlikler kaldırılır; öğrencilere alet, edevat, kitap verme uygulamasına son verilir. “İş için, iş içinde eğitim” ilkesinden uzaklaşılır. Yaratıcılığın öne çıktığı eğitim anlayışı yerine geleneksel, ezberci eğitime başlanır. 1954 yılında Köy Enstitüleri İlköğretmen Okullarına dönüştürülür. 1976 yılında öğretmen yetiştirme görevleri ellerinden alınarak klasik lise haline getirilir. 90’lı yıllarda Öğretmen Liseleri, Yükseköğretimdeki öğretmen yetiştiren kurumların kaynağı olmak üzere, yeniden gündeme gelir. Bugün yabancı dil hazırlık sınıfı da okutulan bu okullar Anadolu Öğretmen Lisesi adını almış, sayıları 100’ü aşmıştır, ancak ne yazık ki amaçları yoksul, yetenekli, akıllı çocuklardan öğretmen yetiştirmek değildir.
Köy Enstitüleri günümüze ışık tutabilecek bir uygulamadır. 2. Dünya Savaşı’nın zaten az olan ekonomik kaynakları yutmasıyla elde insan gücü (emek), insan aklı, işlenmemiş arazi kalmıştı. Aklın ve bilimin öncülüğünde paraya dayanmayan kaynaklar yaratılarak yoksul, yetenekli çocuklardan öğretmen, bilim adamı, sanatçı, aydınlar yetiştirilmiştir. Günümüzde de
duyarlı, çalışkan öğretmene, sanatçıya, aydına, hekime, sağlık personeline vb. ihtiyaç oldukça fazladır. Acaba “Kendi insanımıza güvenip akılcı planlar yapamıyor muyuz?” diye düşünmemiz gerek.
Ocak 2010
Nesrin İNANKUL
Kaynakça:
Köy Enstitüsü Sistemi’nin Düşünsel Temelleri, Dr. Niyazi Altunya, Ankara, 2000, 63 s.
Tonguç ve Enstitüleri, Pakize Türkoğlu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / Tarih, 2009, 616 s.
( AfrodisyaS-sanat Edebiyat, Sanat ve Kültür Dergisi, Sayı:20 Mart – Nisan 2010 )
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.