- 2715 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
FELSEFE GERÇEĞİN Mİ YOKSA BENİMSEDİKLERİMİZİN Mİ AYNASIDIR
*** Felsefe, içinde ne olduğunu bilmediğin sandık hakkında yorum yapmayı değil, içindekini arayıp bulmayı öngörür...Hüzün Şairi.****
Felsefesiz bilim ağaçlara bakıp ormanı görememek,bilimsiz felsefe ise ağaçsız orman tarifi yapmak gibidir.
**** Felsefe,yaşam üzerine üretilen düşüncelerden oluşur.*****
Birçok filozof kendinden önce gelenlerin görüşlerinden farklı , kimi zaman onlara zıt bir görüşle ortaya çıkmış; kendinden sonra gelen
filozoflar tarafından reddedilme kaderiyle de karşılaşmıştır.Darwin ve evrim teorisinde olduğu gibi. Çünkü; felsefe kendi düşüncenden çok gerçeğe dayanan düşüncelerde yer bulur ve itibar kazanır. Bir bakıma filozofun, felsefe de kendisine kadar olan gelişmeleri ve savları
gözden geçirerek yeni bir felsefe sistemine ulaşma çabası içinde olduğu söylenebilir.
Felsefi düşünce , insan topluluğunun diğer temel kültürel kurumları ile o kadar yakından bağlantılı olmuştur ki,dönemin genel entellektüel karakterini,
dünya görüşünü , özel düşünce yöntemlerini , temel savlarını ve düşünce ortamını genellikle bu çağın felsefesi olarak adlandırabiliriz.
Felsefenin ortaya çıkışı düşünürlerin belirli sorular üzerine düzenli, bilinçli ve sürekli düşünmeleriyle gerçekleşmiştir.
Bu sorular önceleri sadece din üzerinden paye almaya çalışanlara sorurlur cevaplandırılır ve cevaplar tartışmasız hakikatler olarak kabul edilirdi. Ancak zaman içinde ulvi değerlerin kendi hazzı doğrultusunda sömürüldüğünün keşfeden insanoğlu, cevaplardan kuşku duyulmaya başlayıp,
yeni cevap bulma yolları aranmaya başlandığında felsefe de ortaya çıkmış oldu. Bunu yaparken de asla ama asla dini konularla ve söylemlerle bir arada olmamaya özen gösterdi. Çünkü felsefe hep ne olursa olsun inancın kutsallığını savunmuştur.
Benim gibi düşünmeyenlere çok şey borçluydum. Bana taban tabana karşıt olsalar da benim düşündüklerimi çürütmekten başka bir amaç gütmeseler de hınca kapılmayıp
’İnsan yaşamdaki amaclarıı nedir?’ diye hep sorguladım. DOĞRUYU BULMAK ADINA...
Bu, felsefenin daima üzerinde durduğu bir sorudur. Kuşkusuz bu soruya bir yanıt verilebilir; ancak insan, kendi kendini sorun yapmaktan vazgeçmeyen bir varlıktır.
Bir düşünür: ’Filozoflar dünyayı değişik biçimlerde yorumladılar;oysa sorun,onu değiştirmektir ’ demektedir.
Felsefe, insanın durmadan ileriye atılma , verileni eleştirme, yeni çözüm yolları arama çabasının ürünüdür.. Jaspers’ın dediği gibi ,felsefe yolda olma sürecidir.
Felsefe kendimizle buluşabilmektir.Üzerimizdeki iç ve dış baskıları bilinçli olarak inceleyebilmek ve kendi gemimizin kaptanı olabilmektir. Bu gemiyi hayat denizinde yüzdürmeye çalışırken de gerçekle hayali karıştırmamak demektir. Eğer bu ayırım yapılmazsa, ya bir anafora kapılır gidersiniz ya da bir fırtınada alabora olur gidersiniz.
Felsefi açıdan bilgi 6 ana başlık altında toplanabilir.Bunlar; gündelik, dinsel, sanatsal, teknik, bilimsel, felsefi bilgidir.
Gündelik Bilgi
Kısaca açıklamak gerekirse düzensiz bilgidir (empirik) .Tecrübeler ve yaşananlar sonucunda edinilir.
Dinsel Bilgi
Bunlar inançlarımızdan doğarlar.Kutsaldırlar ve Dogmatiktirler.Yani bu kurallar hiç bir şekilde eleştirilemez ve değiştirilemezler.Bu yüzden de yapılan eleştiri veya da söylemleri dini açıdan asla ele almaz. Felsefenin en keskin kuralı inanca dokunmamak ve bu konuya geniş bir açıdan değilde, saygı içeren bir tutumla hep uzak kalmıştır. Çünkü felsefe insana dair sorular ve cevaplar peşindedir.
Sanatsal Bilgi
Sanatsal bilgi kişiseldir.Kişinin haz ve zevkleri doğrultusunda oluşur,şekillenir.Özneldir.
Teknik Bilgi
Teknik bilgi kısaca bilmin pratiğe yansımasıdır.Bilimde görülen ilerlemelerin günlük hayatta kullanılabilir duruma getirilmesi olarak da tanımlanabilir.
Bilimsel Bilgi
En güvenilir bilgidir.Neden-Sonuç ilişkisi vardır.Sistematiktir ve Deney-Gözleme dayanır.Neden-Sonuç ilişkisini araştıran etkinliktir.
Yukarıda da irdelediğimi gibi, felsefe hiç bir dalda öz benliği zedeler tutum içinde olmamıştır, olamazda. Değer vermek ve değerli olana kendi yorumunca anlam katmaya çalışmak felsefenin hiç bir dalında görülmüş şey değildir. Birilerinin çıkıpta kendini merdiven başında asıp en değerlisini ALLAH’a intihar vasıtası ile ulaştırmasının neresinde olur felsefe?
Bilincin açık ve aydınlık tutulmasını savunurken, körü körüne hatta inanca ters düşecek tarzdaki bir eylemin neresinde durur felsefe?..İnancın kutsallığını savunup dokunmazken, inancın kabullenmeyeceği bir eylemde felsefe aramak, hangi gerçeğe yakındır ki; ayna tutulmuş olsun... İnsana düşünme yetisindeki darlıktan kurtulması adına en geniş ufukları açandır ve bu ufkun kişi ya da kişilere olabildiğince aydınlık ve doğru ışıklarla buluşmasını sağlamak adına araştırmayı, sorgulamayı en sonunda ise doğruyu bulmayı teşvik eder.
Mevlâna’nın eserlerinde akıl ve felsefe hatta filozoflar zaman zaman dile getirilir. Mevlâna üzerine çalışmalar yapanlar, eğer onun bu kavramlar konusunda gerçek düşüncelerini anlayamaz ve eserlerini analiz edemezse çoğu zaman yanılgıya düşüp, Mevlâna’yı bir tezat girdabına atmaktadır. Mevlâna’nın aşk anlayışını, onun akıl ve felsefe anlayışının zıt bir telakkisi zannedip, akıl ve felsefe düşmanlığını körüklemekte olduğu vehmine kapılırlar.
Mevlâna, aklı Allah’ın ilk yarattığı varlık olarak görür ve “O yüceler yücesi, iki dünyadan da önce aklı yaratmadı mı?”(Mesnevî, VI, 1940) sözüyle ifade eder. Mevlâna akıl hakkında klasik İslam düşüncesinin kavramlarını kullanır ve onu külli ve cüz’i akıl diye ikiye ayırır. Kainatı idare eden akıl külli, ferdî akılların her biri de cüz’î akıl kategorisinde yer alır. Filozoflar külli aklı, yaratıcı kudretin aktif tecellisi kabul ederken mutasavvıflar, insan-ı kâmil’in her türlü kayıttan kurtulmuş aklı olarak görürler. Aynı zamanda o, Allah’ın bilgisinin mahzarıdır ve Cebrail’e benzetilir.(Yakıt, T.İ.Düş., s.34). Nitekim Mevlâna da onu Cebrail’le birlikte anar ve ona göre Sidretü’l-müntehâ kavramı da akılla anlaşılmaz şeylerin sınırlarını ifâde eder. Ondan öteye refrefle gidilir. Vahdet de her türlü vehmi varlığın yok edilmesiyle gerçekleşir(Gölpınarlı, MŞ.I,293)
Şimdi burada asıl mesele, felsefenin doğru bilinip bilinmediği ve doğru yolda kullanılıp kullanılmadığıdır. Her önüne gelen FELSEFE kisvesi giyer ve ben yaptım oldu havalarında bir tutum içine girerse eğer öğrenilen ve yaşanılan şey kaostan öteye gitmez. Herşeyden önce yapılan hataları felsefe olgusuyla kapatma yanlışından vaz geçilmelidir.Felsefe yapıyorum derken;
- Kaş yaparken, göz çıkarıldığının da farkına varılmalıdır.
Bununda en kestirme açıklamasıda yanlışı, yapılan diğer bir yanlışla kapatmaktır.
Felsefe tek yanlılığa yanaşmaz.Açıklamalarında tek bir anlayışa ilgisizdir.Bu tutumu,onun problemler karşısında çok yönlü bakışından ileri gelir.
Felsefenin özü, gerçekliğin elde bulundurulması demek değildir; gerçekliğin aranmasıdır. Felsefenin soruları yanıtlarından daha özlüdür; her yanıt yeni bir soruya dönüşür.
Felsefe, kişisel inanç ve değerlerimizin farkına varmamıza, kim olduğumuzu , varolma nedenimizi ve bir ölçüde nereye gideceğimizi anlamamıza yardımcı olur.
FELSEFE;
-Bilienen, var olan, yaşananların, doğruluğu ispatlanmış olanların bir sentezidir. Ama bu sentez asla hayal gücüne ve olmayana dayanmaz. Yaşanmışlıklardan doğar ve yaşanmamışlıkların kendisi ile birleştirildiği yerde en büyük cehalet örneğininde kurbanı olur gider. Çünkü; felsefenin temel kaynağı gerçekler ve sevgidir. Hayal gücü ya da aykırılıklar değil. Bir ağacı hep kendinden yana yontarsan eğer, altında kalmayı da göze almalısın...
Bir çok kaynak ve araştırmalarım doğrultusunda hazırladığım makalemi okuyan gözlere saygı ve sevgilerimle.
HÜZÜN ŞAİRİ; NİĞMET YILDIZ.
*****************************************************************************
Akıl Cibril gibidir, Ahmet der, bir adım daha atarsan yakar yandırır bir adım beni…”( Mesnevî, I, 1070).
“Abdal’ın aklı Cebrail’in kanadına benzer; mil-mil, Tâ Sidre’nin gölgesine dek uçar(…)” ( Mesnevî, VI, 4150).
Cüz’i akıllar konusunda da farklılıklar gören Mevlâna, Mesnevî’de bunu şöyle dile getirir:
“Akıl vardır, güneş değirmisine benzer; akıl vardır; Zühre yıldızından da aşağıdır, akan yıldızdan da aşağı…
Akıl vardır, sarhoş kandiline benzer; akıl vardır, teş gibi parıl-parıl parlayan bir yıldıza benzer.
Önünden bulut kalktı mı, Allah tecellisini gören bir ışık kesilir; akıllara faydalar verir.
YORUMLAR
hüzün şairi
HERŞEYDEN ÖNCE EMEĞİNİZE SAĞLIK SAYIN YAZARIM.
GÜNÜMÜZE KADAR MEŞHUR OLMUŞ FİLAZOFLARIN ORTAK NOKTASI AYNI ŞEY HAKKINDA KAFA YORMUŞ OLMALARIDIR !
FITRAT !YANİ YARADILIŞ. ASLINDA SUFİLER İLE AYNI ŞEY HAKKINDA KONUŞMUŞLARDIR.FARKLARI İSE FİLAZOFLAR OLASILIKLAR ÜZERİNDE DURMUŞLARDIR SUFİLER İSE KEŞF YOLU İLE VARDIKLARI İLMİ HAKİKATLARI AÇIKLARLAR.
SEVGİLER SELAMLAR
hüzün şairi
Değerli görüşleriniz adına tşk ve saygımla.
felsefe...
insan için felsefe yapabilmek felsefe ile doğruyu yakalayabilmek adına kendisine en gerekli olan akıldır diyoruz
ama insan felsefik düşünce içindeyken dayandığı aklı o insana o insan o zamana kadar o aklı neyle beslemişse onu verir
dolayısıyla o akıl o zamana kadar beslendiği yada ulaşabildiği sınırlar kavramlar ideolojiler sistemler içinde kalmak engelleri içinde ortaya bir şeyler koyabilir
akıl kendisine verilmeyen alanların ipuçlarını yakalayamaz hatta akıl hislerden koparıldığı ve sadece kendisiyle başbaşa bırakıldığı zamanda ipuçları yakalama konusunda çaresizdir
ki hisler pozitif alana giremediğine göre çoğunlukla o zaman objektif olmaya çalışan aklın önünde kısmen engel de teşkil edecek dir felsefe yapanlar yada sistem ortaya koyanlar hisler dünyası ile ilgili insanları genel olarakta olsa bir çizgi içinde değerlendirebilmek yani genel geçer kabuller ortaya koymak için öznel olandan yola çıkmak zorunda kalır
nesnel değerlemeler adına öznelden yola çıkmak her insana göre değişebilir olandan yola çıkmak....
işin özü
insan asla -sadece- akılla gerçek doğruya ulaşamaz
o akıl ki kendisine Alim olanın el uzatması gerekir doğruyu bulması ve orada kalabilmesi için
tarih kendi akıllarınca doğru olanı ortaya koyanların yoldan çıktığı için belalarla sınandığını göstererek aklın bir bulma değil
-daha çok -değerlendirme aracı olduğunu gösterir...
eğer bir çok doğru varsa o zaman heykele tapan ondan medet uman adamında kendi felsefesi ve grup felsefesi adına gülmemek için kendimizi sıkmak yerine doğru !sunu kabul edeceğiz...
güzel bir yazı tebrikler
Râzı tarafından 4/17/2011 4:02:14 PM zamanında düzenlenmiştir.
hüzün şairi
Felsefede de asıl olan budur ama genelin yaptığı en büyük hatada budur. Felsefeyi sadece mantığa dayandırmak. Hisleri yok saymak... Her hangi bir uzvunuzda yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu, acıyı hissetmeden anlamazsınız, gibi,
Değerli katkılarınızdan dolayı tşk ve saygılarımı sunuyorum...
Felsefe ile Din ilişkisinin sizin düşündüğünüz kadar dostane olmadığı inancındayım.Çünkü dinler genel olarak dogmatık bir bilgiye sahipken, felsefe devamlı sorgulamak demektir.Felsefe dünyayı bilme ihtiyacıdır, din ise dünyaya ve onu idare eden ilkeye, Tanrı’ya, insan hayatının bir anlamı olduğuna inanma ihtiyacına karşılık verir.
Birinde bilme hakimdir diğerinde inanma. Bildiğiniz her şeye inanmak zorunda değilsinizdir, o bilgidir. İnandığınız her şeyi de bilmek gibi bir ihtiyaç duymaz. Mesela felsefenin başlı başına tartıştığı birçok soruyu dinler cevaplar. Ama felsefenin bu sorulara yaklaşımı ile dinin ki çok farklıdır.Felsefe bilime akla mantığa uygun yanıtlar arar.Tartışır, eleştirir. Din ise ilahi temellere dayanır. Dini bilgiler vahiy yoluyla ve peygamberler aracılığı ile insanlara duyurulur,eleştiri söz konusu değildir.
Dinin koyduğu kurallar insan yaşamını düzenleme amacındayken , felsefede böyle bir amaç yoktur.
Saygılar...
NuniLe tarafından 4/17/2011 2:33:43 PM zamanında düzenlenmiştir.
hüzün şairi
Felsefe hep mantığı öne alır, mantığın dışına çıkmaz, dinlerde gelişleri ile başlayan mucizevi olayları bilir ki, bir mantık dahilinde açıklayıp sorgulamaya gücü yetmez. Bu yüzden de felsefe bu tarz konulardan uzak kalma yolunda olmuştur. Şahit olmadığı Vahiy olayını hangi mantıkla izah edebilirdi ki?
Kaldı ki, Allah'ın verdiği canı kendini ipe asarak, ona hediye etmeyi hangi felsefe veya felsefeci kabullenir ve mantıklı bir cevap bulur buna...
Yanlışı yanlışla kaşıyıp kanattıktan sonra insanlar hemen ucunu felsefeye iliştiriyorlar. Felsefe bu değildir...
Zaman ayırıp güzel noktaya vurgu yaptığınız için tşk ve saygılarımla.
Derin bir bilgi ve birikim gerektiren konu; çok titiz bir çalışma ve araştırma yapılarak kaleme alınmış. Felsefe hakkında felsefe (!) yapılmamış.Umulur ki güne düşerek çok okunması sağlanır ve gerekli payeleri alırız üzerimize.
Tebrik ve saygılarımla.