- 2853 Okunma
- 39 Yorum
- 0 Beğeni
...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ben, Minyeli Abdullah; Asuman, harabemin çıplak tenli kubbesi…
Onunla kreşte tanışmıştım. Oğluyla yeğenim aynı sınıftaydı. Daha ilk görüşte halindeki ağırlık dikkatimi çekmişti. Çocuğuyla konuşmasından, saçını kulağının arkasına koyuşuna kadar her hareketinde muazzam bir incelik vardı. Veli toplantılarında herkes kendi çocuğunu methetme derdindeyken, o sessizce en arka sıralarda oturur, bir veli gibi değil de, yoldan geçen biri gibi tabloyla alakasız bir şekilde dururdu. Bir yıla yakın sürekli karşılaşmamıza rağmen adını hiç sormadım. Kimse de bilmiyordu sanırım ki; adı hiç bir sohbette telaffuz edilmedi.
Kadınların bir çoğu onu kibirli buluyordu. Ben ise ona hayrandım. Kadına dair zihnimde tasavvur ettiğim ne varsa hepsi onda mevcuttu.
Bir sabah hastanenin bahçesinde gördüm onu. Aradan geçen yıllar saçlarına birkaç öpücük kondurmuştu ama, bakışlarındaki ağırlık, hala o ilk gördüğüm şeklindeydi.
Biraz çekinerek de olsa yanına oturdum. Beni tanıdı. Kısa bir hal hatır sorgusundan sonra içinde çok şey saklayan bir sessizlikle sustuk. Karşılıklı oturan kişilerin suskunluğunu hiçbir zaman sevememişimdir. Bir yerinden bu sessizliği delmeliydim.
“Neden buradasınız” diye sordum. Elindeki mendili dörde katlayabilecek kadar bir zaman cevap vermedi. Yüzünde beliren kırık tebessüm olmasaydı, beni duymadığını bile düşünecektim. Sonra başını kaldırdı ve yüzümde belirsiz bir noktaya baktı.
“Bir yakınımı ziyaret edeceğim” dedi. “Ya siz?”
“ Ben burada çalışıyorum. Dahiliye katında.”
Yeniden derin bir suskunluğun içinde kaybolmadan sohbeti devam ettirmeliydim. Aslında bunu neden yapmak istediğimi de bilmiyordum. Yıllardır muhtevası insan olan işlerin içindeydim. Sanırım insanları tanımaya çalışmak bir meslek olmaktan çıkmış, büsbütün bir hayat tarzı olmuştu benim için.
“Yanlış anlamayın, ama üzgün görünüyorsunuz. Hatta mutsuz.”
Cevap vermedi. Gözlerimi ayırmadan yüzüne baktım. Ruhunda gizlediği her neyse, yüzünün bir noktasına yansır diye umuyordum. Ama öyle olmadı. Yeniden bir heykel ifadesizliğine büründü. O vakit, sorduğum sorudan dolayı pişman oldum. Hatta vedalaşıp masadan kalkmayı bile düşünüyordum.
“ Siz neden her gördüğünüzde bana tuhaf tuhaf bakıyorsunuz” dedi. “Yıllar önce de böyleydiniz.”
Hala elindeki mendille oynuyordu. Sorusuna nasıl cevap vereceğimi bilemedim. Aynı soruyu kendime sordum: Ben neden her gördüğümde tuhaf tuhaf bakıyordum bu kadına?
“Bilmiyorum” dedim. “Sizde garip bir şey var. Tarif edemiyorum. Gözleriniz yardım istiyor gibi. Boyun büküşünüzde bile bir mana var. Sanırım yıllardır sizin için üzülüyorum.”
“ Yorgunum” dedi sadece. Sebep soran bakışlarımı fark etmiş olacak ki; bir müddet sustuktan sonra konuşmaya devam etti.
“Hep bir Minyeli Abdullah bekledim biliyor musunuz? Eşim olması şart değildi, babam ya da kardeşim de olabilirdi. Beni kurtaracak, gizleyecek, uzakları gösterecek, ama yakın olacak.”
Söylediklerine hiç şaşırmadım. Böylesine sıra dışı bir kadından klişe şeyler beklemiyordum zaten.
“ Adımın da ‘Asuman’ olmasını istemişimdir hep” dedi gülümseyerek.
“Neden Asuman” diye soracaktım, vazgeçtim. Onu sorularımla ürkütmekten korkuyordum. Bir dal kıpırtısında uçuverecek ürkek bir serçe gibi görünüyordu. Çantasından çıkarttığı tokayla yüzüne dökülen saçlarını topladı. Sonra yine yüzüme bakmadan konuşmaya devam etti.
“Asuman, yani gökyüzü...O kadar ferah ve o kadar geniş yani."
Adı her ne ise, ama görünüşü ve duruşu zaten bir asuman kadar ferah ve mucizeviydi. Bunu ona söyleyip söylememe arasında gidip geldim bir zaman. Sonra yine vazgeçtim.
"Bana giydirilmiş bir hayatı yaşadım hep. Oysa ben tenimi seviyordum. Onu hiçbir şeyle örtmeye lüzum yoktu. Gerektiğinde kendini saklayacak kadar onurlu, gerektiğinde açılacak kadar cesurdu tenim. Annemin babamın, konu komşunun ve kocamın bir araya getirdiği kumaş parçalarından uyduruk bir elbise biçildi bana. Ben de herkese küstüm.”
“Herkese mi?”
“Evet, herkese…”
“Ya çocuğunuz…Ona da mı?”
“Ne yazık ki en çok ona.”
İşte buna şaşırmıştım. Kadının yıllar öncesinden zihnimde yer etmiş anne portresi geldi gözümün önüne. Çocuğuna narin bir çiçekmiş gibi dokunuşu, arkasından dakikalarca sevgiyle bakışı…
“Şaşırdınız değil mi? Hiç anne evladına küser mi? Ama ben anne olmak istemedim hiçbir zaman. Bebekleri sevdim ama anne olmayı sevemedim. Korktum hep. Ben güçsüzdüm. Anneler güçsüz olmamalıydı. Güçsüz anneler hırçın olurdu çünkü. En güçsüz anımda anne yaptılar beni. Ben de hırçın olmamak için küstüm.”
Gözleri dolmuştu. Tam konuşmaya devam edecekti ki, bir adam aceleyle masamıza geldi. Başıyla bana selam verdikten sonra kadının kolundan tuttu. Sonra kulağına eğildi.
“Asuman, sıran geldi. Gitmeliyiz.”
Kadın elindeki mendili masaya bırakıp adamla birlikte gitti. Geri dönüp bakar umuduyla hastaneye girene kadar arkalarından baktım.
Konuştuklarımızın bende hayal kırıklığı yaratması gerekirken, tam tersi olmuştu. Artık onu eskisinden daha çok merak ediyor, içindeki harabeyle, dışındaki İrem’in tezatına anlamlı açıklamalar bulmaya çalışıyordum.
Günler sonra giriş kayıtlarına bakan arkadaşıma, Asuman’ın hangi bölüme kayıt yaptırdığını sordum. Arkadaşım “Kadın Doğum Polikliniği ve Psikiyatri bölümüne” deyince çok şaşırdım. Ama Psikiyatri bölümünde doktor olan arkadaşımın anlattıkları beni daha çok şaşırttı. Adı gerçekten Asuman’mış. Çocukken annesi tarafından gördüğü kötü muamele, onu annelikten soğutmuş. Hatta içinde en eskiye dair ne varsa silip atmış. Adını bile…Hamilelikte girdiği depresyondan hiç çıkamamış. Şimdi yine hamileymiş ve içindeki korkular yeniden şiddetini artırmış.
Öğrendiklerim beni o kadar etkilemişti ki, kendimi bir an önce açık bir alana atmak istedim. Bahçeye çıktım ve onunla konuştuğumuz masaya oturdum. İçimden kaç tane öznesi ve nesnesi Asuman olan cümle kurdum hatırlamıyorum. Sonra nereden aklımda kaldığını hatırlayamadığım bir şiir dolandı dilime: “Düşsün olur mu toprağa göçmüş cihan gibi / Sönsün o mavi gözleri bir asuman gibi”*
O an Asuman’a aşık olduğumu anladım. Günler ilerledikçe onun yıllardır beklediği Minyeli Abdullah olabileceğimi düşünmeye başladım. İsterse onu gizleyip koruyabilirdim. Yakınında olup uzakları gösterebilirdim. Kime ait olduğu, kim olduğu da mühim değildi. Ona yeniden ‘Asuman’ olduğunu hatırlatabilirdim. Zorla giydiği ne kadar giysi varsa çıkartıp atmasına yardım edebilirdim. Onu teniyle kabul edebilirdim.
Günlerce yeniden hastaneye gelmesini bekledim. Hatta bu bekleyiş öyle delice bir hal aldı ki, ister istemez işimi savsaklar hale geldim. Yanlış kayıtlar, kaybolan evraklar, dalgın ve asık bir yüz meslek hayatımın sonunu getirse de, onu beklemekten vazgeçmedim. Yine her sabah işe gidiyormuş gibi erkenden kalkıp hastaneye gittim ve onu konuştuğumuz masada bekledim.
Etrafımdaki herkes bana delirmiş gözüyle bakıyordu. Ne kadar ısrar ettilerse onlara Asuman’dan söz etmedim. Asuman sadece teniyle duruyordu benliğimde. Onu kimselere gösteremezdim.
Bir sabah yine umutsuz bir şekilde hastanenin bahçesinde otururken onu gördüm. Kocasıyla birlikte el ele hastaneden çıkıyorlardı. Yine aynı naiflikte yürüyordu, yüzünde yine aynı kırık tebessüm vardı. Gözlerini her kırpışında bastığı yerlere çiğ yağıyordu sanki.
Arabaya bineceği sırada beni gördü. Kocasıyla bir şeyler konuştuktan sonra yanıma geldi. Oturuşuma çekidüzen verdim, ellerimle haftalardır yıkamadığım saçımı düzelttim. Ceketimin koluyla ayakkabılarımdaki tozları sildim.
Yanıma oturdu ve ışıklı bir gülümsemeyle yüzüme baktı.
“Sizi tanıyor muyum” dedi. İçimde koca bir kalenin yıkıldığını hissettim. Beni nasıl hatırlamazdı?
“Ben Minyeli Abdullah” dedim. Yüzündeki tebessüm canlılığını kaybetti ve yavaşça eriyip gitti. Şaşkın şaşkın yüzüme bakıyordu.
“Beni tanımadınız mı, Minyeli Abdullah ben”
“Af edersiniz. Sanırım benzettim. Eski bir tanıdığım bu hastanede çalışıyordu. Uzun zamandır yurt dışında tedavi görüyordum. Şimdi iyiyim ve ona iyi olduğumu göstermek için gelmiştim. Ama işten ayrılmış. Sizi görünce o sandım birden.”
Sıradan bir adama; hatta bir dilenciye bakar gibi süzdü beni. Sonra tekrar özür dileyip kalktı ve kocasının yanına gitti.
O, yıllarca beni bekledi. Ama ben geldiğimde o Asuman değildi. Bana inanmadı. Şimdi kimseyi Minyeli Abdullah olduğuma inandıramıyorum. Ama ben biliyorum, Asuman gelecek, beni gizleyip koruyacak, yakınımda olup uzakları gösterecek…
Asuman, harabemin çıplak tenli kubbesi…
.............................................................................................................
* ŞİİR: İ.A. GÖVSA
Minyeli Abdullah: Ömer Okçu’nun (nam-ı diğer Hekimoğlu İsmail) ünlü romanı.
****************************************************************************************************************
Kitap Tavsiyesi: Tuğrul ÇAKAR/ Siyah Beyaz Masallar
...ENGİNDENİZ...
YORUMLAR
yeni okudum :))) harikaydı gerçekten.Aynur Abla nerden buluyosun bu güzel cümleleri. Gerçekten seni yürekten kutluyorum...maşallah:))
Aynur kardeşim valla yeni gördüm hikayeni, özür...
Yine harika bir hikaye damlamış yüreğinin derinliklerinden ve kaleminin ucundan...
Kız sen iyi bir romancı olacaksın aha da şuraya ----------------------------------------- çiziyorum :)
Yüreğine, emeğine kalemine beş yıldızlı teşekkürlerimi kırmızı kurdeleye bağlayarak asıyorum
selam ve saygılarımı jet hızla karanfillere sarıp yolluyorum kara trenle ... uzaklardan...
Aynur Engindeniz
Sedan yine hoş geldi yaban ellerden...Hem jet hızıyla hem kara trenle:))
İyi bir romancı olur mu benden bilmem ama iyi abilerim iyi ablalarım iyi kardeşlerim var şimdiden.
Sonsuz saygılar yaşadığın ve yaşattığın yerlere...
Aynur Engindeniz
Teşekkür ederim. Saygılar.
Canım benim yürekten tebrik ediyorum. Yazılarını okumak beni dinlendiriyor. Sevgilerimle
Aynur Engindeniz
Teşekkürler Nermin Abla...
Sevgiler.
Nermin Kaçar
Sevgili Aynur, bu yazının da diğer yazıların kadar güzel olduğunu, hatta daha güzel olduğunu söylememe hiç gerek yok çünkü güzel. Benim merak ettiğim Minyeli Abdullah değil de, Asuman'ın gittiği Psikolog. Çünkü unutmak istediğim o kadar çok şey var ki, kendini Minyeli Abdullah sanan gibi olmak istemiyorum da:)))
Tebrikler can
sevgimle
Aynur Engindeniz
Biliyor musun hayatta unutmak istediğim hiç bir şey yok. En kötü trajedimi dahi unutmak istemiyorum. Unutmayayaım ki yaşadıklarım bana rehber olsun. Kulağıma küpe olsun. Hem unutmam o acıları yaşadığım gerçeğini silebilir mi?
İşte bak, aradığın psikolog benim canım. Sana dost tarifesi de yaparım hatta. Sen kaç gel yine bana:))
Teşekkür ediyorum varlığın için.
Sevgiler.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Sana her zaman gelebilirim çünkü bir ayağım oraya bağlandı biliyorsun:))
Ah bebeğim ah:(
Aynur Engindeniz
harikasın canım ya
harikasın sen....
zirve kadın kutluyorum çook
yakışıyor sevgili Ay/nur...
ve bir şey daha paylaşayım gider ayak....bu akşam dç.dr.Nihat Hatipoğlu hocam ile görüşeceğiz inş...azru ettiğin özel bir dua isteğin varsa eğer saat 19 20 civarına kadar ulaştır bana nasipse senide duaya alırız candaşım...
kutluyorum ve hayırlı olsun dilerim...başarılşar başarılar....sevgiyle...
Aynur Engindeniz
Rabbim dualarınızı kabul etsin inşallah.
Zirve de harika da sensin GÜZEL KARDEŞİM.
SEVGİLER SELAMLAR SANA...
Mehtap Yıldız
evet,bende çok severim kıymetli hocamı ve bu bir kaçıncı defaki görüşmemiz oluyor...dilerim sende çok yakın olarak gör ve o latif ve nazenin uslubü ve sesinden bir muhabbet gerçekleştir güzeldaşım...saat 20 30 dan sonra bilki kalben,lisanen ve selamen dilimdesin...
aleyna ve aleykümselam...selamın başım ve yüreğin üzre can...
körfeze selamlarımla....
Aynur Engindeniz
Ben şimdilik hocanın cd leriyle idare ediyorum:)
Körfezden de sana sonsuz selamlar.
Aynur Hanım,size ilk defa yorum yazıyorum.Ama bütün yazılarınızı bir solukta okuyanlardanım bende... Tebrik ediyorum,çok güzeldi:)
Aynur Engindeniz
Sevgiler.
Aynur Engindeniz
Hani sende yazsan artık diyorum.
Çok teşekkür ederim. Okumakta geç kalmadın ki, bak hala burada yazı.
Sevgiler.
N. B. Ç.
Yazma konusuna gelince :)) İlhamlar nedendir bilinmez benden kaçıyor bu aralar...
Sevgimdesin her daim...
Aynur Engindeniz
Sevgiler.
N. B. Ç.
Aynur Engindeniz
Sayfama hoş geldiniz. Teşekkür ederim.
Merhaba,anlatım tarzınız rahat ve her paragraf değiştiğinde şaşırtan farklılaşmalar yaşatıyorsunuz...Normal ile olmayan arasındaki ince çizgide gidip gelmişsiniz...Kimin normal olduğu belli değil...Engin Gençtan'ın kitaplarındaki söylemleri sorguladım...Bilim kurgu tadında...İyi ki güne düşmüş...Okumama vesile oldu...Tebriklerimle...Entellektüel.
Aynur Engindeniz
Teşekkür ederim değerli eleştiriniz için.
Sayfama hoşgeldiniz.
Aynur Engindeniz
Evet kadına dair ne varsa ilgi alanım içinde çünkü. Ama feminist asla değilim. Sadece haktan ve özgürlüklerden yanayım, doğal olarak kadınların tarafında.
Gördüklerimiz ve yaşadıklarımız bize kelam olan.
Utandırdın beni...
Var ol hep emi...Hep gözümün görebileceği bir yerlerde...
Aynur Engindeniz
Daha evvelde demiştim bu sizdeki Allah vergisi bir yetenek. İki, hatta üç, hatta daha fazla yap-bozdan müthiş tablolar çıkartmak. Bu yüzden tebrikler. (Şaka değil)
Benim sıkıntım; tablolar bu aralar fazla sürrealist . Seyrekte olsa araya karışık natürmort, Sanki ayıplayacaklarmış gibi.
“Asuman, harabemin çıplak tenli kubbesi…”
Yukarıdaki başlığı okuyunca aklıma “Minare yıkılmış ama mihrap yerinde” özdeyişi geldi bir an için. Nasıl alaka kurduysam işte. Cümle içerisinde kullanılan harabe mi yoksa kubbe mi buna sebep oldu bilemiyorum. Belki de her ikisi birden. Ama “Asuman” olmadığından eminim. Yoksa… Yoksa çıplak ten mi?
Ya ben çok fesadım ya da çok saf.
Oysa yoldan çevirdiğimiz 100 kişiye; minare, mihrap gibi dini motifler içeren kelimelerden oluşan bu özdeyişten ne anlıyorsunuz diye sorsak sanırım birçoğu aynı şeyi söyleyecektir. Evet, gizli özne kadın. Demek ki o kadar da kadar fesat değilmişim be!
Atalarımızda bir âlemi yani, ya şöyle deselermiş; “şadırvan yıkılmış ama musluklar çalışıyor”. Huyumuz kurusun illa ona da muzip bir şeyler uydururuz, mutlaka. Yoldan çevirdiğimiz 100 kişiye soralım istersen, denemesi bedava.
Not: “Ceketimin koluyla ayakkabılarımdaki tozları sildim.” Bu konu ile kafama takılanlar
1-Herkesin içinde mi?
2-Ayakkabıyı çıkartıp, cekete mi sürdün.
3-Ceketi çıkartıp ayakkabıya mı sürdün.
Şaka bir yana gerçekten tebrikler
Aynur Engindeniz
Evet adam ayakkabılaırnı ceketinin koluyla sildi. Uzun kollu bir şeyle ayakkabı silmek zor değildir her halde. Bir de adam zaten dünyanın derdinden geçmiş, mecnun. Bir de biri bana bakıyor mu diye mi düşünsün:))
"Mihrap"la ilgili deyimler konusunda çok çok haklısın. Annem hep der ki: Dünya kadın üzerine kurulmuştur. Demek ki doğru demiş. Ama eksik demiş. Dünya kadının sırtının üzerine kurulmuş ağır bir yük.
Güzel eleştirilerin her zaman ufkumu açıyor bilesin. Ayrıca senin yorumlarını okumak için sayfa sayfa gezenler tanıyorum. Biri de ben ya:)
Saygılar ...
Hepimizin beklediği bir Minyeli Abdullah olmalı.
Belki vardır. Belki bazıları bulmuştur, bazıları isa araf ta asılı kalır gibi hala beklemektedir.
İçimizde olan nice ASUMANLAR GİBİ...
Tek kelime ile Harikaydınız Sayın ENGİNDENİZ
Selam ve muhabbetleirmle...
Aynur Engindeniz
Beklentisiz hayatın ne anlamı var. Ama umarım doğru bir hedefin peşinde koştururuz ruhlarımızı. Eyvah demeyiz inşallah.
Sevgilerimle.
toplumun yarısından çoğu bir minyeli abdullah bekler ,minyeli abdullah ise kafasındaki asumanları bekler,bir bakmışsın toplumun yarısından çoğu gizli ruh hastaları olmuştur,yaşam iplikleri kesilir de aslında kimseler bilmez ,yaşayıp gideriz
...
Aynur Engindeniz
Teşekkür ederim.
ne güzel sıçak..hüzün dolu bir anlatım...kutlarım yürekten çok güzeldi...gerçekten...
hayata dair herşey gibi...hüzün açı,aşk...gibi...
saygıylas kalın...
Aynur Engindeniz
:) çokk tebrikler gülüme .Yaraşır:)
kıymıjı kıymıjı kuydelelaymı almış amanda aman:)) tütü tü maşellah :)
Aynur Engindeniz
Ya senin ne güzeş alnında koca bir pırlanta boynunda da öyle eh bizim de bir kurdelacığımız olsa fena mı olur Sultancığım. Hem anneme derim sana da yapar şöyle en kalınından bir kurdala:)) Nurcana hava atarız.
Teşekkürler gül yürekli dostum.
Ülviye Yaldızlıı
ama geneldede incik boncuk çok severim.Kurdelaya gelince .Bu kadar olur.Sen benmisin gülüm:))
N. B. Ç.
Ülviye Yaldızlıı
Aynur Engindeniz
Sultanım, ben sen miyim, sen mi bensin yoksa bizzaten aynı kişi miyiz:) Sen ben misin bilmem, ama sen benimsin, biliyorum. Teşekkürler kızkardeşler:) Seviyorum ikinizi de:)
Ülviye Yaldızlıı
Aynur Engindeniz
Ülviye Yaldızlıı
oyy kıyamam yaa size ben..)
Aynur Engindeniz
Saygılar.
Ruh ikizi derler ya...
Bazı insanları kader bir köşeye atıp üzerine sessizlik ve hüzün örter , unutulur gider...
Onların hiç bir şikayetleri ,sızlanmaları duyulmaz...konuşulmaz.
Hayatlarından memnun ve oldukça sade yaşamlarındaki kırıntı misali inlemeleri de duyulmaz.
Onların dertleri olmadığı zannedilir.
Oysa ne fırtınalar dökülür yüreklerine..
Ne acılar sağıltılır sinelerinde..
Keşfedilmeyi bekleyen üzerinde hiç bir kalp taşıyan canlının yaşamadığı küçük adacıklar gibidir.
Hiç karşılaştınız mı?
Neden ben seni yıllar önce tanımadım ?
Ah sebep ..her yerde karşıma çıkartırken onca derdi acıyı,bu benim karanlıklarıma nur olacak ışığımı neden çıkarmadın ?
Bazen unutmak elzemdir.
Acildir, adaletlidir.
Bu hikaye sizin hafızamdaki kaydınızla ne kadar örtüştü..
Selam ve Dua ile...Değerli yazar...
Aynur Engindeniz
Keşfedilmeyi bekleyen öyle ince ruhlar varki gerçekten. Hepsi listemde. Hepsini yazacağım inşallah...Sizler böyle cesaretlendirdikçe...
Hafızanızdaki kaydım, hani şu sürekli yanılmadığınızı söylediğiniz kaydım mı yoksa öykülerimdeki toplumca anormal kabul edilen tiplerden mi:)) Hangisi olursa olsun, öykülerimle zamanınıza misafir olmak güzel.
Eksik olmayın...
Selamlar.
Üç gündür şehir dışındaydım, bu akşam geldim ve geldiğimden beri de yazılara bakma fırsatım olmadı canım.
Senin öykülerine öyle kaptırıyorum ki kendimi, yine aynısı oldu. Sanki Asuman bendim.
Kalemine ve yüreğine sağlık Aynur'cuğum.
Senin yazılarının her biri "günün seçkisi" ne yakışır değerde. Sevgilerimle...
şiirde hüznün olacağını biliyorum da, öyküye yansıyan hüznün beni böylesine etkileyeceğini düşünemezdim.
Şiir gibi öyküydü :)
Yebriklerimle
Saygı ve sevgiyle kalın...
Aynur Engindeniz
Teşekkür ederim.
Saygılar.
Ben bugün kendime bile geç kaldım aslında.... :(
yazına geç kalmanın şaşkınlığındayım...
"Asuman, harabemin çıplak tenli kubbesi…" bu cümlene lütfen çalış ŞİİR ŞİİR bağırıyor !
sevgimle...
Aynur Engindeniz
Ayrıca bana milattan önce verilmiş bir sözün var. Ortak çalışma yapacaktık:))
Bunu o zamankinden daha ısrarla istiyorum şimdi.
Yazıma geç kalmadın. Burada duruyor işte.
Teşekkürler güzel kalbine...
Mehtap ALTAN
"Asuman, harabemin çıplak tenli kubbesi…" telif hakkı şimdi peşin peşin alınmıştır ...
Aynur Engindeniz
Birbirimizin gözlerine... bin yıl sonra bu vakitler inşallah...Ütopya gibi...
Aynur Engindeniz
Hepimizin ömrüne bereket canım benim.
Teşekkürler varlığın için.
Aynur Engindeniz
Teşekkür ederim.
Sevgiler.