- 1453 Okunma
- 20 Yorum
- 0 Beğeni
...
“Bunu neden yapıyorsun” dedim. Duymamış gibi elindeki işe devam etti. Çocuk odasındaki son oyuncağı da getirip, yorganın içine soktuktan sonra gülümseyerek yüzüme baktı.
“Hadi uyuyalım artık” dedi. Şaşırdım. İlk kez evinde kalıyordum. Bana kendi yatağını açması tuhafıma gitti.
“Sen nerede yatacaksın” dedim. Yine gülümsedi.
“Elbette seninle.”
Oysa ev genişti. Odalar misafir ağırlamak için müsaitti. Ne söyleyeceğimi bilemedim. Yatağın duvar tarafında yatan çocuğa baktım. Sonra yorganın içinde küçük bir tümsek oluşturan oyuncaklara.
“Sen rahatını bozma” dedim. “Ben kanepede yatarım.” Yüzü asıldı. Bir süre yatakta uyuyan kızına baktı. Sonra bana döndü. Gözlerimin içine bakarak:
“Olmaz” dedi. “Seni dışarıda bırakmam.”
“Dışarıda mı? Neden dışarısı olsun ki? Salon hemen şurada. Hem merak etme, ben öğrenciyken de kanepede yatardım. Bu bana dokunmaz.”
Yavaşça yatağın kenarına oturdu. Ağlıyordu. “Galiba alındı” diye düşündüm.
“Bir kere dışarıda birini bıraktım, gitti” dedi. “Bir daha bırakmam kimseyi.”
Yanına oturdum. Yanaklarından süzülen yaşları sildim.
Ağlayan bütün kadınlar gibi, dokununca ipeği dökülecek kelebekler gibi narin ve beyazdı yüzü. Çok kederli insanlara mahsus çizgiler vardı göz kenarlarında.
“Üç yıl önceki selde kızlarımdan biri öldü. Diğeri benim yanımda uyuduğu için kurtuldu. O gün bugündür yatmadan önce, sevdiğim her şeyi yorganın altına saklarım” dedi.
Onu teselli edecek bir şeyler aradım. Nafile…Kızını göstererek, sessizce konuşmasına devam etti.
“ Susamış bu kız. Su içtikten sonra yatağına gitmemiş, benim yanıma gelmiş. Ah bir bilseydim, bilemezdim ki…”
“Bu senin suçun değil. Evet, bilemezdin.”
“ Üç yıldır her gece ‘acaba ölürken anne diye çağırmış mıydı’ diye düşünmekten uyuyamıyorum. Bunu anlayamazsın. Ya bana seslenmişse, cevap vermediğimi görünce üzülmüş, korkmuşsa.”
Daha fazla devam edemedi. Elleriyle yüzünü kapadı. Yorganı açtım, oyuncakları özenle bir tarafa yığdım. Kızının yanına doğru uzandı. Işığı kapattım ve ona sarıldım.
Uyuyana kadar aralıksız ağladı. Ben ise karışık düşünceler içinde olduğum yerde kıpırtısız yattım.
Sabaha karşı sessizce yataktan kalkıp balkona çıktım. İçimde derin bir sızı vardı. Daha önce hiç yaşamadığım garip bir duygu. Belki acizlik hissi. Belki yalnızlık, ya da onun gibi bir şey.
Başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Her şey ne kadar da olağan görünüyordu. Bildiğimiz ay, bildiğimiz yıldızlar…Her şey ne kadar sıradan ve ne kadar düz…Ama gerçekte hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını hissediyordum. Dünyanın kim bilir neresinde -işte tam da şu anda- bir insan - belki bir zenci, ya da bir fahişe ya da bir çocuk- çıkmaz bir sokakta kıstırılmış, öldürülmek üzereydi. Kim bilir hangi trajik sözcüklerle, merhametsizden merhem dilenmekteydi. Kim bilir hangi yatalak evinde çıkan yangını dehşet dolu gözlerle izliyordu. Kim bilir kaç hasta son nefesinde tanımadığı bir varlıkla pazarlık ediyordu. Kim bilir kaç aç vardı bir yerlerde…Bir an hepsinin seslerini duyar gibi oldum. Nefesim kesildi. Sonra utandım. Dert dediğim şeylerden, isyanlarımdan, varlığımdan……
Yıldızlar, yekûn çokluklarıyla Ay’a nispet yaparken, bulutlar, bütün yalnızların hamisi olan yüce Yaratandan emir almışçasına, o doyulmaz ışığın etrafında kümelenmekteydi. Kim bilir kaç biçare, kırık dökük penceresinden gökyüzünü izlerken, semadaki olağanlığı kendi karalanmış mihrabına yoruyordu şu an…
Her öksüz aynı şekil gözyaşı döker, keder pınarı hangi cinsten olursa olsun. Her yalnız, aynı göğe bakar geceleri, özlediği kim olursa olsun.
Hafifçe eğilip balkon demirine yaslandım. Gecenin örttüğü ne varsa aşikar olmuştu bir anda…Belki bin yıl önce, işte tam da bu yerde, yitip gitmiş bir varlığın çığlığı kulaklarımı yırttı. Sonra başkaları eklendi ona…
Evlere baktım. Uzaklardaki yakınlardaki, karanlık ya da aydınlık bütün evlere. Bir an, belki birkaç saniye, belki daha az bir an, karşı binanın balkonunda bir kadın gördüm. Gözyaşları yüzündeki yara kabuğunun altına sızarken kadının, Ay utancından bir bulut parçasıyla yüzünü örttü. Rabbinin omuzlarına oturttuğu meleklerden biri, yanaklarındaki damlaları sayarken, diğeri küçük cep defterine zulmü kaydediyordu.
“Bana ne oluyor” dedim. Gözlerimi kapattım. Sonra bir çift ayak sesi duydum. Derinden ve sessiz…Korktum. Daha çok sıktım göz kapaklarımı. Birinin bana doğru eğildiğini hissettim. Eğildi, eğildi ve tam burun hizamda hızlandı solukları. Bildiğim bütün duaları okudum. Hatta, yarım yamalak hatırladıklarımın da boşluklarını anlamlı medet sözcükleriyle doldurarak okudum.
Sonra ezgili bir sesle konuşmaya başladı gelen.
“Gürültüyle yıkılırken ince bir ruh, komşular yastıklarıyla kulaklarını kapadı. Gören, “görmedim” duyan, “duymadım” dedi de; bıçakla oyula oyula, çıplak bir kadın heykeli dikildi o gamlı eve. Oysa, annesinin gözyaşıyla suladığı küçük bir ıhlamur fidanıydı o…Heykel, artıklarını paspasın altına süpürdü sabahları, sonra içli türküler söyledi, sonra geceleri ağladı…
Her gece, açık bir pencere önünde, zevke göre oyulmaya, bıçağın bedeninden koparıp yere attığı yongalara baka baka ağlamaya, talih, dedi kadın…Sen ve diğerleri susarken, o gerçekten susadı.”
Kimse görmese de Allah görüyordu…Bir de küçük bir melek, zulmü cep defterine kaydediyordu…”
Aynı adım sesleri yine aynı sessizlikte çekilip gitti. Yavaşça gözlerimi açtım. Her şey olağan görünüyordu. Karşı binada yaşlı bir kadın, pencereden seccadesini silkeliyor, hemen alt katındaki fırıncı, deposundan çıkarttığı un çuvalını sırtlanmış, karanlık bir sokağa doğru gidiyordu.
“Sen iyi değilsin dostum” dedim kendi kendime. " Galiba yaşlanıyorsun ve büyükbaban gibi hayaller görmeye başlıyorsun."
Arkama yaslandım ve nedensiz bir şekilde ipte asılı çamaşırlara baktım. Belki de sandığım kadar nedensiz değildi bakışlarım, bilemiyorum. Belki yaşadığım korkudan sıyrılabilmek için, hareket eden bilindik bir şeyler görmek istemiş olabilirdi gözlerim. Aslında kabustan uyandığım geceleri yaptığım gibi, kalkıp radyoyu açmak ve insan sesi duymak istiyordu canım.
Çamaşırlar, sabah rüzgarının ıslığında ve ıssızlığında çırpınıyorlardı. Kolları aşağı gelecek şekilde asılmış kazaklar bana, yola atlayıp, gördüğü ilk araçtan yardım isteyen bir adamı düşündürdü. Çoraplar, havada asılı kalmış bir insanı…Mandallara kinle baktım. Çamaşırların bütün biçareliğine rağmen, onlar ne kadar da metin duruyorlardı. O an yeryüzünün bütün zalimleri birer mandalmış gibi geldi bana. İnsanlık namına kalktım ve bütün mandalları topladım. Çamaşırlar ahenkle uçup gitti sokak aralarına doğru…
Arkamı döndüğümde, kadının ölgün gözlerle bana baktığını gördüm. Hiçbir şey konuşmadan, oyuncak dolu yatağa girdik ve gözlerimizi kapattık.
...ENGİNDENİZ...
YORUMLAR
Şimdi öykünü okuyunca hemen aklıma gelen cümleyi yazmak istiyorum
"Harika olmuş"
Şimdi sende bana deme " Abi başka bir yorum bulamadın mı.? Bundan başka?
Evet bulamadım...
Haaa... Birde şunu diyeceğim...
" Şahane..."
Aynur Engindeniz
Şahane sizsiniz:)) Okuyan olmasa yazı şahane olsa ne çıkar.
İyi ki varsınız.
Saygılar.
Takibe devam müthiş kalem.
Yorumlar aciz yazdıklarınız karşısında.
Kutlayabilirim sadece.
Selam ve Sevgımle.
Aynur Engindeniz
Yazılarımı takip etmeniz gerçekten onur benim için.
Saygılar.
Aynur Engindeniz
Çok teşekkür ediyorum her zaman beni yüreklendiren sözler söylediğin için.
Sevgiler.
bu kalem okuturken ....insanı sorgulatıyor...dürüstçe.....alabildiğince...teşekkürler....engindeniz...sen hep yaz.....
Aynur Engindeniz
Saygılar.
Ben de Mehtap kardeşim gibi düşünüyorum benim de bugünkü favori yazım.
Tebrikler Aynur kardeşim, yazının her satırı, gönlümün ayrı bir yerini sızlattı.
Döndüm bir kez daha okudum, duygular ancak bu kadar hassas ve güzel ifade edilir.Tekrar tebrikler, selam ve sevgilerimle canım.
Aynur Engindeniz
Utandım ama biraz, sanki yanaklarım kızardı.
Çok teşekkür ederim güzel yüreğine.
Sevgiler.
ağlayan bütün kadınların yüreklerindeki çiziklerden bir parça katılmış yazıya...
sonra onların ruhlarındaki en derin denizlerden inci tanelerinin kıdemi verilmiş yazının ruhuna...
sonra mı ...
sonrası susadığımız yerde başlayan ateşten gülüşler belki de...
seni seviyorum "kadın" haberin olsun...
tebrikler...
Aynur Engindeniz
Kalbime konan mavi kirpikli bir düşün şiiri...
Sen, gönül bahçemdeki en değerli ama en güçsüz çiçeği yasladığım sihirli değnek...
Bu kadın da seni seviyor, haberin var zaten:))
Teşekkürler şiirim.
Aynur Engindeniz
En son yazıma yaptığın yorumda çamaşır mandalına bile yazabilirsin demiştin ya...O bakımdan mandalla ilgili bir fikrimin olduğunu da bil sevgili şiirim. Hem de çok eskiden beri. Bu "Karamürsel sepeti" yüreğimde yok yok ama anlatmaya kelamım yetmiyor.
Üzerimde bir karamsarlik birakti yazi.
Zorda olan kim varsa bu dünyada Allah yardimcisi olsun.
Yüregine saglik sevgili Aynur
Sevgilerimle
Aynur Engindeniz
Teşekkür ederim sevgili arkadaşım.
Düşündüren yazıları çok severim. Hem edebi değeri yüksek hem de samimi ve içten. Tebrik ederim canım. Sevgilerimle..
Aynur Engindeniz
Sevgiler güzel yüreğine.
Aynur Engindeniz
Uzaklardan gelen selamın gerçekten kesintisiz, ne mutlu...Uzak da olsan sağ ve salim ol hep inşallah.
Saygılar...
büyük ihtimal günün yazısı
okurken yormuyorsun sevgili Aynur...daha çok daha çok başarılar diliyorum ve sevgiler tabi....
dua ile...
Aynur Engindeniz
İyi ki varsın.
Benim dualarım da seninle biliyorsun.
Evet, dua ile...
Yazılarında en sevdiğim yön ince detayları anlatman ve çokta iyi yapıyorsun.Okurken yazıdaki ince ruhu hissetmek çok güzel.Öykü okuyorsun fakat bazen bir şiirin içine girmiş gibi oluyorsun.Cümleler narince birbirini izliyor.
Konuda çok güzel ve ben çocukken ipte asılı olan çamaşırların savaştığını düşünürdüm.Rüzgarda birbirine çarpmaları farklı bir his verirdi.Burada görmek çok hoşuma gitti.
Her zamanki gibi çok güzel.
Tebrikler
Aynur Engindeniz
Teşekkür ediyorum çokça.
Sevgiler.
Çocuklar nasıl anlıyorlar insanın yüreğini bilseniz.
Nasıl hissediyorlar her hareketimizde gizlediğimizi zannettiğimiz asıl duyguları.
Ben öğrendim.
Yeni deolsa.
Küçük oğlum daha iki yaşındayken aramıza girer ve "beni sıkıştırın " derdi.
O kadar hoşuna giderdi ki...
O halde uyumak. Güvende ve sevgi ile sarmalanmış ...
Şimdi kardeşimin iki yetim çocuğunda görüyorum.
Amca bizi gıdıkla biz de kaçalım diyorlar..
Bilirim o güven ve sevgi dolu sarılmaları..
Bilsinler...
Bilmeyenler.
Sayenizde kardeşim..
sağolun.
Duyarlı ve hissiyatı sğlam yüreğiniz var olsun.
Selam ve saygı ile.
Aynur Engindeniz
Size çok teşekkür borcum var çoook....
Aynur Engindeniz
Sevgiler sana..
Dönüp dönüp okunacak, derin derin yudumlanacak bir öykü.
Her türlü süsten püsten uzak, olabilecek en yalın dil ve kurguyla yazılan bu öyküde kısacık anlara yoğunlaşmış benim güçlü kalemine günden güne hayranlığımı artıran usta yazarım.
Bir tür fotoğraf makinesi gibi hayatın içinden anların ve portrelerin, en yalın, en gerçekçi hallerini yakalayıp birkaç satırda, bir çeşit fotoğraf karesine dönüştüren bu mükemmel anlatımlı öyküde, insanın aklına kazıması için altını çizmesi gereken sözler, cümleler, paragraflar yok.
Yok, çünkü; öykünün tümünü baştan sona altını çizip aklıma kazımalıyım diye düşündüm.
Başlığı sanrıdan söz etse de, anlatılanlar, beynimize işlenen fotoğraflar öylesine gerçek ki, içimizi acıttığı gibi gerçek.
Kimi yerlerde cümleler şiir dilini andırsa da, buna olumsuz olarak bakmıyorum. Günümüz öyküleri, öykücüleri böyle artık. Çünkü eski zamanlardaki gibi şairler ve yazarlar arasında mesafe yok. İletişimsizlik yok. Özellikle internet yayıncılığında şairlerle yazarlar iç içe. Anında okuyorlar birbirlerini, anında takip ediyorlar. Hatta birçok öykü yazarı kimi zaman şairlerden etkilenip şiir de yazıyor. Tam tersi de oluyor elbette.
Böyle olunca da, öykülere şiir kokusu da siniyor.
Fena mı?
Ben seviyorum bu tür harmanlaşmışlığı.
Daha önce söylemiş miyim bilmiyorum. Tekrarı olsun.
Aynur Hanım gibi değerli bir kaleme rastladığım için mutlu hissediyorum kendimi.
Kitabını ya da kitaplarını da okumayı çok isterim.
Tebriklerimle
Saygı ve sevgiyle kalın…
lacivertiğnedenlik
Aynur Engindeniz
Öncelikle şunu belirteyim, ben de sizler gibi insanlarla aynı küme içinde rastlaştığım için mutluyum.
Yorumunuzu okurken inanın geri dönüp yazımı okumak istedim. Acaba benim yazımdan mı söz ediyor diye...Gerçekten uatndım şimdi. Sanırım bu kadar güzel söz beni mahçup etti.
Öyküde iki tarz kullandım, doğru. Biri anlatanın tarzı diğeri de "sanrısının şiirsel ve ezgili dili" Aslında öykü dili bu değil biliyorum ama, sormadan edemiyorum, bu kuralları kim koyuyor? Yazan ya da okuyan memnunsa, kurallar bir yerde durmak zorunda kalıyor bazen.
Teşekkür ederim güzel sözleriniz için. Gözünüzü tırmalayan yerleri de bildireceğinizden eminim. Ve bunu sizden rica ederim. Sizden ve tüm okuyanlardan..
Saygılar.
sen bu yazında başka ağlamışsın sevgiliz yazar,
görmüşsün insan psikolojisinin derin duruşlarını,bakmışsın pencerden bir ara sokağın resmine ,sorgulamışsın kıvrımlarındaki duyguları ki her bir kare aslında bir başka yaşamdır görebilene,bazıları yorganı korkar açmaya çünki sakladıkları vardır orda ,açarsa düşecekler gibidir ,bu yüzden kapalıdır avuçları hep....
bir bayan tanıdım büyük depremden 3 çocuğu ve eşiyle yaralı kurtulan,zamanla bazı şeyleri yoluna koydular tutundular hayata,ama birşey dikkatimi çekmişti evin içinde yürürken,duvarları tutuyordu, ellerini duvarlara sürüyerek yürüyordu ,gördüm ve anladım iç dünyasını,konuştum bu konuyu bir psikolog arkadaşımla ,kendini güvende hisetmek istiyordu ellerini duvarlara tutarak yürürken,
işte avuçlar açılır elbette , eğer karşındakine güven duymuşsan ,güven vermişsen..el uzatmışsan..
sen başka ağlamışsın bu yazıda sevgili yazar,/ işte budur dedim...
sevgiler
Aynur Engindeniz
Sen ki Orhan PAMUK'un kitabını yarısına gelince duvara çalmışsın...Ne kadar seçici olduğunu da biliyorum.
O halde ben çok sevinmeliyim şimdi:)
Sevgiler güzel kardeşime...
Aynur Engindeniz
Teşekkür ederim
Aynur Engindeniz
Eğer gerçekten öyle değerli bir şeye vesile olabilmişsem ne mutlu bana...
Teşekkür ediyorum.
Sevgiler.
Aynur Engindeniz
Çok teşekkür ediyorum.
Okuyan gözlerine sağlık.
Asıl sen benim saygılarımı kabul et.