GÜLERKEN AĞLAMAK (9)
Bir ses, hiçbir ses gelmiyordu Türkiye’den, ne Türk Telekom’un sabit telefonlarına, ne de GSM operatörlerine ulaşmak mümkün değildi.
Sadece televizyon ve radyodan haber alabiliyordu insanlar, ancak deprem bölgesindeki yakınlarının durumları hakkında hiçbir şekilde bilgi alınamıyordu.
Tüm telefonlar kilitlenmişti adeta, aynı mahalledeki insanların bile birbirleri ile telefonla haberleşmeleri imkansızdı.
O yıllarda İzmir’de yaşayan Kerim’in ağabeyi Ferhat, Ödemiş ilçesinde depremle uyanmıştı.
İçine düşen şüphe ile hemen radyoyu açmış, haberi Kerim’den saatler önce öğrenmiş, o da annesine ve ablalarına ulaşmaya çalıştıysa da, bu mümkün olmamıştı.
Ferhat çaresiz bir şekilde, sabahın ilk ışıkları ile, bir yakının arabasıyla yollara düşmüş, İzmir’den deprem bölgesine yaklaşık on altı saatte varabilmişti.
Bitip tükenmek bilmeyen yol boyunca çok garip dualar etmişti. “Allah’ım, hiç değilse üçünden birisini sağ bulayım. Allah’ım üçünü birden kaybetmeye ne ben dayanabilirim, ne de kardeşim Kerim, yardım et Allah’ım! Bir tanesi yaşasın”
Avusturalya’ da ise Kerim, uzun süre ağladıktan sonra, kısmen de olsa ilk şoku atlatmış, Türkiye’ye ulaşmanın çarelerini aramaya başlamıştı.
Kisho uçak şirketleri ile irtibata geçmiş, ancak ne yazık ki ilk uçağın on bir saat sonra olduğunu öğrenmişti. Böyle elleri kolları bağlı duramazlardı.
“Telefon, telefon” dedi Kerim, bu telefon elbet cevap verecek, elbet ulaşacağım onlara, onlara olmasa da ağabeyime ulaşmalıyım.
Bu sözleri defalarca tekrarlayıp durdu, kendi kendine. Ama sonuç hep aynıydı “aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor” ya da, hatlardan gelen ve sinirleri alt üst eden bir vınlama sesi…
Yaklaşık üç saat sonra nihayet, ağabeyinin iş yeri numarasını düşürdü.
Tabi ki Kerim yollarda olduğu için, telefona çıkan arkadaşlarından sağlıklı bir haber alamadı.
“Hayır” diyordu. Ağabeyinin arkadaşları, “gitti, o şimdi yollarda, biz de ulaşmaya çalışıyoruz ama, hiç kimse kimseye telefonla ulaşamıyor.”
Deprem bölgesinde çok can kaybedilmişti. Ama Kerim’in ailesi, belki de en şanslılarındandı.
O gün, İstanbul’da yaşayan ablası Ayşe’de annelerinin yanına gelmiş, küçük abla Zehra ile birlikte Mukaddes hanımı doktora götürmüşlerdi.
Mukaddes hanıma iğne vurulmuş. Doktor, “ayaklarının üstüne bu gece basmayacak” diye tembih etmişti.
Her şeye rağmen iki kızıyla bir araya gelen Mukaddes hanım neşeliydi, arada bir İzmir’de yaşayan Ferhat’la telefonla görüşüyorlar, cep telefonları yeni yaygınlaşmaya başladığından, Ferhat sürekli ablalarına mesaj göndererek onlara şakalar yapıyordu.
İki kız kardeş ve anaları geç saatte yattılar. Bir müddet sonra da tatlı uykularından, o koca şehirlerdeki tüm insanlar gibi çığlıklarla uyandılar.
İki kardeş, ayakları bantlarla sarılı analarını merdivenlerden sürükleyerek indirdiler.
O bölgede yıkılan ev olmamıştı. Yaklaşık bir saat sonra İstanbul’dan ulaşan Ayşe’nin eşi, üçünü birlikte alıp İstanbul’a götürmüştü.
Ferhat; Ana evinin önüne geldiğinde binaya doğru korkuyla baktı ve binanın sapasağlam ayakta olduğunu görünce yere çöküp dakikalarca ağladı.
Çevredeki komşular “birisi arabayla onları alıp götürdü” deyince, eniştesinin götürmüş olacağını tahmin eden Ferhat bu defa da, İstanbul yoluna düştü.
Bir saatlik yola yaklaşık beş buçuk saatte vardı. Yol boyunca yanlarından, hemen her dakika siren sesleri ile ambulanslar geçiyor, karanlık şehirleri ambulans ışıkları aydınlatıyor, yine sessizliği ambulans sirenleri bozuyordu.
İlk kucaklaşma, ilk ağlaşma Ferhat ile ailesi arasında yaşandı. İlk heyecanı attıktan sonra dördü de, “Kerim şimdi ne haldedir “diye düşünmeye başladılar.
Ama deprem bölgesindeki kayıpları ve yaşananları gördükçe, gurbetteki oğullarını bile unuttular. Ferhat ve akrabası, ailenin sağlık haberini aldıktan sonra, tekrar deprem bölgesine dönerek oradaki kurtarma çalışmalarına katıldılar.
Ferhat’ın gördüğü manzaralar içini ürpertiyordu. Gölcük, Sakarya, Yalova vs. bütün Marmara bölgesinde deprem, bütün acımasızlığı ile kendini göstermişti.
Yıkılan evlerin göçüklerden kurtarılan yaralılar sevindirirken, çıkarılan cenazelerin caddelere dizilişleri, insanların yüreklerini dağlıyordu.
Her göçüğün başında umutlu bekleyen yakınların yakarışları, hâlâ Ferhat’ın kulaklarındaydı.
Ferhat bu manzaraları gördükçe, bir yandan annesi ve ablalarının hiç yara almadan depremi atlatmalarına sevinirken, bir yandan da kurtarma çalışmaları esnasında yaşadıkları, hayatında unutamayacağı acı anıları arasında yerini almıştı.
Bu arada Kerim’de nihayet bir uçak bularak, yedi yıl sonra bu acı olayla birlikte, vatanına ilk adımını atmıştı.
Onu, hava alanında ağabeyi Ferhat karşıladı.
Ferhat hava alanında, yirmi dört yaşındayken gurbete gönderdiği “gülünü,” kara yağız kardeşini bekliyordu.
Ama, karşıdan el eden kişi kendisine doğru bakmasa, ya da gözleri, o gözleri olmasa” bu benim kardeşim Kerim” demesi mümkün değildi.
Yıllar ve gurbet Kerim’den çok şey alıp götürmüştü. Ferhat bunu, ona hissettirmediği bir acıyla içine akıttı.
Karşısında, başında saç kalmayan, göbekli, neredeyse orta yaşın üzerinde bir adam duruyordu.
Her şeye rağmen, iki kardeş hasretle dakikalarca kucaklaştılar. Bu kucaklaşma daha sonra eve vardıklarında, yine beşli bir sevgi yumağına dönüşmüştü.
Devam edecek
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Değerli dostlar daha bir süre devam edecek "Gülerken ağlamak" adlı öykümde hep "gülmekle ağlamanın" bir birine ne kadar yakın olduğunu vurgulamaya çalıştım.
Gelen yorumlardan anlıyorumki, bir çoğunuz benimle aynı görüştesiniz.
Öykü bir süre daha devam edecek.
Ama emin olunki, Kerim’in yaşadığı tüm acı ve mutlulukların için de, benim için en zor olanı, bu bölümü yazmak ve yayınlamaktı.
Bu bölümü 1999 depremini "en acı şekliyle yaşayan insanlardan birisi olan" "gülerken ağlamayı, ağlarken gülmeyi en yoğun şekilde yaşayan"
Sitemizin değerli yazarlarından, can arkadaşım, Sevgi SALMAN’ın izniyle yayınlıyorum.
Depremde kaybettiğimiz tüm canları rahmetle anıyorum.
Mekanlarını cennet eyle yarabbim. Amin...
Mehmet Fikret ÜNALAN
YORUMLAR
Arkadaşım, öykünün bu bölümüne ziyadesiyle geç kaldığımı görüyorum. Üç günlüğüne şehir dışındaydım ve sen yazını yayınlamadan, bana telefon açıp, "bu bölümü yazarken ne kadar zorandığını, okumanın benim için herhengi bir zararı olup olmayacağını, hatta üzüldüğüm takdirde yazının bu bölümünü yüzeysel yazabileceğini" söyledin. Bu beni onore etti bilesin:) teşekkür ederim.
Ben o günleri hiç bir zaman rafa kaldırmadım arkadaşım. Yaşadıklarım bir gerçek ve ben bu gerçekleri hayatımda tutarak yaşıyorum, yani yaşanmamış saymıyorum. Onlarla iç içe yaşamayı öğrendim. Yaşadığım o acılar beni olgunlaştırdı, hayata bakış açımı değiştirdi.
Bu defa öykün hakkında yorum yapmadım, farkındayım. Sadece depremde vefat edenlere, eşim ve oğluma da Rabbimden rahmet diliyorum. Beni duygulandıran davranışına bir kez daha teşekkür ediyorum.
Sevgi ve saygıyla
UNALAN
Evet sayın Ünalan, bazen bazı kelimeler ya da olaylar kalemden ağlaya ağlaya çıkıyor. Yarasına değeceğiniz insanların acısı ürkütüyor sizi. Okuyunca mutsuz olacakların yerine iki kere yanıyorsunuz. Bu bana ne çok olur bir bilseniz...
Sevgi abla, güçlü ve inançlı bir kadın. Rabbim onu ve sevdiklerini korusun. Kocaeli'de yaşayan bir insan olarak ve o depremi bilen bir kalp olarak, her gece yatmadan önce "Bu gece aynı şey olursa kızlarımı nasıl kurtarırım" diye düşünmeden uyuyamayan bir anne olarak, her gün hala kalıntılarıyla gözümüze gözümüze giren bir gerçeğin tanığı olarak, ne diyeceğimi bilemiyorum. Bu özel bir durum. Sanırım ölenlere rahmet, kalanlara sabır dileyip susmak en iyisi.
Kutluyorum sizi.
Saygılar.
Rabbim, geçenlerde Japonya'nın, doksan dokuz depreminde de bizim ülkemizin yaşadığı acıyı, hiç kimselere yaşatmasın.Depremde kaybettiklerimize de rahmet eylesin.Çok zor günlerdi ülkemiz için.
Öykünüzün bu bölümü iyice acıklı, aileye hasret Kerim, neyse ki büyük bir acıyla karşılaşmamış.
Devamını takipteyim, kaçırdığım bölümü de geriye dönük okudum, çok başarılı, tebrikler saygılar.
Yazıyı okurken deprem yıllarına geri döndüm ben de depremi Adapazarı2na bağlı Kocaali'de yaşadım üstelik evimizin yan duvarı göçerek. Uzunca aylar üzerimdeki korkuyu atamadım...Şükürler ki çok yakınden eş ve dostumuzu kaybeymedik ama can ve mal kaybına uğrayan vatandaşlarımız çok oldu..
Mekanları cennet olsun..
Sevgileimle..
Memleketimizin en acı günlerini yaşadık ve o kadar çabuk unuttuk ki tedbirler hep askıya alınıyor.Nice ocaklar dağıldı, nice insan sakat kaldı ve aklın alamayacağı kayıplar.belkide en acısıydı bu kayıplar.İnsana verilen değeri gördük bu olayla daha doğrusu değersizliği...
Kahramanımız adına sevindim.Umarım şans hep yanında olmuştur.
Selam ve sevgiyle
öncelikle bende ölenlete rahmet diliyorum
makamları cennet olsun
debremden kısa bir süre sonra oraralara gitmek nasip oldu
orada yaşayan ve ve bu duruma şahit olan doktor kızım ve damadımı ziyaret ettik
onlar bize gölcük adapazarı ve diğer yerlerigezdirdiler nasıl üzüldüğümü anlatamam rabbim bir daha öyle acı göstermesin
evet sevgi salman kardeşimde bu acıları yaşayan biri ona çok büyük saygı duyor ve çok seviyorum
gönül sesiniz dinmesin kaleminiz çağlasın
kalem kardeşim yine güzeldi
saygılarımla
not., doktor kızım damadım dedim benim için öyleler
onlar benim hazır kızlarım
bu sitede olduğu gibi pek çok hazır kızım oğullarım var
saygılarımla
öncelikle amin diyorum tüm duarımızın ulaşması dileği ile...çok acı olayı bizde sağlık camiyası olarak yakından takip ettik bir nebze olsun orada yardıma muhtaç insanlarmıza destek olma adına hiç bir acıyı yaşayan kişi kadar anlayamaz..ateş düştüğü yeri yakıyor ne yazıkki.. ancak Allah bir daha kimseye böyle bir olay yaşatmasın...
yazılarından tanıdığım sevgili arkadaşım sevgiye de güç kuvvet vermesi sevdiklerinin huzur içinde yatmasını dua ile niyaz ederim
saygılarımla...
O gün, Urla'daydım. Haberi duyar duymaz İstanbul' da ki dostlarım, akrabalarım geldi aklıma. İnternetten tanıdığım ve çok sevdiğim dostuma : " Lütfen iyiyim de " diye bir sms gönderdim. Sonra öğrendim ki benim mesajım ile anlamışar ki sms hatları açık. Bütün ailesi ile bu yolla iletişimi sağlamışlar. Ülkem adına çok acı günlerdi.
Çok sonraları dostum, arkadaşım olmasından gurur duyduğum, Sevgi'nin yaşadığı derin acıyı öğrendim. Bir kez daha gurur duydum. Duruşuna, gücüne, varlığına saygım, daha bir çoğaldı. Yüreğimin en özel yerinde olacak... Her zaman...
Öykünüzün bu bölümü, kahramanları için olduğu kadar bizler için de özel bir bölüm oldu...Mekanları Cennet olsun...
Saygılarımla....
Eser Akpınar tarafından 4/16/2011 9:24:53 AM zamanında düzenlenmiştir.