Çokça...
Çok istedin. Aldın. Sevindin. Coştun. Kalıcı olacağını sandın geçici olduğunu unuttun. Üzerinden çok geçmedi ki sıkılmaya başladın. Sıkıldıkça da yerinde duramadın. Çok oldun.
Çok hırs yaptın. Geceler ile gündüzleri birbirine tamamladın. Yemedin. İçmedin. Hep bekledin. Beklemiş olduğun o gün geldi. Çok yıprandın.
Çok hopladın. Zıpladın. Durdun. Kemale ereceğini sandın. Bir arpa boyu yol alamadın. Sek sek oynamak istedin. Çizgilere basıp durdun. Sektin. Çok yoruldun.
Çok sevildin. Aynalara bakmadın. Çok seviyor olduklarını dillendiren dilleri bal ile aynı kefeye koydun. Gramı bir kenara bıraktın. Çok kırıldın.
Çok güçlüydün. Gücün her zaman arkanda olduğunu sandın. Gücün el verdiği sürece güçlendin. Damla sakızı gibiydin. Şişirildin. Patlatıldın. Çok gücüne gitti.
Çok fiyakalıydın. Çalım atıp durdun. Beşlik simitler yapıp durdun. Asılacak olan yer şehir içi hatları vapurlarıydı. Bilemedin. Her şey “Ne ayaksındı.” Anlamadın. Çok sarsıldın.
Çok eveledin geveledin. Dudakların çatladı. Dilin kurudu. Söz ise döndü. Dolaştı. Tam gediğine oturacak iken arap saçlarına takıldı. Çok duruldun.
Oysa…
Sessizlikti.
Sakinlikti.
Ve…
Yosun tutmuş olan duvarın üzerine çıkıp oturduk. Yaşanmışlar denizini seyre daldık. Kıyıya vuran her dalganın, ne anlama geldiğini bildik.
Gel git zamanını bekledik.
Yaşanmışlar denizinin çekildiği anda kumsalına yazılar yazdık.
Çocukçayım. Adamlığın gölgesinde kurduğum salıncakta sallanıyorum. Ama sen üflemesen de olur. Hem de çok iyi olur.
15/04/2011 İstanbul.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.