- 702 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SON TEBESSÜM
Yaşlı ayaklarını sürükleyerek ilerliyordu, durdu, çıkması gereken yokuşa baktı sonra dizlerine baktı belli o gücü kendinde bulamamıştı yolun kenarında duran bir taşın üzerine oturdu beklemeye başladı. Dalmıştı gözleri, bir noktaya odaklanmış öylece duruyordu. Birden bir tebessüm belirdi yanaklarında, nedeni ne idi acaba, ne idi yüzünü güldüren? Biraz sonra o tebessümün yerini yine bomboş bakan gözler aldı. Kalkmakla kalmamak arasında gidip geliyor, her defasında o kuvveti kendinde bulamıyor ve oturuyordu. Bu böyle bir müddet devam ettikten sonra olabildiğince gücünü topladı ve ayağa kalktı, ilk adımı attı ve ne olduğunu anlamadan yere yığılı verdi.
Gözlerini açtığında hastanedeydi. Etrafta beyaz elbiseli adamlar, kadınlar dolaşıyor bir şeyler söylüyorlardı birbirlerine. Ne olmuştu, neden buradaydı? Hiç bir şey hatırlamıyordu veya hatırlamak istemiyordu. Neden hatırlasın ki o günleri, o zor şartları, kıtlığı, susuzluğu, açlığı, ölümü neden hatırlasın? Sonra gözünün önüne o müthiş manzara geldi: binlerce insan akın akın geliyordu, Rumeli artık bizim değildi, orada Türk bayrağı dalgalanmıyordu artık. İnsanlar Anadolu’nun yolunu tutmuşlardı ve bunlardan biride kendisiydi. Ne zor olmuştu Rumeli’den ayrılış, sanki bir uzvu kopmuş gibi acı hissetmişti , hele arkada bıraktığı şehit arkadaşlarını düşündükçe kafayı yiyecek gibi oluyordu. En azında bir mezarları olsaydı, diyordu kendi kendine en azında bir mezarları olsaydı… Hiç gözünün önünden gitmeyen başka bir sahne daha vardı o anı her hatırladığında keşke keşke bende oracık da ölseydim diyordu. Bir anne kundaktaki çocuğunun cesede üzerine kapanmış hüngür hüngür ağlıyordu, kadının hıçkırıkları bütün kafileyi ağlatıyordu. Bağırıyordu kadın ‘memed memed memed’… çocuk altı aylık ya var ya yoktu ama o kadar zayıftı ki yeni doğan bir bebekten pek bir farkı yoktu. Kadın son kez baktı evladına ve ufacık bir mezarın içine kendi elleriyle bıraktı yavrusunu, gözünden yaş akmıyordu kurumuştu göz pınarları… Bunun gibi binlerce olay ve hepsi kafasının içinde dönüyordu, İstanbul’a geldikten sonra ki yaşadıklarını hatırladı sonra Süveyş’te ki yaşadıklarını hatırladı ve şimdi buradaydı bir hastane odasında kendini taşıyamayan ayaklarla birlikte.
Duvarda ki takvime baktı 15.8.1955. Sonra yine o taşın üzerin de ki tebessüm kapladı çehresini, doktor neye güldüğünü sorunca hiçbir cevap vermedi, veremezdi çünkü o çok sevdiği şehit arkadaşlarına kavuşmuştu… Selçuk ARSLAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.