- 507 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kurtuluşun Felsefesi 44
44] Yeni, yapıdan çıkıp; yeni yapıdan, şekillenmiştir. Birden travma yaratır denli, soğuk bardağa kaynar su koyuşun etkisi ile şok bir hareket değildir bu olanlar. Bu, söylemden de halkın bütünü yeniliğe mütemayildir anlamı çıkarılmamalıdır.
Ama halk da bunları hiç bilinmiyordu, yapı hazır değildi, birden ortaya çıktı demek de, hiç tarih bilmemektir. Gelişi güzel konuşmaktır. Eğer böyle bir tarihi süreç olmasa, halkın yatkınlığı, halkın bilir ve duyar oluşu olmasa idi, bu girişimin her türden teşebbüsleri, tamamen başarısız olurdu. Devrimler konjonktür Dünyasında zamanın geçmekte oluşuyla ve halkın bunlara biraz biraz aşina oluşuyla, durum tersine olmuştur.
Atatürk devrimleri olarak bildiğimiz, bir yığın yenileşme ve modernizasyon hareketleri olup da geçmişten günümüze gelirken, eski yapının içinde hazırlıkları, girişimleri olan, yenilikler şunlardır:
1- Hukuk; Tanzimat döneminin, en önemli güncel icabı hallin hararetle tartışılan meselesidir.
2-Yine ha keza tevhidi tedrisat kanunu 2. Mahmut’un bilinen ıslahat hareketlerindendir.
3-18 yüzyılın merkantilist tutumunun bir yansıması olan yerli malı kullanımı, 3. Selim’den günümüze doğru Cumhuriyet yasalarına, mazide kalan bir anının göndermesidir.
4-Atatürk’ün kılık kıyafet devrimleri daha üzerlerinde, 3. Selim ve 2. Mahmut’un imzalarını soldurtmamıştır.
5-Alfabe değişikliği Abdülmecid’in tasarılarındandır. Kurtuluş savaşı muzafferine, suçmuş gibi travma yapma isnadı edenlere göre, acaba bir ’travma’ daha o zaman Sultan Abdülmecit tarafından da mı başlatılmak istenmişti? Oysa Arap alfabesi kullanmadan öncede bu ulusun bir alfabesi vardı. O alfabe terk edilirken, Arap alfabesi alınırken, benzer travma yaşanmamış mıydı? Daha niceleri.
6- Ölçü ve zaman birimlerinde yenileşmeler de hep Osmanlıdan beri bir türlü oturtulamayan hareketlerdendi.
7- Cumhuriyet rejimi ise, Osmanlı’nın1876 ve 1908 hareketleri ile meşrutiyetle yeni REJİM ARAMA ve yeni rejimi oturma isteyiş çabalarıdır. 23 Nisan 1920 de kurulacak ’bağımsız meclisin’ Pek çok bakımdan benzeri olan bir MECLİS, 1876 ve 1908’de birinci ve ikinci meşrutiyetin ilanları ile zaten halkın bilip aşınası olduğu bir sistemdi.
Yani Atatürk’ün yaptığı devrimler gökte zembille inen bir durumun ikamesi değildir. Bazı zındık ve yobaz takımcı tefehhürlerin, Atatürk devrimlerini birden bire, bir günde ansızın mantar gibi ortaya çıkmış, halkımızın geçmişle bağını koparan travma olmuştur demesi tarihin bir tokadıdır. Acınası bir akıl tutulmasıdır. Bunlar Atatürk’ün kendisini somutladığı hallerdir.
Bir devrim birikmelerini yapmadan, olgunlaşmadan, hele bizdeki gibi alabildiğine geciktirilmeden gerektirilemezdi. Bu tarihin nesnel ve zorunlu bir yasasıdır. Siz sanayi toplumunu oluşturmadan sanayi toplumunun bir yaşantılaşma yansıması olan grev, boykot, lokavt gibi demokratik hakları devrim diye ortaya koyamazdınız! Devrimler beraberinde sosyal açılmalarıda gerektirecekti elbet.
Travma öncesinde; Halkın ne kadarısı Osmanlıca okuryazar olaraktan geçmişten geleceğe kültür aktarımını okuyor ve biliyordu? Ne kadarı okuryazardı? Üstelik Osmanlının kullandığı dil ve kültürünü aktardığı bilim sanat dili başka idi, halkın kültür aktarım dili başka idi. Bu yüzden Osmanlıda bir divan edebiyatı ve bir halk edebiyatı gelişmemiş miydi?
Okuma yazma olmadığı için halkın bir mektubu dahi okutmak için köy köy, kent kent gezer olduğunu ve ’Al kavuğu düdüğüm, sen oku’ denişle söyleşilen halk hikâyelerini ne çabukta unutuveriyoruz. Hele hele kadınlarımızın okuryazarlığı neydi! De Arapça ile vedalaşınca travma oldu? Da şimdi özellikle kadınlarımız, bu travmanın kalıntısı olan rahatsızlıkları güya haykırır olmaktalar!
Asıl travma, kadınların okuryazar olmasıyla toplumda statü kazanmalarıyla, toplumda yükümlülük üslenip, erkeğe bağımlılığının azalması ile yaşanmıştır! Bunu açıkca diyemeyen Mecelle kanunu yerine, uygarca olan kadın erkek ilişkisinin, oturmasını kabul edemeyen sarıklı cehalet, birçok kof anlayışılarını, kendi travmasını ve siyasi erk hırsını başka noktaya transfer edişleriyle, dikkati men yaratmaları söz konusudur. Aslın mihenklerden birisi de, Arap kültür emperyalizmi boyundurukçu egemenlik kurmuş olan menfaar saklaşırlarıdır.
Ki Arapçayı, Allah’ça imiş çesine bizlere zımnen ve anlamca, görselce algılaştırırlar. Kutsal isim sevabı ile Arap coğrafyasının yer adını dahi, Merve, Sefa gibi tanımlar kendisine kutsal isim diye yutturulmuş. Yine Arab’ın, taş dediği Haceri kutsal isim diye takınır dururuz.
Oysa bu sözcükler İslamdan önceden beridir putperest Arapların kullandığı isimlerdi. Asıl düşünememe anlayamama travması ve bunun korkulan akılcı sorgulaşılamaması böyle yaratılmıştır! İşte bunlardan bu bilmezliklerden kopuşun hezimetini açıkça diyemeyen cüppeli cehalet, halkın uyanışına travma ve ansızın gelen devrim, derler.
O günlerde kadın nüfusun binde dördü okuryazardır. 17 Milyon nüfusun yaklaşık 8 500 00 in kadın olduğu var sayılırsa. Bunun 34 000 i okuryazardır. Yani 8 466 000 kişiye okuryazar olmayaraktan da alfabe değiştirildi diyerekten travma geçirtilmişti! Bu söylem, akıl alır bir zındıklık değildir.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.