- 1405 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TATLI BİR RASTLANTI…
O benimle her rastladığında sevgi ve sevdanın ince eleklerinden laflar ederdik.Yine o tarz sohbetimizi yaptığımız bir akşam vaktiydi.
Baharın yaza meylettiği günlerin tatlı rehaveti, içimizde dengesiz düşüncelere de ilham olmuyor değildi…Rüzgarın serince estiği bahçede yani filiz vermiş ağaçların tatlı uğultulu sesleri içimde bir terennüm gibiydi…O sevgili dost, her zaman gibi uğradığı bahçede çimen, çemen adına şeyler görmek ya da toplamak için uğramış olmalıydı.Onu gördüğüm an vaziyet alıp, duyacağı tonda on an içimden geçen cümleyi hemen söyledim.
-Elif ile Mim’im demiyle hem-dem olma arzum sevgi çiçeklerimin rengini nara çevirdi…Keyifsiz bir bakışla, bana doğru döndüğü an, nerden aklıma geldiyse şu şarkı sözünü de ekledim..
-akşam oldu hüzünlendim ben yine
hasret kaldım gözlerinin rengine..
O ise aynı ruh halinde olduğunu şöyle belirtti.
-hüzün akşamdan mıdır ki..Benden de varda..
Nedenini sormama fırsat vermeden
-nedenini bilmiyorum; dedi..
Ben:
-Akşamdandır. Sende varsa dağıtalım o zaman, dedim.
O:
-En iyisi suçu akşama atmak galiba, dedi…
-Yok yok diye cevap verip, şu cümleleri de ilave ettim.
-İnsanın içine kül rengi tonlarda sıkıntılar serpişmiş gibi bazı haller olur ya. Ha işte ondan akşamın karasına benzediğinden belki de içimiz sıkılır. Oysa düşünsene cici, kibar ellerin; engin ufuklar kadar sıcak bakış gözlerin; kaç kelâmı iyilikle söylemiş dudakların, o dediğin rengi veya duman rengini kabul etmezler ki… Oysa içinin ve gönlünün seni sevdiğimi söylediğim rengi daha bir başka renk...İşte o renk yavaş yavaş dediğin rengin önüne geçecek, hatta geçti bile…
Seni seven bir yüreğin bazen ve bazen bir, seni hayal ettiğini düşünebiliyor musun?
Ketumdur; diyeceğim bir hissin, aslında yüreğinden sağılan duygu olduğunu bilmiyor muyum ki?
Bu da nerden çıktı, desen de seni sevmek ayrıcalığı yüreğimin dilime muştusu değil midir ki?
Dünya hali, olacak olmuşların, olmayacak ihtimallerle seni sıkmışlığı gelen baharın mahmuri haletidir de… Şimdi gelsin çay, gitsin kahve şöyle bir irkil ve toparlan. Yüreğindeki bir sevgi varlığını yokla ve tatlı bir tebessümü yaşat çok yakışan dudaklarına...
Sonra da seni sevdiğini söyleyen bu mecnuna, sen de aynı lafzı kullan ve de ki:
Cümlemi dikkatle dinlerken o cümle bittiği an dedi ki:
-Evet, seni sevmemek mümkün mü? Deli fişek
-Eee.. sevgin söylediğin deli fişek yürekli, bu âdemoğlu seni, hislerini alıp da pembe bir renk tonunda boyayarak demez mi sana…
O yine bir alıntıyla cevap verdi..
-kıyısı olmayan cümleler kur bana...
…
üşüyen mevsimler de aklımı toparlarken içimi-dışımı yoklamak, sakladıklarımın gizemli kutularını açıp korkularımın silahını kuşanmak yıkıcı bir yalnızlık depremi gibi. sonbahar, arsız bir sevgili gibi kollarını dolayınca kalemime; hüznümü soranlara “bir şeyim yok, iyiyim!” diyorum... Oysa benim bir şeyim var! Dilimin ucunu dokundurduğum kutsal sözlerle sadece seni kandırabiliyorum. Hâlbuki çalımlı laflarla hayat kurgulayan acemi yazarlar gibi ağlıyorum içime. sonra aynalar, yalanı yakalanmış vicdan kadar mahcup ediyor beni.
Aynı anda benim aklımdan şu dizeler geçiyordu.
Ey gözleri efsun, siması şirin
Kaç zaman, sevdamı paylayan güzel…
Kanat çal kalbime, gel sevgice sin
Gönlümü divane eyleyen güzel…
Ey bakarken gözleri gülümseyen sen
Bir gülüş zor mudur ? şöyle bir gülsen
Sana sevgi benden gelsin denizden
Gönül köşklerimde yaylayan güzel…
O devam etti.
-oysa ben, yakamı ellerinden kurtardığım sevgili bilirdim eylül’ü. zaman aralıklarında tütün sarılmış şiirlerimi tozu dumana katarak koşturduğum, okuttuğum yârim bilirdim. büyük saçmalıklarına aldırmadığım umursamazlığım, kuşları fark edip yabancı bilmeden herkesi sevebildiğim çocukluğum bilirdim. şimdi içim de sana karşı sonsuz bir küslük var!
Ben onun yazdıklarını tefsir ederce cevap vermeye koyuldum. Cümleler ard arda kalemimden dökülüyordu. Neyi nasıl ifade ettiğimin farkında olmakla beraber bazen anlamadığı da olmaya bilirdi de.Hoş anlamadığı yri sormak fırsatı vardı.Devam ettim.
-Bu hal içinde iken o orada, ben burada yazmışız birbirimizden habersiz… Karşılaştırınca fark ettiğim, ikimizin de kalemlerle dostluğunun sevgi resimleri çizecek kadar çok olduğuydu dediği çalımlı laflarla hayat kurgulayan acemi yazarlardan mıydım? Bilmem ama aynalara tutsak olacak kadar zamanı tınmayanlardan olmadığımı, çok ayan beyan biliyor olmalıydı.
Elbette bir testere gibi geçen zamanın içindeki sevgi nüvelerini okşayıp irdelediğimin farkında idim de levki zamanın tezat geçmeyeceği hangi nesne veya varlık yoktu ki o zaman bunu karamsarlıkla değil doğal bir halin tecellisi gibi görüp hissetmek daha bir iç dünyası aydınlığına yanacak lambalık olmaz mıydı biliyorduk ki bir ışık huzmesinin bir ucunda o bir ucunda ben olmakla birlikte o huzmenin merkezi değildik ama o merkeze bağlı olduğumuzun da çok farkında idik.
O devam etti:
-üşüyen mevsimler de aklımı toparlarken içimi-dışımı yoklamak sakladıklarımın gizemli kutularını açıp korkularımın silahını kuşanmak yıkıcı bir yalnızlık depremi gibi sonbahar arsız bir sevgili gibi kollarını dolayınca kalemime; hüznümü soranlara “bir şeyim yok iyiyim!” diyorum oysa benim bir şeyim var! dilimin ucunu dokundurduğum kutsal sözlerle sadece seni kandırabiliyorum hâlbuki..
Ben bir yine laf yetiştirme arzusuyla yazdıklarıma devam edecekken
-Gülümseyemiyorum, dedi.
-Bana baktığını düşün şu an… Seni sevmek ne güzel bir haz… Senle olmak, sevginle dolmak, ama öyle ama böyle, dedim…
Hiç düşünmeden yazdığı cevap şöyleydi:
- çok teşekkür ederim. sen yaslamak istediğim dağ gibisin..Güvenli, huzurlu...
Dedim ki:
- eyvallah, seni sevmek ne güzel. Yüreğim boşuna dürtüklememiş hislerimi…
Öylece sustuk ikimizde. Ne yalan söyleyeyim benim içimdeki gri bulutlar çoktan kaybolmuştu. Ona da sormalıydım şimdi, daha rahat mısın diye?
Ve sordum..
-Evet,dedi…Gülümsedi…Kocaman bir deste gül göndererek, teşekkür ettiğini de açıkça belirtti.
Ah.. ah.. işte sevgi...işte dostluk,işte paylaşım…Gerisi başka ne ola ki…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.