- 2073 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Güldür Be Kız Canım Acıyor
Selamlar, pardon pardon merhaba dost. Sen en çok merhabayı seversin,
Merhaba’ nın anlamını senden öğrenmiştim. İtiraf etmeliyim ki, sen söyleyene kadar
Merhaba’ yı sıradan bir selamlaşma olarak bilirdim. Oysa merhaba’ nın anlamı “ benden sana zarar gelmez” imiş, ne demiş HZ. Ali “bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” demiş,
Bana bir kelime anlamı öğrettiğin için mektup’umun başında teşekkür ederim…
Şimdi bir şey diyeceğim “ ben sana demedim mi” diyerek güleceksin, ama olsun ben zaten hep gülmeni istedim senin, dalga geçiyorsun diye kızmam yani.evlilik hakikaten kopartıyormuş bazı bağları,Seni son zamanlarda kalemim’ e alamadığım için kusuruma bakma.herkesten her şeyden gizli gizli mektup yazamadığım içinde gönül koyma, sen bilirsin ki hep aklımda ve yüreğimdesin. Nereden başlamalıyım anlatmaya, bilmiyorum…ama sen hep derdinki “yüreğinin götürdüğü yere git” bende şimdi yüreğimin aktığı yerlerden yazayım.
Önce senin bana kurduğun cümleleri yad etmek istiyorum…
Seninle ilk tanışmamız “kellik” dönemlerime denk gelmişti hatırladın mı?
Ben sana “kellik” ten yandıkça, ben kendimi iyi hissedeyim diye sen hep bu halin çok karizma bence hiç hayıflanma derdin.
Senin bazen dayanılması güç ağrıların olurdu, cam dan kemiklerin sızlardı.
Ben, ağrılarını unut diye türlü şaklabanlıklar yapıp güldürürdüm seni,
Sende kaşlarını çatıp “güldürme be çocuk,canım acıyor” derdin.
İlk msn konuşmamızı hatırlıyor musun? Nasılda suskunduk ikimizde.
Peki ya ilk karşılıklı kamera açtığımız günü hatırlıyor musun?
Sen bana tatlı bir gülücük atmıştın, bende sana gülmüştüm,
Yazışmadan gülüştük, sonra sen bana her zamanki gibi iltifatlar etmiştin,
“gözlerin ne kadar güzel gülüyor” demiştin, sonra yine basmıştık kahkahayı ve sen yine
“güldürme be çocuk canım acıyor” demiştin, sonra ortalığı garip bir hüzün sarmıştı
beş saniye önce attığımız kahkahaları hiç sayarak.
Şimdi yine garip bir hüzün var odadan içeriye sızan, GÜLDÜR BE KIZ CANIM ACIYOR diyorum usulca sana hisset….
Sana herkesten her şeyden gizli gizli yazdığım son mektup dan sonra hayatımda değişiklikler oldu, mesela evlendim. Eşimle tanıştığımız dönemi sana yazmıştım, biliyorsun zaten.
Hızlı başlayan bir tanışma ve nikah masasında son bulan bir birliktelik, allah’ tan tek temennim mutlu etmek ve mutlu olmak evlilik kurumunda, doğrusunu istersen pekte alışabildim sayılmaz evliliğe, arada bocalıyorum ama eşim sağolsun hatırlatıyor.
Biraz garip bir döneme geldi evliliğimiz, nikah günümüzde hüznü’ de tattık sevinci’ de.
Sen demez miydin, “ dostun en güzeli sır tutabilendir” diye. Suçum dostun sırrını içime fazla hapsetmek oldu, ama olsun benim tek idealim hakiki sır küpü olmak sende biliyorsun.
Herkes senin gibi takmamazlık yapabilecek kadar güçlü değil, bedensel engelini.
Sahi bedensel engel dedimde aklıma bu konudaki konuşmalarımız geldi.
Hernekadar güçlü olsanda bazen senide üzüyordu toplumun engelliler üzerinde ki tutumu,
Kızıyordun topluma! Kızmakta haklıydın, çünkü seni tanımıyorlardı, belki tanısalar
Bu tutum değişecekti zaten. Sen engelliydin, yatmak zorunda kalsanda gün boyu, boyun olsada benim boyum yarısı kadar, benden bile güçlüydün yinede. Engelliydin ama şiir yazabiliyordun, duyguların ENGELLİ değildi, zaten önemli olan buydu ve sen bunu en güzel şekilde başarıyordun….peki, peki ya başaramayanlar? Benim bunu başaramamış bir arkadaşım var.ona hep seni anlattım, senin yaşam öykünden alıntılar yapıp bir tabağa doldurup koydum önüne, ama yinede başaramadı. Sen hep derdinki, “ne yürek ne sözler anlatabilir bazen bazı şeyleri tatlı dille” evet sen haklısın, çoğu zaman dertleşme sırasında
Ona yardımcı olmak istedikçe ben, o tersledi. Terslemesi ve yüzündeki o acı ifade çok iyi
Anlatıyordu içinde kopan o hain fırtınaları.
Neyse bu konu’da derinlere dalmayalım biz yinede.
Oralara bazı duyumlar geldimi bilmiyorum, Gelmediysede ben sana yazıyorum…
Biz seninle sanaldan tanıştık, tanıştık dedimde biraz o günleri yad etmek istiyorum.
Amerika’ Da M.D Anderson hastanesinde ilk günlerimdi. Koridorlarda gezinirken,
Birden filiz AKIN’ ı gördüm. Ne kadar zarif bir kadındı biliyorsun, onunda saçları dökülmüştü, hatta kirpikleri bile, ama yinede çok zarif ‘ di. Yanına gittim,
Bir iki satır muhabbet ettik, muhabbet sırasında elini çantasına attı ve senin E-mailini verdi bana, HİLAL ile tanış dedi. Bende sana bir E-mail attım, birkaç E-mail sonrasında msn lerimizi verdik birbirimize. Seni tanıma hikayem böyle başlamıştı….ne güzel bir tanışma hikayesi bu.
Bak yine gevezeliğim tuttu ve konudan konuya atladım, ama eleştirmez ve hayıflanmazsın biliyorum…çünkü yüreğimin aktığı yerlerden yazıyorum,tıpkı senin istediğin gibi.
Oralara bazı duyumlar geldimi bilmiyorum, ama gelmediyse’ de ben sana yazıyorum demiştim Ve o satırlara geri dönüyorum…
Bilirsin ben laptop kullanıyorum, arkadaşların bazıları kamera açmamı istedi,
Genelde dışarıda olduğum ve kamera denilen aygıtı yirmi dört saat yanımda taşıyamadığım gibide pekte sevmem buda açık ve net ki sen biliyorsun zaten.
Bir dönem bakkal rüstem amca grip di ve bir hafta kadar onun bakkalına bakmıştım, bunuda
Birkaç eşe dosta duyurmuştum. Bakkal rüstem amcayı tanırsın zaten çok anlatmıştım sana,
Çocukluğumun adamıdır o. Bakkalına bakmak banada büyük değişiklik katmıştı bir hafta boyunca, zevkli bir işti. Gecenin saat üçünde yatağımdan kalkıp dert dinlediğim bazı arkadaşlar, beyinlerinde bozuk düşünceler sebebiyle sağa sola “cumali üni mezunuyum diyor ama aslında bakkal” diye cömertçe sözler sarf etmişler. Bakkal oluşum, sanıyorum ki bir hafta rüstem amcanın bakkalına bakmam dan kaynaklanıyor, yok hayır kaynaklanmıyorsa bunu neden bellegelemediler diye düşünmeden edemedim ilk duyduğumda. Bilirsin,
Ben bazı şeyleri dalgaya vururum, yine öyle yapıyorum Ben bakkal değilim, manavım diyorum….ve tezgahımda şeker gibi tatlı şeftali var, eğer ekşi muhabbet gibi surat düşüren
Limon aranıyorsa, lütfen başka tezgalarda arayınız diyorum umursamaz tavrımla.
Bu arada telefon açıp abi aşık oldum, nasıl diyeceğim bilmiyorum diyen arkadaşıma,
Sevgi yüce bir duygudur,bunu söylemekten asla çekinme diyen ben…aynı arkadaşın
Nikah günümde telefonuma attığı mesajla irkildim, “ senin çocuğun olmayacak, senin gördüğün tedaviyi görenlerin çocuğu olmuyormuş” diye bir cümle hatırımda kalan ve asla unutmayacağım bir cümle, ki sen bilirsin beni bana küfür etseler ben unutan bir tipim…hilal cim, oralara belki bu duyumda gelmemiştir, ama ben sana yazayım… gördüğün tedavi diye bahsedilen tedavi “radyoterapi” ve “kemoterapi”
Nikahıma davet etmediğim için hırs alamayıp, yazılan cümlenin ucu sadece bana değil aynı zamanda eşimede dokunuyor. Biraz can yakmak için belden aşağı vurdu arkadaşım,
Ama ben onun cehaletine veriyorum ve iyiki davet etmemişim nihaka diyorum ve iyiki bayramın ikinci günü beni aramamış ve kararlaştırdığımız şekilde ankarada görüşememişiz diyorum….yoksa, eşimide utanmadan ağza alabilirdi bu bir dönem çok sevdiğim kardeşim.ne derdi acaba?cumali nin eşi düzgün bulaşık yıkayamıyor diyebilirdi örneğin. Bu arada bir altı ay, bir sene kadar çocuk düşünmüyoruz eşimle, hani iki ay sonra cumalinin çocuğu olmuyormuş diye duyum alırsan aldanma. “radyoterapi” ve “kemoterapi” görenlerin çocuğu olmaz diye bir şey yok sende bilirsin engelli ama bilgin dostum hilal, sadece ilacı vücut’ tan atana kadar çocuk yapılması önerilmez. He birde, sürekli telefonlar geliyor…senin için falanca şunu demiş diye, bu telefonları açanlarada kızıyorum,banane kim ne derse desin neden bana yetiştiriyorsunki?
Herkes kendini ve kendi sebeplerini bilir. Gök yüzüne neden havai fişeği atmadığımı kim bilebilirki? Kimi der korkudan, kimi der atmayı bilmediğinden. Oysa ben biliyorumki ben kuşlar korkmasın diye havai fişeği atmıyorum, yani birilerinin bilip bilmeden yorum yapması çokta önemli değil. Kısacası dostum, hislerimi bazı insanlara karşı sünnet ettim. Kırılan cam kemiklerin değil sadece, bazen herkesi kırıp geçiriyor yaşanmışlıklar,
En en önemlisi kalp in başı kırıldımmı asla doğrulmuyor, benimki gibi. babam ben lisedeyken hayat dersi veren mini bir hikaye anlatmıştı bana,onu seninle kısa ve öz olarak paylaşmak istiyorum.
ressamın bir çırağı varmış;çırak bayağı ustalaşmış.
ustasına sormuş:
-ben ne zaman usta olacağım
usta cevap vermiş:
-bir resim çiz ve şehrin en işlek caddesine koy, yanınada not yaz "lütfen resimde beğenmediğiniz yerleri karalayınız" diye demiş.
ve çırak denileni yapmış, aradan bir hafta geçmiş resmi caddeden almış.
ustasına sormuş:
ya ustam çok üzüldüm, bak resmi kimse beğenmemiş, herkes karalamış demiş.ama niye?
usta cevap vermiş:
-şimdide aynı resmi tekrar yap, ve yanına "beğenmediğiniz yerleri lütfen düzeltiniz" diye not düşüp aynı caddeye koy, demiş.
çırak denileni yapmış. ve aradan yine bir hafta geçmiş, çırak cadden resmi almış bakmış hiç bir düzenleme, karalama yok.
ustasına sormuş:
-ustacım, ben geçen haftada bu resmin aynısını yaptım ama kimse beğenmedi ve beğenmediği için karaladı. ama şimdi düzeltin diye not yazdım,kimse birşey yapmamış, yani beğendilermi?
usta cevap vermiş:
-iş karalamaya gelince herkes karalar evlat,ama düzeltmeye gelince kimse yanaşmaz buda sana benden bir hayat dersi olsun. demiş.
Çok kafanı ağrıttım yine, ama yazdıkça rahatladığımı hissediyorum dostum.
Seni çok özlediğimi ve yanımda hep aradığımı bil.
Yüreğimde her daim olduğunu bil.
Sabahları her aynaya baktığımda saçlarımı taramak için,
Gözlerimin içini gördüğümde seni ve senli hatıraları yad ettiğimi bil.
Her mektup umun ekinde olduğu gibi, bu mektup dada sana duyduğum o sıcak sevgiyi yolluyorum, üzerine ört ve üşüme diye.
Cennet’ in kollarında, en güzel ve en rahat uyku senin olsun
RAHAT UYU,Kİ GÜLDÜR BE KIZ CANIM ACIMASIN.
Cumali efe
14/11/2007
YORUMLAR
çok güzeldi çok duygulandırdınız beni ve böyle arkadaşlar daima çıkar karşınıza insanın iyiliğinide isteyenler olur kötülüğünüde mesela benimde bi arkadaşım ben nişanlanınca selam bile vermez oldu ki hala konuşmaz benle
34gulumse22 tarafından 11/16/2007 12:50:14 AM zamanında düzenlenmiştir.