- 1630 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
SEVDANIN YOLLARINDA ASİ SEVDAMA (1)
O gün tren garına gayri ihtiyari gitmiştim. Yeni gelen trenden inenler, binenler, bekleyenler, oradan geçenler. Bu gün daha da kalabalıktı gar. Mevsim hiçbir mevsime benzemiyordu. Ne ilkbahar ne kış. Gün hiçbir güne benzemiyordu. Haftanın dışında bir gün. Sekizinci dokuzuncu gün gibi. İnsanlar başka bir âlem in, gezegenin insanları gibiydiler. Ta uzaklardaydı gözlerim. Birini arıyordum. Kaf dağına gitmiş sevgiliyi. O bir düşten bir rüyadan sonra geri gelmek için gitmişti. Ben onu beklemiştim bunca zamandır. Oysa kaf dağına giden sevgilinin tren garında ne işi olabilirdi. Zaman düz bir çizgide yoksa helezonlar şeklinde mi akıp gidiyordu. Biz zamanın neresinde idik. Vedalaşanlar el sallayanlar, sevdiklerini, yakınlarını gönderenler. Öylece hiçbir şey yapmadan, kımıldamadan duranlar. Sevinenler üzülenler. Kalabalık işte, karmaşa içinde bir düzen.
Dakikalar geçiyordu günlerin geçtiği gibi. Hiç kimsenin yüzü aradığım kişinin yüzüne benzemiyordu. Ne ben kimsenin umurundaydım ne kimseler benim umurumda. En çok ayrılanların meydanıydı bu yer, belki de bunun için buradaydım. İnsanlar karıncalar gibiydiler. Kimse kimsenin çantasına sarılmadığı gibi, tanıdığı da olmuyordu. Kadınlı erkekli kalabalığın içinde ta uzaklarda bir kadın gözüme ilişti. Kabarık elbiseleriyle dikkat çekiciydi. Elinde eski bir bavulu vardı.
Elbisesinin omuzları daha da kabarıktı. 19. y.y. toplumundan resimlerinden çıkıp gelmişti adeta. Gözleri kâh gök küf rengi bir çift göz, kâh siyah iri iki üzüm tanesi. Kaf dağından gelen bu kadın olmalıydı. O da birini arıyordu, bekliyordu belliydi. Günlerin mevsimlerin gelişi gibiydi, gelişi, boş değildi. Saçları bazen siyaha bazen sarıya çalıyordu. Sırlıydı. Boyu normal, ince bir kadındı. İnsanları yara yara geldi karşımda durdu. Göz göze geldik. Ya ben bu dünyaya ait değildim ya da o. Elimi uzattım, bekledi, tanıdı beni sanırım. Aslında beni kimse tanısın istemezdim. Bütün dertler, sıkıntılar bir anda eridi yok oldu. Gün doğmuştu. Aydınlandı her yer. Yanımdan geçen kedi ne kadar da güzelleşti birden. O kadar tatlı miyavlıyordu ki. İnsanlar sevimli hale geldiler. Herkesin çantasını taşımaya yardım edebilirdim. Bakışlarıyla duruşuyla çok şeyler anlatıyordu. Allahtan benden başka kimseler durumun farkında değildiler. Elbisesi eteği topuklarına kadardı, saçları gür uzunca beline sarkmıştı. Güzel dudaklarıyla tebessüm etti. Her şey güzeldi.
Ayakkabıları eskiydi ama. Uzun yoldan geldiği belliydi. Çiçek gibiydi parmakları. Ağzından şiir mısraları dökülüyordu.
Yeniden gel yeniden gel diyerek başladı mısralarına
Ne olursan ol gel diyordu.
Penceremin perdelerini açmalıyım artık
Kim bilir yağmur yağıyordur
Sen le başlarım bu şiire cümleme
Kahvemi alıp oturmalıyım masama
Bahçemden bir gül almalıyım
Çiğ yağmış olmalı üstüne
Sonra gözlerim kan çanağına dönmeli
Sensizliğin kaçıncı ayına ağlamalıyım
Yine yenik düşmeliyim sana
Yine yumruklamalıyım duvarları
Gözyaşlarım yine değmeli kâğıda
Hıçkırmalı bu yürek
Geç kalınmış sevgine ağlamalı
Seni şu küçük avuçlarımda
Tutamadığıma ağlamalı
Sana sıkıca sarılmalıydım
Bırakmamalıydım seni
Gel sevdam
Yükle sırtıma dertlerini
Yinede gel
Bu mısraları bu güzel kadının dilinden duyunca, insan olduğumun farkına vardım. Bu aşk içerikli cümleler ona beni bağladı bir an. Anladım ki Kaf dağından gelen, gelmesini beklediğim tatlı varlık buydu.
Seni hatırladığımda, unutmadım ki hiç, o düşle gerçek arasında ki gözlerini duruşunu. Seni anladığımda mevsimler bahar olurdu. Badem çiçekleri dökülürdü. İçim üşürdü. Nisan yağmurları ıslatırdı ruhumu. Güneş gönlümün tepelerine doğarken ney sesi gibiydin. Sakin dinlendirici. Umut oldun heyecan oldun beni gençleştiren. Zaten yaşlı değilim ki. Sonra gittin gelemedim kendime. Göz göz oldun tabiatta, eşyaya karıştın, mevsimlere dönüştün. Buğday başaklarında yedi veren oldun. Kış geldi kar oldun yağdın, bahar geldi çiçeklerde açtın. Yaz oldun yaktın kavurdun. Seni seyrettim. O masum halini tatlı halini. Tatlı bir anı oldun gözümde, herkeslerde seni gördüm. Her insanda senden bir parça gördüm. Her kadının saçlarına yüzüne yanaklarına karıştın. Bir zar gibi soyuldu ruhum. Latif bir şeydim ben artık. Sende öyle.
Badem ağaçlarının çiçek açışında seyrettim seni sevdam, Sana ilk düşlerimde rastlamıştım. Dağların zirvesine saatlerce tırmandım. Senin için, seni bulmak için. Kendim için. Düştüm ben, çıktığım dağların zirvelerinden inerken dizlerimin üstüne düştüm, dikenlerin içine düştüm. Dizlerim kan, ellerim kan, avuçlarım kan içinde kaldı. Dirseklerim kan içinde seni bekledim sana baktım. Kan içinde kalan avuçlarımla sevdamı nasıl tutardım. Nasıl avuçlarımın içine alırdım. Uçurumlardan yuvarlandım.
Yuvarlandım kucağına düştüm. Asi bir kızdın asi bir kadın oldun. Olgun. Başka çaresi yoktu, zamanı elimize alamadık. Zamana sözümüz geçmedi. Yanacağız dedin, yandık. Çaresiz kaldık. İstemezdim senden ayrılmayı. Kendi ellerimle uzak diyarlara yolladım. Elindeki bavulunda ikimizin umudu aşkı var unutma. Birazdan seni kendi diyarlarıma götüreceğim. Seni ilk gördüğüm, gördüğümü sandığım dağların zirvelerine, ovaların enginine alıp gideceğim. İşte bundan yanıyor kalbim. Cayır cayır. Senle sensizim.
Seninle yaşadım seninle doldum taştım. Adını andım kaç kez. Adın virdi zebanım oldu dilimde. Seni çektim tespihim de. Ne sarhoşluk veren meyhaneler, ne ibadet yapılan ibadethaneler ne cem evleri. Herkes rabbini zikrederken ben seni zikrettim. Bu aşk sarhoş luğun da. O masum temiz duygularını hatırladım. Samimi, dürüst, sana tekrar uyanmak isterim. Gül bahçelerinden geçerek orkide çiçeklerine ulaştım. Elimde orkide çiçekleri ile selamlıyorum seni. Birlikteyken de, yan yana olduğumuzda bile ben sana hasretim.
İnsan daha ne ister ki, seni buldum ya, sen aşktın sen sevgiydin sen fedakârlıktın. Bakma öyle yüzüme durgun, kırgın. O güzel serin gözlerin, deniz dalgası saçların, şifalı ellerin, çiçekleri tutan parmakların. Beni alıp gidiyor. Uzun süre güzel parmaklarına daldım. Bu parmaklar yemeklerin en güzelini yapar. Okşar anne şefkati gibi, sevgili gibi.
Asi bir tay gibiydin, uçarak mı gelmiştin düşlerime. Ben ardın sıra yayan yapıldak kalıyordum, kan ter içinde sana ulaşmak için. Kimseler yoktu ikimizden başka bu zirvede, başkaları bu zirveye tırmanmayı göze alamazlar, biliyorum sende farkındasın.
Biliyorsun şair değilim, şair olmayı sana şiirler yazmayı ne kadar isterdim. Ama yazıyorum işte, sen olsan bu şiiri böyle yazardın diye. Senin ağzından çıktı bu mısralar. Ben im şiirim oldular. Senin şiirlerinle, şiirlerinde yaşayacağım. Yaşama sevincimi artıran bu mısralar kutsal metinlerim oldular.
Adı bu şiir olsun
Birkaç cümleyle başlamak
İstiyorum sensizliğe
Sen ve de… Sen
Bir şiir yazayım diyorum bu gece
Her kafiye senin isminle bitmeli
Her mısra yı senin gözlerinle
Süslemeliyim sevdam aşkım
Her kelime sözlerinle başlamalı
Noktalar bırakmalı şiire
Sonu işaret hiç olmamalı
Gözlerinle başlamalı
Dudaklarında bitmeli bu şiir
Baştan ayağa bu şiir sen olmalı
Sevdam…
Bilsen sensizliğimi, bilsen seni arayışımı, bilsen senin için sokak sokak gezdiğimi. Dilimde sana ait şiirlerle bir dilenci gibi zamanı erittiğimi. Bilsen sevdam, acı bana.
YORUMLAR
hımmmmmm okudum anladığımı anlamaya çalışaraktan algılamaya çalışaraktan sanki binbirgece masalı kitabından perili,büyülü bir hikayeydi vede sanki siz uykuda düşte idiniz sanki rüyanızı anlatır gibiydiniz benim izlemimde araya kattığınız şiir mısralarınızda güzeldi.
Ümid Harun
hayat hicrandan, gurbetten, özlemden başka nedir.
acılar bittiktikten sonra sevinçlere dönüşmüyormu değerli yazar.
zahmetinize teşekkürler.
...