Yaşamın Kıyısında.. ( I )
İşin yoğunluğunu atlatıp bu günü de akşamı etmişti. Etmişti de bir de köprü trafiği belası vardı karşısında dağ gibi. Eve gidip kendi sessizliğine dalma hayali ile bastı gaza. Sanki şehrin gürültüsüne nazire edercesine, nazlı nazlı yağmur çiseliyordu sigaranın dumanı çıksın diye araladığı camdan ıslak saçlarıyla bir baş uzandı;
- abiii al bir gül hayrına bee, sevdiceğine verirsin be abeii
- alayım almasına da karakız sevdiğim yok ki.
- olsun bey abi bak maşallahın var aslanlaar gibisin sana bulunur elbet bir güzel gacı beee
- ver bakalım seni mi kıracağız menekşe gözlü esmer güzeli
İki tane beyaz gül aldı, gözlerindeki hüznü saklayarak yan koltuğun üstüne koydu, oysa neler saklıydı o güllerin renginde bir an geçmişe gittiyse de çalan bir korna sesi ile irkilip zihninin derinlerine itti her zaman yaptığı gibi.
Köprüyü geçip evin otoparkına girince, kendini, arena da aslanları yenip yaşama yeniden tutunan gladyatör gibi hissetti. Kapıyı aceleyle açtı ve mutfağa bir gözatıp hemen duşa girecekti, eğer hemen girmese bir daha Kaddafi’nin ordusu gelse üstüne yerinden kıpırdatamazdı. Sofra kurulmuştu, haftada üç gün ev işlerine gelen Fatma hanım mercimek çorbası, biber dolması , yanına bir de salata koyup hazır bırakıp gitmişti al bunları zıkkımlan der gibi. Bazen abi ne anlarsın dışarıdaki o meymenetsiz yemekleri yemekten anlamıyorum diye de sitem ederdi. Hemen banyoya dedi kendi kendine yoksa çakılıp kalacağım burada. Ayna da yüzüne baktı bir süre, ince çizgiler çektiği acıların işareti olmalıydı da; sakalımdaki beyazlar neyin nesi diye içgeçirdi ..
Bornozuyla mutfağa girip aceleyle dolmaları yemek değil de yutar gibi midesine indirdi. Hoş iş yerinde de adı telaşe müdürüydü ya hiç öyle endazeyle yemek yemezdi hızlı yer kalkardı. Adabı muaşeretin canı cehenneme diye gülümsedi. Nasılsa haftasonuna gelmişti eşofmanlarını giyip bir duble de viski aldı, fared farjad in cd sini koydu dvd player a koltuğa yığılır gibi sert bir şekilde oturdu ışıkları da kısmıştı belki bunalım gibi gelebilir başkalarına ama ben karanlığı ve sessizliği seviyorum diye geçirdi aklından.
Çok hafif tonda çalan müzik ruhunu okşuyordu ki; ‘’bozaaaaciiiaaaaa’’ çığlıkları ve acı acı çalan bir korna sesi tırmaladı kulaklarını, kumanda ile sesi biraz daha yükseltti o zaman da ara sıra evin içine kadar dolan martıların sesini duyamayacaktı ama varsın olsundu.
Loş ışık, keman konçertosu ve alkolün hafifçe etkisini gösterdiği bir an da kapının çaldığını duydu. İçinden; hayırdır inşallah bu saatte ya hırsız gelir ya uğursuz diye gülümseyerek kapıya yöneldi. Kapıyı açtı, öylesine şaşkın bir hale bürünmüş olmalı ki;
-Hayırdır hortlak görmüş gibisin dedi.
-Yok dalmıştım bir an seni görünce şaşırdım
-Halime baksana lanet şemsiyeyi de almayı unutmuşum sudan çıkmış balığa döndüm saçımı da daha yeni boyatıp fön çektirmiştim oysa diyerek yüzüne yapışan saçlarını arkaya doğru atıp girdi içeriye, alışkın bir tavırla portmantoya ıslak kabanını asıp, karnım aç ne var yiyecek diye mutfağa koşarcasına girdi masadakileri görünce ohh be şanslıymışım sen silip süpürmeden yetişebildim dedi ve ocağı yaktım bunlar ısınıncaya kadar duş alıp geleyim. Senin şortların ve tişörtlerinden giysem olur mu deyip cevabı beklemeden yatak odasına gidip eline geçirdiği ilk giysilerle banyoya gitti.
Aradan geçen 6 ay süresince tek kelime bile etmeden, sanki hiçbir şey yokmuş gibi gelip yeniden hayatımı altüst etmek zaten O’na özgü bir durum diye düşündü. Oysa giderken ben gidiyorum canım İzmir varken, İstanbul’a dönmem bir daha demişti. Isınan yiyecekleri servis ederken üzerinde tulum gibi duran şort ve dizlerine kadar inen tişörtle girdi mutfağa, şuursuzca yemeklere saldırırken, şöyle bir gözucuyla bakıp,
- kilo mu aldın sen bakiim ha dedi bütün şirinliğiyle gülümseyerek.
- aldıysam aldım asıl sen o kocaman biryerlerini nasıl eriteceksin onu düşün dedim. Kış boyu tıkınırsınız bahar gelince de selülitleri eritmek için fitness center larda telef olursunuz
- hadi ordan soytarı sen kendine bak dedi son dolmayı yerken. Bu ortak yanımızdı adabıyla yemek yemek bize göre değildi.
- içecek neyin var
- viski olabilir mi, eğer beğenmezsen zıkkımın kökü de fena değil ..
- biliyor musun dedi gözleri uzaklara dalmış bir halde; en çok da bu patavatsız halini özlüyorum.
- dinime küfreden bari müslüman olsa, benden daha densiz daha patavatsız biri varsa o da sensin dedim gülümseyerek.
- yokluğumda dilin epey uzamış soda hangi cehennem de ben bunu sodasız içemem ki diyerek gitti soda aldı geldi yan koltuğa oturdu cdleri karıştırıp
kendi zevkine göre birşeyler bulup koydu. Sanki sabah kalkıp işe gidip akşam eve dönmüş gibi günlük şeylerden bahsettik. bir ara;
- yorgunluktan ölüyorum sen hiç oralı değilsin 5 köyün ağası gibi yayılmışsın koltuğa kalk koca adam dooğru yatağa diyerek uzattı sol elini. Hep sol elimle sağ elini tutarım demişti hatta geçirdiğim rahatsızlıkta da, elin elimdeymiş gibi avuçlarımı sıkmışım narkozdayken tırnaklarımın izi günlerce gitmedi annem neden yaptın bunu diye sordu, bu durumu bilen teyzem usulca gülümsedi diye anlatmıştı…
Sabah şiddetli bir başağrısıyla uyandım zaten oldukça geç uyumuştuk sağıma döndüm yatak boştu, duşa girmiştir nasılsa gelir şimdi dedim. Ama baktım orada da ses yok. Mutfağa, salona, balkona her yere baktım yoktu yine geldiği gibi sessizce gitmişti. Kurusun diye askıya astığı mor renkli fularını unutmuştu. aldım kokladım yüzüme kapattım hıçkırırken mırıldanıyordum; tam alışmışken sensizliğe neden yeniden beni nahkum edip gittin.. madem gidecektin neden geldin neden..
13/04/2011
YORUMLAR
Yokluğuna tam alışmışken, nereden çıktı şimdi "pat" diye gelmek!
Bir insanın psikolojisini alt üst etmek ne kadar kolay. Kendi gönlüne göre git, gel, git, gel...
Bence daha fazla taviz vermesin. Her seferde yaralanan kendisi olur :)
Güzel bir öyküydü. Kaleminize sağlık. Sevgi ve saygıyla
Bedevi_
Sayglarımla..