- 408 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
NOT DEFTERİMDEN
Serap’ın günlüğü - 1
Serap’ın günlüğü - 1
…zorlu bir gün geçiriyordu hem acıkmış hem direniyordu hiçbir renk hiçbir ses söz konu onu mutlu etmiyor aksine daralıyor sıkılıyor boğulacakmış gibi hissediyordu sancılar içinde başı karnı eli ayağı bir örümceğin ağlarına düşmüş gibi kıvranıyordu biraz hava diyordu biraz açık hava gökyüzü masmavi derin ferahlık serinlik ah çarpışarak savaşarak aydınlığa huzura rahatlamaya çıkmak istiyordu hayatın tüm sürprizlerini neredeyse kavramış hiç bir şey şaşırtmıyordu çevresinde onca ses kalabalığına rağmen hiçbiri kulağına zarif gelmiyor itibar edilen renk ve kokular olarak yansımıyordu gerçekten yaşıtlarının arasında kendini lüxs hissedebilirdi bilgi görgü olgunluk standartları ile arkadaşları arasındaki derin farkı görüyordu o kadar acı çekiyordu ki bazen gözyaşlarını tutamıyor hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordu bu kaba bu yontulmamış bu zalim kahredici insan yüzlerine sahteliklere riya ve karanlık niyetlilere karşı haykırmak onların her birini güneşe çarpmak istiyordu sık sık derin derin nefesler alarak açık havada yürümek özellikle sahilde gezinmek öyle hoşuna gidiyor ki keşke bunu yapabilecek içten sıcak samimi birkaç arkadaşı her zaman bulabilse dışarıda bolca temiz hava var ciğerlerini düşündü sanki o kadar az hava var ki nefessiz kalıp yığılacağını hissediyordu her seferinde manevi koruyucu kollayıcı bir elin kendisini tuttuğunu düşünmeden de edemiyor bu İstanbul bu şehirde doğmuş büyümüş olmasına rağmen yetmiyordu tüm güzelliklerin mavi yeşil kokulu harika cennet misali öyle bir şehir tablosu içinde bulunuyor ki ah şu astım olarak bilinen rahatsızlık gelip kendisine çatmamış olsaydı dünyanın en mesut insanı sayacaktı işte bu noktada ilahi sırra güveniyordu sabrının isyansız ve itirazsız karşılığını elbette görecekti kaderini yarınlarını bilmediği için geleceğin kurdelasında nerede ne zaman hangi sevinçlerle mutluluklarla ödüllendirilecekti buna inanıyordu muhakkak ki her insanın testten geçtiği bir derdi bir kederi vardı günümüz felaket afetler savaşlar açlık ve yokluklar altında ölen kaybolan ezilen yaşıtlarını düşününce kendi rahatsızlığının ne kadar hafif olduğunu görüyor bu yüzden de arada bir polyanacılık oynuyordu evet neticede her zaman aynı gitmiyor çok zorlandığı gücendiği bunaldığı saatler günler yaşıyordu ancak kendini ve gerçekleri dinlediği zamanlar daha soğukkanlı daha olgun hayata bakıyor öyle tutunuyor bazen de durdurulamaz ağlayışlarına engel olamıyordu düşündüğünde bu sadece kendine mahsus bir hal değildi milyonlarca insan didişmektedir acı keder sıkıntıları ile zaten bu dünya hayatı boyutunun karakteristik özelliği de buydu mutlak huzur ve mutluluk bu dünyanın değil ölümsüz ölüm sonrası hayat için( ahıret hayatı-cennet ) geçerliydi evet lise’de okuyor henüz ikinci sınıf her zaman olmasa bile bazen bir mağara bile daha ferah olabilir buradan diye düşünüyor nasıl oluyor ne yapıyorlar arkadaşları sınıfı koku ve buharla dolduruyorlar alerji ve enfeksiyonlar en büyük endişesi işte bu ortamlar dünyasını karartıyor allak bullak oluyordu bütün bedenini halatlarla sıkan bir iç bunalım başlıyor nefes alamıyor veremiyor gibi kendini bir an evvel dışarı atmak kurtulmak istiyordu karaya vurmuş balık nasıl suyu arar susuz yapamazsa “..ben de öyleyim sessiz ve sinsi bir kederin yükünü taşıyor bağrım ..” der gibi sık sık kendiyle konuşuyordu ne zaman ayna ile ile karşılaşsa saçlarını taramak bile içinden gelmiyor öğrtmeninin yazdığı şiirlerinden birini okuyordu ..” durmadan ağlayan bir kalbim var/hayatın kıvrımları ahtapot gibi/birinden kurtulsam kollarının diğerine tutsağım/her sabah yeni bir gün hayali kuruyorum/kabuk bağlayan yaralar gibi suskunluklarım/sancılarımı bilmiyor insanlar..m.kaya” herkesin bir kalbi olduğuna göre demek herkesin ağlayan bir hikayesi var diyerek düşündü yerinden kalktı odasının perdesini sonuna kadar çekti pencereyi açtı dışarıda harika bir gün yaşanıyordu boğaz müthiş rengiyle koyu lacivert akıyordu güneş aydınlık ve ısı veriyordu kuşlar her biri neşe dolu en güzel besteleri üretiyor temiz havayı derin derin içine çekti …
Mustafa kaya
13.04.2011/Çengelköy
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.