YIRTIK AKILLILAR
Futbola ilgi sadece o sporu sevmekle sınırlı değil sanırım.İnsan semtinin,şehrinin takımıyla bir birliktelik ruhu oluşturuyor…Memleketinin türküsü gibi,memleketinin bir ögesi gibi,yemeği,folkloru gibi takımını da benimsiyor.Belki de ait olma duygusudur bu..
1980’ li yılların başı..Köyümüz futbol takımı amatör oldu..12 Eylül zihniyetinin bir sonucu olarak gençlerin siyaset dışında kalmalarını sağlayacak her türlü aktivite destekleniyordu..Köyün gençleri tamamen futbolla ilgilenir, yaşlıları da ilgilenir olmuştu.Köyün orta yerinde olan futbol sahasında oynanan maçlar avare insanlar için güzel bir seyirlik oluşturuyordu.Takım amatör ligde olunca deplasmanlı oluyordu maçlar..Deplasman olunca takımla giden seyirciler…Çiçek Abbas lakaplı minübüs şoforü kendisi de meraklı olunca sadece köy takımının değil,ilçe takımının da deplasman maçlarına giden bir gurup oluşuyordu çoğu kez.
Ben o yıllar üniversitede okuyorum..Kardeşlerim takımda oynuyor..Köyle ilgili en merak ettiğim konuların başında takımla ilgili konular yer alıyor.Maçlar nasıl bitmiş,kim gol atmış,mektupların değişmez konuları oluyor..
O yıllar ilçe takımımız da büyük iddialarla birinci lige hazırlanıyor.Birinci ligden önemli futbolcular transfer etmiş,müthiş bir seyirci desteği elde etmişti.Tüm ilçe şampiyonluğa kilitlenmiş vaziyetteydi.
Takım Malatyaspor ve Ordusporla şampiyonluk yarışındaydı.İlk üç takım zaman zaman ilk üçte yerlerini değiştiriyor ama birbirlerinden puan olarak kopmuyorlardı.Üniversitede arkadaşlarla zaman zaman takımlarımızla ilgili değerlendirmeler de yapıyorduk..Elazığsporla kupada eşleşmişti takım..İlk maçı kendi evinde kazanmış rövanş için Elzaığ’a gelecekti…Arkadaşlardan üç-beş kişiyle maça gittik..Takımın oyunu arkadaşlarca da beğenildi.Birinci lig takımı gibi dediler…
Elazığspo’u elemişti takım…Yeni eşleşmeleri merak ediyorduk..Eskiden yedi haberlerinin ardından radyoda “spor” anonsuyla spor haberleri olurdu..Dinlerken Malatyaspor-İskenderunspor dedi radyo..İki şampiyonluğa oynayan takım kupada da eşleşmişti.Bu maçın seyrine doyum olmazdı.Eşleşmelerde ilk maç, önce söylenen takımın sahasında olurdu.Buna göre ilk maç Malatya’daydı.
Ben hemen organizasyona başladım..Hem güzel bir maç seyrederiz,hem gezmiş oluruz hem de tren yolculuğunu tatmış olursunuz diye ikna gücümü en üst seviyede kullanmaya çalışıyordum.Benim için memleketten gelecek olanları görme ihtimali de vardı tabi.
Önceleri yirmi-otuz kişilik bir gurup gitmeye hevesliyken maç akşamı bu sayı dörde düşmüştü..Bu dörtlü kararlıydı..Gidecektik maça..Tren sabah yedide kalkacaktı.Çalar saat yok..Sabah altıda uyanabilmek için nöbetleşe uyumamız gerekiyordu.Nitekim öyle de yaptık.Sabah altıya doğru evin altındaki belediye fırınından sıcak ekmekleri alıp bir güzel kahvaltı yaptıktan sonra koyulduk yola…
Biletlerimizi alıp trene bindiğimizde üç arkadaş da ilk defa trene binmenin mutluluğunu yaşıyorlardı.Lunaparktaki çocuklar gibi seviniyorlardı.Vagonlar arası gidip geliyorlar…Pencereden ağaç dallarına uzanıyorlar, ilk tren yolculuğunun tadını çıkarıyorlardı….
Bir saate yakın bir yol gittikten sonra ilk istasyonda durdu tren…Nereymiş burası diye sorunca:Yanda bizi merakla izleyen bir yolcu konuşacak bir konu bulmanın heyecanıyla anlatmaya başladı.
-Burası Yolçatı gençler…Burda dikkatli olmak lazım…Çok yankesicisi vardır buranın diye bizde merak uyandıran bir giriş yaptı.Sonra anlatmaya devam etti…Trene binermiş bir ayran satıcısı..Yüksek sesle “ayran var” diye bağırırken,düşük sesle “arama var” dermiş.Üzerinde yasak bir şey bulunan kişiyi de telaşesinden anlarmış.”Abi hayırdır bir şey mi oldu?” diye sorar, “varsa bir suç unsuru at ayranın içine korkma” dermiş…Ayranın içine atılan silahlar ayrancıyla birlikte yok olurmuş..Arama senaryo…
Uçak Yolçatı’nın üstünden geçerken kaptan pilot anons ettirirmiş.-“Sayın yolcular Yolçatı’nın üstünden geçiyoruz..Lütfen cüzdanlarınıza,değerli eşyalarınıza sahip olun”diye…
Bu tatlı izahtan sonra diğer yolcularla da sohbet ede ede gidiyoruz…Saat on gibi Malatya’ya indik..Şehre doğru gidiyoruz…Caddelerde hiç maç havası sezilmiyor..Bir gazete alalım dedik…Bir de ne görelim..Maç İskenderun’daymış… En büyük şaşkınlık ve mahcubiyet bende tabi…
Üniversitede,yurtta bir populeritemiz var..-Eyvah miilletin diline düştük ,dedik…Sonra da düşeceğimiz kötü durumdan kurtulma senaryoları geliştirmeye başladık…- Yanımızda radyo var.. Maçın sonucunu öğrenir,İskenderun’gittik deriz..Biraz da teferruat kattık mı bu iş olur diyoruz..Müşterek konuşalım diye nelerden bahsedeceğimizi kararlaştırıyoruz…
Mart ayı…O yıl kış soğuk geçmiş…Etrafta karlar hala duruyor..Hava durumuna göre giyinmiş durumdayız.Paltolar,sarıklar,potinler sibirya donanımı gibi.Bir kahvehaneye girdik,teselli olalım diye…Oradakilerin kaygılı bakışlarından rahatsız olup fazla oturamadan geri kalktık..Birşeyler yiyip karnımızı doyurduktan sonra,biraz şehri turlayıp dönüş için doğru tren istasyonuna geldik…Saat üçte kalkacak olan tren iki saat rötarla beşte kalktı..
Maç seyredemedik bari bulunduğumuz ortamın tadını çıkaralım düşüncesiyle yanımızda getirdiğimiz dominoyla oynuyoruz..Doğaçlama tiyatro yapıyoruz…Şarkı,türkü derken yolculuğun nasıl geçtiğini adeta bilmiyoruz…Saat yedi haberlerini dinliyoruz…”Spor” deyince pür dikkat kesilip maçın sonucunu öğrenelim dedik..İskenderunspor 1 dedi ama Malatyaspor kaç dedi anlayamadık…0 demediği anlaşılmıştı..Kahrolası pil bitecek anı bulmuştu…Neyse dedik nasılsa İskenderun’dan geliyormuş izlenimi vermek için evlere geç gidecektik.O zamana kadar öğreniriz dedik..
Elazığ’dan gelirken ilk istasyon Yolçatı’ydı.Dönüşte Yolçatı’nda tren epeyce oyalanmış biz farkında değiliz…Tiyatroya dalmışız…Tiyatronun seyrine kaptırıp kendimizi vaktin nasıl geçtiğini bilmiyoruz…Bir hayli yol almamıza rağmen şehirden bir emare görünmüyor…Bu kadar uzak mıydı gelirken burası diye düşünüyoruz.Biz böyle düşünürken tren yavaşlayıp Uluova denilen bir istasyonda duruverdi.Gelirken yoktu burası nerden çıktı deyip hemen görevliye koştuk..Elazığ’a gelmemiz gerkmez miydi diye…
Asıl şok burdaydı..Meğerse dönüşte Elazığ’a gidecekler Yolçatı’nda aktarma oluyormuş.Tren orda beş-on dakika beklemiş.Elazığ’a gideceklere anons da yapılmış aktarma için.Biz oyunumuza daldığımız için anonsu da duymamışız.
Uluova ara istasyon olduğu için tren orada sadece bir dakika duruyormuş..Ne yapacağımızı sorduğumuzda kondüktör:Rayları takip ederek bir saatte Yolçatı’na ulaşacağımızı,oradan da Elazığ’a vasıtanın kolay bulunacağını söyledi..Düşünmeye zaman yoktu.Aceleyle indik trenden.Arkadaşın paltosu trende kalmış…Tren hareket halindeyken koşturup atılmasını sağladık…
Kayserili Ahmet,Elazığlı Ahmet,Gümüşhaneli Kemal ve ben İskenderunlu Adem’den oluşuyordu dörtlü…İstasyonun karşısında köy görünüyordu…Rayların geri güzergahının ucunda da ışıklar..Biri orada sabahlamayı düşünüyor,biri köye gidip halimizi arzedelim diyor,biri kararsız bir şey düşünmüyor…
Ben :-Kondüktör bir saatte varacağımızı söyledi.Şu karşıda görünen ışıklar muhtemelen orasıdır..Bir saatte de varırız oraya..Hem ilerde anlatacak maceramız olur,gelin gidelim dedim..
Hepsinde bir çekingenlik,hafif korku…-Kimse gelmese de ben gidiyorum deyip yürümeye başladım..Peşimden Kemal ve sonra diğerleri…
Bu maceraya ben sebep olduğum için biraz da suçluluk psikolojisiyle espriler yapıyorum,şarkılar türküler söylüyorum…Ne yapsam da arkadaşlardaki tedirginliği gideremiyorum…Rayı takip ederek yürüyoruz…Ayaklarımızda postallar..Tren rayında yürümek bir hayli zor.Tahta kısımlara basamıyoruz kayıp düşme tehlikesi var.Aradaki taşlar sert ve keskin taşlar..Adımları sağlam atmak gerekiyor…Üşümemek için eller cepte…Yürüyoruz…
Derken rayın yönü değişiyor..Işık ters tarafta kalıyor ray başka yöne gidiyor…Herhalde bir dönemeçten sonra yine ışıklar karşımıza çıkacaktır diye düşünüyoruz..Yürüyoruz…Yürüdükçe karanlığa dalıyoruz…Işıktan emare kalmıyor…Ufak ufak tepeciklerin arasında tünelde gider gibi gidiyoruz.Önümüzde bir ışık şavkı beliriyor ümitleniyoruz..Yaklaşınca ay ışığının karlarda yansıması olduğunu anlayıp karamsarlaşıyoruz..
Ben mezarlıkta türkü söyler gibi “biraz da kendi korkumu yenmek adına “ hala arkadaşlara moral konseri vermeye devam ediyorum..Bir saat oldu yürüyoruz…Ne Yolçatı var ne Yolçatı olma ihtimali olan bir işaret…Deken aniden raylar ikileşiveriyor.Hangi yöne gideceğiz bilmiyoruz…İkiye ayrılıp bir müddet öyle gidiyoruz..Sonra rayların biri bitiyor ve devam eden rayda yürümeye devam ediyoruz…
Bir sigara molası verdiğimizde çakmağın gazının bittiğini farkediyoruz.Üç-dört dal kibritimiz var deyip kendimize moral veriyoruz.Yorgunluk belirtileri kendini göstermeye başlıyor…Benim şarkıların da canlılığı kalmıyor.Azami ölçüde gücümü toplayıp moral –motivasyona devam ediyorum.Hafif ayışığı,loş bir aydınlık…Tam adımımı atacakken boşluğu farkediyorum…
O ana kadar korkmayan,arkadaşlara da moral vermeye çalışan ben ilk defa korkuyor ve irkiliyorum…Meğerse orası bir köprüymüş ve raylarda boşluklar var…Raydan yürümek mümkün değil…Rayın kenarına saçtan bir yaya geçiti yapmışlar..Çamaşır ipi gibi tutunacak bir tel var…Birbuçuk saat kadar yürüyüp geri dönmek olmaz..Ordan geçmek de cesaret gerektirir..Vebalini çekmek adına gözümü karartıp atlıyorum sacın üstüne..Bir patırtı ..Sacdan birşeyler dökülüyor dereye…Ne olduğunu anlamıyoruz…Uzun zamandır burdan geçen olmamış herhalde…Ya çamur,ya buz paraçalarıydı dökülen diye tahmin ediyoruz..
Korkumu atlattıktan sonra da arkadaşlara geçmeleri için taktikler veriyorum..Birer birer karşı tarafa geçiyorlar…Yürüyoruz…Ray ne tarafa giderse biz de o tarafa doğru…Bir ışık beliriyor karşıda bizde de bir umut..Işık bir yanda kalıyor ray başka yanda…Kaç ışıkla beraber kaç umut söndü böyle…İki saat oldu raydayız…Yolçatı piyasada yok…Elazığlı Ahmet dengesini kaybedip düşüyor…Canhıraş bir feryat savuruyor…Ciğerlerimizi dağlıyor…Tam dizkapağının üstüne düşmüş…Çok can yakan bir nokta…Aksayarak da olsa yola devam ediyor..
Bir eski istasyon binasına denk geliyoruz…Yorgunluktan beter olmuşuz…Ben orada sabahlamayı teklif ediyorum ama kabul görmüyor…İstasyonu az geçtikten sonra sanki onlarca köpek sesi bize doğru yaklaşıyor…Korku üstüne korku..Bir panik raydan çıkıp tepeyi aşıyoruz köpeklerden kurtulmak için…
Üç saati aştı raylardaki yürüyüş..Hala Yolçatı yok ortalıkta….Son gücümüzü de köpeklerden kaçmak için harcayınca ben uzandım kaldım yerde…Kemal üşütüp hasta olma korkusuyla –“Aman terimiz kurumasın.Hava soğuk hasta oluruz.Durmayalım.” diyor..Diyor da bende kalkacak mecal yok…Yattığım yerden bir araba farının dolaştığını farkediyorum gökyüzünde…”Müjde” diye arkadaşlara bağırıyorum..-“Bir araba farı bu..Demek ki buralarda bir yol var..Haydi yolu bulalım” diyorum.
Gerçekten de elli atmış metre gidip yolu buluyoruz…Yolun ortasında farını gördüğümüz vasıtanın gelmesini bekliyoruz.Birkaç dakika sonra araba tam karşımızdan geliyor..Durması için el ediyoruz..Araba uzak bir yerde duruyor.Bizden çekindiklerini düşünüp ben gidiyorum arabaya doğru..Yaklaşınca üzerindeki “resmi araç” yazısını görüp rahatlıyorum…Arabanın farları gözümü aldığı için arabanın içini net göremiyorum..Kapıya yöneldiğimde kapının açılmasıyla nutkumun tutulması bir oluyor..Adamın tüfeği bana doğrulttuğunu farkediyorum…
- Ne var ? diyen adama bir-iki korku yutkunmasından sonra halimizi anlatmaya çalışıyorum.Kendilerinin sağlık görevlisi olduğunu,doğum için bir hastaya gittiklerini,durumun aciliyetini,aksi takdirde bize yardımcı olacaklarını söylüyorlar…
-Zaten yaklaşmışsınız Yolçatı’na rayları takip edin bir aatte ordasınız diyor adam kondüktör gibi…Kondüktörün bir saati üçbuçuk saatte bitmemişti.
Üçbuçuk saat sonra bir insana rastlamak,en azından nerede olduğumuzu öğrenmek güç vermişti bize…Karşıda görünen ışıklar da vardı…Arabalar gidip geliyordu…Kurtuluşa çok yaklaşmıştık…
Teşekkür ettik sağlık ekibine..Sağlık ekibi arabası biraz gittikten sonra durdu…İnsafa gelip bizi götürecekleri vehmine kapılarak bir koşu gittim arabanın yanına…”Kimliklerinize bakalım” dediler .Kimliğimize bakıp doğru söylediğimizi anlayıp yardımcı olacaklar sevinciyle hepimiz bir çırpıda kimliklerimizi çıkarıp verdik.Adam kimliklerimizi inceledi,inceledi:”-İlerde jandarma devriyesi var,terörist sanıp size ateş etmesinler,biz kimliklerine baktık deriz .”dedi.Bir insan görmenin,insan sesi duymanın verdiği cesaret de kayboluverdi bunun üzerine…
Adamlar rayı takip edin demişlerdi ama karşıda görünen ışıklar ve yol daha yakın görünüyordu..Bir de jandarma korkusu olunca ışıklara gitmeyi teklif ettim arkadaşlara…Kabul gören bu teklifle yöneldik ışıklara…Tam yolun kenarına vardık su birikintileriyle karşılaştık.Derinliğinin ne kadar olduğunu bilmiyoruz…Sağa- sola yöneldik her taraf su…Yine ilk atılımı ben yapacaktım…Dizlerime kadar suya batarak karşıya geçtim,sonra diğerleri…Yola çıkınca boylu boyunca uzandım…Bir battaniye,yorgan olsa orada uyuyuverirdim…
Karşıda bir fabrika vardı…Baktık Uluova Yağ Sanayii yazıyor fabrikanın kapısında…Uluova’dan dörbuçuk saat yürüyüp yeniden Uluovaya mı geldik diye düşündük..Fabrikanın kapısına vardığımızda içerde bekçi kulübesinde oturan insanlar görünüyordu.Arkadaşlardan ikisi bilgi almak maksadıyla kulübeye gittiler…Sonra bizi de çağırdılar…
Çay demlemişler..Birer bardak çay ikram ettiler.Maceramızı dinlediler.Gerçekten Yolçatı’nın az ilerde olduğunu,oradan taksi çağırmanın çok pahalıya geleceğini,yolda beklersek vasıta bulacağımızı anlattılar..İçerde elektrik oçakları yanıyordu..Dışarıya göre sıcacık bir ortam vardı..Yorgunluğun ve sıcağın üstüne hepimiz mayışmıştık…
Düşüp de dizi yaralanan Ahmet’in yarası o ana kadar soğuktan kanamamış..Sıcağı görünce kanamaya başlamış…Ahmet’in ayakalarından kan aktığını farkettim..Açıp baktık ki büyükçe bir yara açılmış dizinde…Pamukla yarayı bastırıp kanı durdurduk…Bekçiler bir müddet sonra varlığımızdan rahatsız oldular…Bir tomar anahtarı kasten yere düşürüp uyuyan arkadaşları uyandırmaya çalıştıklarını farkettim…Kibarca gidin diyorlardı..Teşekkür ederek yola çıktık..
İlk defa şansımız yaver gitti hemen bir otobüs geldi ve bindik.Biz şanssızlığımızı otobüsçüye satmışız ki az ilerde maliyeciler durdurup biletsiz yolcu taşımaktan adamcağıza ceza kestiler…(az önce bindiler mazeretini dinlemeden…)
Elazığ’a geldiğimizde saat üçbuçuk olmuştu.Ne senaryo kalmıştı,ne alay edilme korkusu.Bir an önce eve ve yatağa ulaşmalıydık..Ertesi gün vizelerimiz vardı…Yatağa sadece postalları çıkarıp attık kendimizi…Sabah nasılsa arkadaşlar kalkıp gidebilmişler okula…Onlar sınava girip geldiklerinde ben hala yatıyordum…
Üniversitede macera dilden dile dolaşmaya başlamış bile…Benim benzer maceralarım çoktur..Diğer arkadaşlar içinse belki de hayatlarının en büyük macerası olmuştu…Çok etkilendikleri belliydi…Kemal Matematik öğrencisi olmasına rağmen çok güzel şiir yazardı…-“Kemal ,gel şu macerayı destanlaştıralım.”dedim…Zaten kendisi başlamış destanı yazmaya…İki gün geçmeden attı destanı önüme…
İşte gök, işte toprak; hayat bu aralıkta
Aydınlık ispatlanmış, esrar var karanlıkta! ...
Ben bir şeye şaşarım. Tezatlar niçin vardır?
Neden kış güzel değil, güzel olan bahardır?
Neden solmuş çiçeğe biz kem gözle bakarız?
Neden gündüzler varken karanlıktan korkarız?
Halbuki siyahlık da bir renktir beyaz gibi
Bir seher yeli gibi rüzgar değil mi tipi? ! ...
Ben öyle sanıyorum bunlar yerinde güzel
Hepsine birer alkış, çiçek veriyor ezel...
Gösterebilir misiniz şu güzelliği devamlı?
Güzel kokan gül bile kimine göre kanlı...
Gerçek şu ki; istense hepsi de güzel olur,
İnsan zindanda dahi ararsa bir tad bulur.
Ben şahidim mutsuzken mutlu olan insana
Ben şahidim azaptan bir zevk alan insana..
Bir anıda rastladık biz böyle bir tezada
Hem neşe hem ızdırap ikisi bir hizada
Ben bu malum anıdan bir dizi yazıyorum
Bir macera içinde bizi anlatıyorum..
Şimdi biraz kulak ver bak kalemin ahına
Dönüyoruz o soğuk çarşamba sabahına
Gecenin karanlığı silinmeden etraftan
Çayla yumurta, zeytin yiyoruz bir taraftan
Ardından arkadaşlar bizi uğurladılar
Adem’e ve takımına iyi şanslar dediler..
O gün de İskenderun Malatya’ya gelecek
Dedik bir seyredelim, bakalım kim yenecek.
Hem maçı seyrederiz, şehri görürüz hem de
Ve bu birimiz hariç, ilk yolculuk trende
Bu tecrübeli şahıs bizim Adem Yaldız’dı
Nereye bakıyorsun deyince biraz kızdı! ...
Tam o bize kızarken istasyona varmıştık
Üşütmeyelim diye palto malto almıştık.
Her neyse..Bilet alıp varıp bindik trene
Gidip de oturmuşuz en pahalı yerine
Sonra kondüktör geldi ordan kaldırıverdi
Münasip bir dil ile (!) yerimizi gösterdi
Sonra geçtik geriye, tren saplandı dağa
Tren değil mübarek bir türlü kaplumbağa
Bir durup bir gidiyor yorgun merkepler gibi
’Kurban’ gezip duruyor haşin erkekler gibi.
Adem hazinesinden inciler yumurtluyor
Konuşması bir yana Kemal’i uyutmuyor.
Bu monoton yolculuk üç saatte bitti
Şöyle bir göz attık ki, şehir amma büyüktü...
Şehre inince bizi bir sürpriz bekliyordu
Gerçeği öğrenince bizim kafalar durdu
İlk maç İskenderun’da biz gelmişiz boşuna
Bu iş bizim Adem’in gitmedi hiç hoşuna
Dedik ki:’Hapı yutttuk rezil ü rüsva olduk
Mutullah bir duyarsa evden bile kovulduk.
Çetin atıp tutacak, Şener gülecek bize
Kim olsa güler elbet bu tuhaf halimize
Zaten maça gelmedik, boşverin gitsin dedik
Karnımız acıkmıştı, çorbayla döner yedik.
Biraz sağ sol dolaştık, bir kahvede king attık
Önce öğrenci girdik sonradan polis çıktık.’
Neden sonra trenle geri döndüğümüzde
Saat tam beş olmuştu tantana dilimizde
Neşelenmiştik birden böyle geri dönerken
Karanlık da bastırdı tiyatroyu denerken
Ayrı ayrı rol yaptık,ayrı ayrı dertleştik
Tiyatromuz sürerken Yolçat’nı da geçtik.
Dedik:Artık ilk durak Elazığ olacaktır
Tren tahminen en geç sekizde varacaktır
Hiç hesapta yoğiken tren zamansız durdu
Adem:”Burası nere ?”diye bize bağırdı
Nerden bilelim ulan,giderken yoktu bura
Uluova yazıyor bir de baktık duvara
Sorduk ordan birine:”Elazığ nerde kaldı?”
Deyince ki geçmişiz,bizi bir telaş aldı
İndik derhal aşağı,dedik ki konduktüre
-Elazığ’ı görmedik o halde bura nere?
Dedi:”-Oranın yolu Yolçatı’nda ayrılır
Orada Elazığ’a gidenlere duyrulur.
Elazığ’a oradan aktarmalı gidilir
Buraya tren ancak ertesi sabah gelir
En iyisi yürüyün bir saat falan çeker
Haydiyin gülegüle diyerek bizi eker
Dedik:Madem ki yakın,takip ederek rayı
Ençok iki saatte bulacağız orayı
Burada sabahlamak daha mı iyi sanki
İşte en büyük hata orda oldu inan ki
Ulan hain kondüktör seni bir yakalarsak
Ne apandisin kalır ne de ince bağırsak
Sen değil misin bizi bu dertlere garkeden
Değişmez bir kural ki,geri gelmiyor giden
İki Ahmet yalvardı geri dönelim diye
-Boşverin ulan dedik,bu güzel bir hediye
Adem dedi:”Zor ama ilerde güleceğiz”
Halbuki hesap başka nereden bileceğiz?
Rayda yürümek çok zor, benzemiyor yollara
Allah’ım sen yardım et şu akılsız kullara
Hemen yolun başında ilk terslikler görüldü
Epeyce ileride birkaç ışık görüldü
Dedik:”Orada bir yerdir Yolçatı dedikleri”
Geriye dönmek yasak,uygun adım ileri
Git de dur işin yoksa,ışıkları solladık
Birden bir yalnızlığın içinde kalakaldık
Öyle bir yerdeyiz ki canlıdan yok alamet
Bir yandan soruyoruz:”İyi misin lan Ahmet?
Ahmet’ten ses çıkmıyor, kızgın gibi duruyor
Ray üstünde yürümek epeyce zor oluyor
Ya ey Ahmet Pehlivan o hisler neyin nesi?
Köprü üstünde durdu Ademciğin nefesi
Köprü öyle tuhaf ki bir değsen kırılacak
Eğer ayağın kaysa bir yer yok sarılacak
Şu rayı yapan adamlar,köprü yapan kerizler
Yaya da geçebilir,neden hiç düşünmezler?
İşte ondan sonra Adem’in dili durdu
Ahmet yüzüstü düştü,birkaç küfür savurdu
Baktık ki tam dizinde açmış ufak bir yara
Sonra kurtuluş sanıp yürüdük ufuklara
Kemal her dağ ardında bir istasyon kuruyor
Ahmet’in ayakkabı ayağını vuruyor
Adem dut yemiş bülbül,ıssızlıkla müsavi
Kurban’a kurtulunca gerekiyor tedavi
Bitmiyor dönemeçler,bitmiyor tren yolu
Gözler öyle yorgun ki görmüyor sağı solu
Yalnız serpilmiş karlar,serserice etrafa
Ray nasıl gidiyorsa,gideriz o tarafa
Nihayet görüyoruz önümüzde bir ışık
Bakmışsın yol değişti,işler yine karışık
Yahu ray nolursun bit,yoksa biz biteceğiz
Şaşırıp kaldık böyle,nereye gideceğiz?
Birimiz sabah olsun öyle gidelim diyor
Kemal laf dinlemiyor en ön safta gidiyor
Gide gide sonunda yorgunluğa alıştık
Başlangıcı iyi bir sürprizle karşılaştık
Sağ tarafta tepede bir ışık belirmişti
Ve ondan biraz sonra raylar ikileşmişti
Bu, cehennem yolunda cennete bir giriştir
Bu,hilkate inanış,yeniden diriliştir
Adem bile sonunda artık konuşabildi
Tam birkaç laf çıktı ki sonra birden kesildi
Çünkü çift tren rayı yine bir tane oldu
Ümit çiçekse eğer,bir tane daha soldu
Üç saattir gideriz yürümekten yorulduk
Soğuk bir yataktayız karanlığa sarıldık
Çok sonra ta ilerde bir ışık daha gördük
Bu önemli karara oybirliğiyle vardık
Ne dilde bir söz kaldı,ne derman var ayakta
Altıncı hisse göre istasyon çok uzakta
Ne olur isyan etme, muhtacız ayak sana
Son dermanı toplayıp yol alırken payana
Birden köpek sesleri içimizde bir telaş
Karanlık...Görünmüyor ne sopa ne bir taş
Kaçar gibi yürüdük belirsiz aydınlığa
Başka dünyada gibi hasretiz insanlığa
Sonra baktık geriden bir araba geliyor
Önümüze gelince zoraki bir duruyor
Dedik ki:’Böyle böyle bu bizim maceramız
Acep fazla uzak mı istasyonla aramız
Dediler:’Çok kalmadı beşyüz metre ötede
Bir anayol geçiyor şu karşıki tepede
Götüremeyiz sizi çünkü biz görevliyiz
Bekara araba yok ikimiz de evliyiz! ! !
Hele kimlik gösterin, bakalım ki nesiniz
Asker duyarsa vurur çıkmasın hiç sesiniz
Deyip gitti herifler cehennemin dibine
Bizi de götürseydin nolurdu lan i...
Küfürler ede ede tekrar koyulduk yola
Adem rayın üstünde düşünce verdik mola
Kalkıp tekrar koyulduk raydan saparak sola
Şu vasıta geçen yol inşallah yakın ola
Gittik epeyce daha yola nihayet vardık
Adem yine uzandı, kalk diyerek uyardık
Birkaç araba geçti, durmadı hiçbiri de
Soğuktan morarmayan yer kalmadı deride
Yürüdük biraz daha bir fabrikaya vardık
Şu durduğumuz yerler neresi diye sorduk
Yolçatı imiş meğer doğru gelmişiz
Odaya oturduk ki hakikaten ölmüşüz
Dedik:’Araba var mı Elazığ’a buradan
Dediler:’Taksi yoktur, yalnız geçer şuradan
Arasıra bir taşıt, onlar son ümidiniz
İnin yola durdurun s..tir olup gidiniz
Dedik:’Çok teşekkürler size çok zahmet verdik
Mukabele ettiler oradan yola indik
Sonunda geldi taşıt, ordan kurtardı bizi
Eminiz ağlardınız görseniz halimizi
Sen ey okuyucumuz sanma fazla abarttık
Bu güzide olayı eksik bile anlattık
Birgün sen de görürsen beklenmedik bir olay
Gör ki beden ne çeker anlatmak dile kolay
Ayak isyan eder mi monoton yürüyüşe
Raylar şahit oldular donarken eriyişe
Sorma ki akıl nerde hangi seyahatteydi
Hisler kumandan oldu akıl ona başeğdi
Bu, cehalet değildir, sakın yanlış anlama
Bu bir yırtık akıldır, yama üstüne yama
Sadece o gün yola yırtık akılla çıktık
Tuttular deli diye, sonra akıllı çıktık
Ey geç kalan macera neden o günü buldun
Trene ısınmışken isyana sebep oldun
Bu, gençlikten bir tokat, hoşgörü senetidir
Bu, gençlikten bir anı, bir çiçek demetidir
Bir geç kalan önderdir, bize yön sağlayacak
Bir hikaye, romandır, ciltlere sığmayacak
Ardında gölge gibi döndükçe görülecek
Gözler göç zamanında solarken silinecek
Belki bütün geçmişe birgün ölüm gelecek
Aşklar da unutulsa o hep taze kalacak
Şimdi geçen zamana bir sorumuz olacak
Neydi o günkü halin? Bu hep sır mı kalacak
Biz şimdi boş hayatın zevkine meyl ederiz
Ölüm yakınımızda, görmesek de gideriz.....
YORUMLAR
Her yönüyle doyurucu bir sayfa.Su gibi anlatımıyla etkileyici bir çalışmaydı.Yaşamdan bir kesit öylesine net ve duru anlatılmış ki.Sonunda paylaşılan şiirle bu güzellik taçlandırılmış.Gönülden tebrik ederim sayın hocam.Varolsun yetkin kaleminiz varolsun yön veren yüreğiniz.Selam ve en derin hürmetlerimle.
EHVENCE
"EHVENCE 11 Ağustos 2011 Perşembe 06:36:19
Teşekkür ederim Kadir Bey...Keşke şiirin de tamamını okusaydınız...Başı ve sonu şiirdi çünkü...."
Şiir, 225 satırdan fazla uzunlukta...
148 satırlık makaleyi okuduktan sonra, şiiri de okudum desem, inanır mıydınız bana(sayarak yazdım)?
Edebiyatçı, dürüst olmalı değil mi Usta...?
Anlayışınıza sığınırım.
Ellerine ve gönlüne sağlık...
Selâm ederim.
Kadir Yeter. 11.8.2011, TRABZON.
w.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=75889
EHVENCE
İçi hava dışı hava, ortası dkişli deri,
Nice insanı cezbeder,arı; bal yaptığı yeri!. kadiryeter
Yazınızın tamâmını, şirinse bir kısmını okudum... çok ilginç şeyler anlattınız... ibretlik.
"...
Uçak Yolçatı’nın üstünden geçerken kaptan pilot anons ettirirmiş.-“Sayın yolcular Yolçatı’nın üstünden geçiyoruz..Lütfen cüzdanlarınıza,değerli eşyalarınıza sahip olun”diye…"
Yunanistan'ın havaalanlarında da benzer durumlar çok olurmuş... özel îkaz yazıları varmış.!
Selâmımla Uğurladım...
kadiryeter