MISIR, SURİYE, LİBYA VE DİĞERLERİ
Son aylarda Mısır, Suriye, Libya, Tunus gibi ülkelerde halklar ayaklandı. Bu ayaklanmaları çok iyi bir şekilde tahlil etmek için elimizde sağlam veriler bulunması gerekir. Anılan ülkeler hakkında hemen hemen her şeyi bilmek zorundayız. Yaşamın hızla aktığı zaman diliminde, bilgilenmemizi sağlayacak verileri takip etmek oldukça zor olmaktadır. Bütün bunlara karşın yine de genel bir kanı insanda oluşuyor.
Bu ülkelerde yıllarca iktidara çöreklenen yönetimler. Ülkeyi babalarının çiftliği gibi yönetmekteler. İslami gelenekten geldikleri için İslami gelenekleri çok iyi uyguluyorlar. Ayni söylem ülkemiz içinde geçerli. Hatta Fas’lı bir yönetici Başbakan Erdoğan’ı bu tür çalışmasından dolayı kutladığını basından izledik. Yönetime yakın hısım, akraba, yalaka çevresine ganimetten büyük paylar verilmektedir. Geniş halk kesimine ise sadaka, makarna, kömür vererek malı götürmek, bir gelenek olarak yerleşmiştir. Bunu demokrasinin bir gereği olarak geniş kitlelere yutturmaya çalıştıkları aptalların dışında herkes biliyor.
Zaman zaman “demokrasinin amaç değil, araç olduğunu” beyan etmekten de kaçınmadığını görmekteyiz. Aslında bütün bunlar tarikat, ticaret, siyaset üçgeniyle cebi doldurmanın bir yolu olduğunu bütün icraatlar göstermektedir. İcraatlar gösteriyor da halk görmüyor. Kendileri palazlanmanın yanı sıra özel okullarda, üniversitelerde, yurtdışında okurken, yerlerini almasın diye halkın çocuklarının okuduğu okulları yozlaştırmayı marifet etmişlerdir. Bir anekdot: Vaktiyle mahallemizde cin gibi sevimsiz bir adam, yanında iki kişi ile amcamın kapısını çaldı. Amcamdan cami için yardım istediler. Amcamda “cami yapıp, milleti aptallaştıracağınıza okul yapın milleti aydınlatın” diyerek adamları kovdu. Adamlardan Cin Ali dediğimiz: “Merak etme Rasim bey, biz okulda yaparız” diyerek, sırtarıp gitti. Bu adamı daha sonraları Yükseliş kolejlerinin faaliyetlerinde rastladım. Bu işlerde öyle hüner kazanmıştı ki; kapağı tarikat dershanelerinde üst yöneticiliğine atmıştı.
Bütün İslam ülkelerinde ayni oyunların döndüğünü tahmin ediyorum. Sadece İslam ülkelerine özgü bir olay değil, dininin egemen olduğu diğer ülkelerde de ayni oyunlar oynanmaktadır. Bu yüzdendir iktidara yakın olanlar yıllarca ganimet ve sadaka ile iktidara yakın durmaktadır. Yoksullaşan muhalefet ve iktidar karşıtları; demokratik olmayan seçimlerden de umudunu kestiği için sokaklara dökülmekteler. Aslında bütün manzara bu, demokrasinin tıkanması ya da halka yabancılaşması demek daha doğrudur.
Ezilen toplumlarda bir sevinç uyandıran bu durum, aslında bir patlamadan başka bir şey değildir. Yıllardır göz açtırmadıkları toplumsal muhalefet organize olmuşta değildir. Bilinçli bir örgütlenmenin olduğunu söylemek ne kadar doğru olduğu ayaklanmaların bir hedefi olduğuna bakmakla görülebilir. Örgütlenmelerin hiç olmadığını söylemek ne kadar doğru değilse, halkların bir birlikteliği de o kadar doğru değildir. Ayaklanmaların olduğu ülkelerde belli kazanımlar yaptığı bilinmektedir. Fakat hedefi daraltılmış ve saman alevi gibi kısa sürede sönecekmiş gibi duruyor. Tıpkı Roma’ya başkaldıran Spartaküs hareketi gibi. Spartaküs niçin yenilmişti. Örgütsüz ve hedefsiz olduğu için. Örgüt olmanın bence tek kriteri; bir hedefi olmasıdır. O hedef yoksa örgütte yoktur. İşte bu anlamda Spartaküs hareketinde örgüt yoktu. Sadece kölelikten kurtulmak isteyen köleler vardı.
Aslında bu ülkelerdeki hareketler bir bakıma Spartaküs hareketine benzemekteler. Spartaküs Roma’ya yem olurken, ayaklanma yaşanan ülkeler; emperyalizmin ağına düşmekteler. En bariz örneği Libya’da yaşanmaktadır. Zayıf kalan halk ayaklanması, tam da emperyalizmin istediği bir pozisyon oluşturdu. NATO güçleri ülkeye müdahale etti. Üstelik ülkemizi de yanına alarak, bir Irak benzeri durum yaşanacak gibi görünmektedir. Libya’nın petrol ülkesi olması emperyalist ülkelerin bu ülke üzerinde oyun oynamaları için yeterlidir.
Ayrıca çok önemli bir nokta da bu ülkelerdeki ayaklanmaların iyi bir noktaya gideceğini düşünmek iyimserlik olur. Ayaklanmaların gerici bir karakter kazanması da mümkündür. Yıllarca baskı altında kalmış, kendini ifade edememiş hareketlerin ilerici olacağını söylemek saf dillik olur. Özellikle Arap ülkelerinde ilerici, devrime yol açan bir ayaklanma beklemek çok zor bir durumdur.
Umarım bu ayaklanmalar Afrika’da ve Ortadoğu da esen rüzgârlar; bağımsızlığın, özgürlüğün ve demokrasinin rüzgârı olsun. Bütün ülke haklarını barışa esenliğe görürsün.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.