- 1395 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KEDİ VELİ
Hüsnü baba, kahvede anlatıyordu : Yahu kardeşim, ben böyle şey görmedim... Şu Osman efendinin oğlu, imanıma kedi yahu! Anası da kimseden sopa yemesin diye, tırnaklarını kesmezmiş. Gelene bir tırmık gidene bir tırmık.. Yan sandalyede oturan sivasın eski külhanbeylerinden, Yakup ağa söze atıldı : Boşverin anası bunu böyle yaptı. Diğer çocukları büyüdü, bunu orta yaşlı zamanında doğurdu ya, iyice bir şımarttılar.. Kenarda radyo dinleyen Zülküf Emmide: Ne diyelim Allah ıslah etsin, diye mırıldandı. Hüsnü baba celallendi: Herşeye Allah’a bırakmak doğru mu be Zülküf? Allah akıl vermiş. :Hem bilmez misiniz, kızını dövmeyen dizini döver, oğlunu dövmeyen kesesini döver, ilerde önüde alınmaz bunun..
Kahvede herkes sustu. Söylenecek söz kalmamıştı. Aslında bu söylenenler Veli için azdı bile... O Sivasta kardan tuzak yapmayı, ilk bulan ve ortalığa yayan dı. Mahallede tuzağa düşürmediği çocuk kalmamıştı. Çocuklar evden güle oynaya çıkar, biraz sonra o güzelim ceketler, paltolar, kar çamur içinde, ağlaya sızlaya eve koşarlardı. Yıl bin dokuz yüz altmış yedi... Herkes çocuğuna palto alamaz, alanlar da parmakla gösterilirdi. Veli bir çocuğun üzerinde, yeni bir palto görmesin onu er geç karlı çamura düşürür, paltoyu ille bir yerinden arızalardı. Kayıtsız şartsız, çocuğun her dediğini yaptıkları için, paylaşma duygusu,acıma hissi gelişmemişti. O küçücük yaşında, bencil sadist ve kıskanç bir çocuk olup çıkmıştı. Annesine şikayete geldiklerinde, Hacer kadın örtülü kafasını iki yana sallar, zayıf uzun yüzü sapsarı olur, içeriden Veli’yi çağırırsakin bir sesle ’ Niye yaptın oğlum?’ diye güya sorardı. Veliden aldığı bir kaç saçma cevaptan sonra, ’ Çocuk işte’ diye gülerdi. İleri gidip hakkını arayanın vay haline ! Velinin yaşlıca anası Hacer, delirir, :koskoca kadınlar küçücük çocuğuma saldırıyorlar, evime baskına geliyorlar, diye bas bas bağırırdı. Ana oğul mahallenin üzerine, kara bir bulut gibi çökmüştü...
O zamanlar saygıya, edebe çok değer verildiği için, mahalle Veli’yi kaldıramıyordu. Gün ışığının her gün bir başka doğduğu Altın tabak mahallesinde, atasına anasına saygılı gençler dolanırıdı. Utangaç kara bıyıklı yiğidolar... Onlar kalırsa el, ölürse yer beğensin diyen anaların babaların çocuklarıydı. Edepsizlik hoş görülmez, hırsızlık sarhoşluk kavga niza ve rezalete sünger çekilmez, evli barklı adamlar bile analarından içki içti diye döne döne sopa yerdi. Baş örtülü koca nineler, ’ Terbiye hak için ’ diye söylenirlerdi. Gençler, erkekler kadınlar, Orta Asyadan gelen geleneklerini edeplerini İslam dini ile bütünleştirerek, herşeyin en güzel çağını yaşarlardı dolu dolu.
O zamanlarda o yıllarda varın da anlayın, Veli gibi densizleri bu tarih kokan güzel Anadolu şehri kaldırır mı? Çocuklar Veli den çok korkar sakınırdı. Çünkü işin ucunda ömür boyu yüzlerinde taşıyacakları, bir tırmık vardı. Komşuları Rabia Teyze’nin kızı Gülsen’i, binbir vaatle kandırıp tuzağa düşürmüş, kızcağız kar çamur içinde eve döndüğünde, abisi elinde sopa Veliyi çok aramıştı. Ertesi günü Veliyi ahşap bir evin çift kanatlı tahta kapısının önünde, güneşlenirken bulduğunda Veli küçük Gülsen’in abisinden dayak yiyeceğine kendini bırakması karşılığında, kardan tuzak yapmayı ona da öğretmişti. Soğuktan kızarmış, köpüklü koca alt dudağını sallayarak anlatıyor, anlatıyordu: Abi bak iyi dinle, evden keser getir , yeri iyice kaz. İçine kar doldur, üstünü karlı çamurla kapat. Üzerine para koy. Yoksa gelmezler tuzağa da düşmezler. Kaç komşunun çocuğunu canını yaktığı halde kapılarını çalar, çocuklarıyla oturur, kahvaltı yapar, reçelli ekmeklere, peynirlere saldırır, konu komşu yine de çocuk diye yüzlemez, düzelmesini umut ederlerdi. Sabriye teyzenin minik oğlu Ercan kaldırımda otururken, etrafına kağıt döşemiş tam kağıtları ateşe verecekken, çocuklar Ercan’ın annesine : Veli Ercanı yakıyor!! diye haber uçurunca, kadın çığlıklarla yetişip, yeni ateşlenen kağıtların içinden minik oğlunu kurtarmıştı. velakin soytarı Veli çoktan evlerine kaçmıştı. çocukların çikolatalarını almak, minik kızları çamura itmek, bakkaldan aldıkları yoğurdu tehditle alıp, bir kaç kirli parmak darbesiyle tadına bakıp geri vermek, her zarar her sıkıntı onun işiydi. ama çocuk da olsa Allah’ın terbiye etme metodları çoktur. Zaten Velinin saltanatı çok sürmedi.
Sevgili Sivas ili, yiğitler şehri o gün Temmuzun sıcak günlerinden birini yaşıyordu. Kara kışıyla tanınan Sivas, her nedense bu Temmuz epey sıcaktı. Güneşin fazla yakıcılığına alışık olmayan soğuk iklimin soğuk çocuğu Veli, sıcağı kaldıramamış, o gün güneş onu iyice alıklaştırmıştı. Annesinin ’ Sıcakta çok dolaşma ’ diye uyarmasına rağmen, Veli yine sokaktaydı. O gittikçe ısınan arnavut kaldırımlı sokakları kıpkırmızı suratıyla arşınlayıp duruyordu. İnsanın başına bir gelecek olunca, iyice şaşırırmış misali Veli de o gün iyice bir şaşkındı. sokaklarda hiçkimse yoktu. bir yandan sıcak, bir yandan sataşacak birini bulamaması, o gün onu daha bir asabi, daha bir hırslı yapmıştı. nihayet yolun kenarında oturan küçük Selim’i buldu. Erzurumdan yeni taşınan trenci Fevzinin oğlu, Veli için hem küçük, hemde saf bir çocuktu. Annesi Selim’i yıkar paklar, Selim kapıda bacada oynar toz çamur içinde geri gelirdi. Sadece bununla kalsa iyi. Ya terliklerini çaldırır, ya sopa yer, velhasıl perişan bir oğlandı. Veli kaderine razı olup, elindekiyle idare etmeye karar verdi. Küçük Selim’le biraz aşık oynayarak zaman geçirdi. Güneş ısıttıkça ısıtıyor, zaman geçmek bilmiyordu. Çocuk belki de Veliden korktuğu için onu başından savmak istedi. Elindeki yenidünya çekirdeğini veliye uzatarak : Abi bak bunu al git, biraz ağzında beklet sonra sakız oluyor bunlar..
Çekirdeği Velinin suratına doğru uzatıyor..Her ne kadar yaramaz olsa da Veli de nihayet bir çocuk..Alıyor inanıyor. Çocuğun yanından ayrılıyor. Çekirdeği ağzında eviriyor, çeviriyor, bir saat iki saat... Ne çare çekirdek bir türlü sakız olmuyor. Ogün velide para da yok. Sabah annesinin suratına oyuncak tabancayla su fışkırttığı için, babası harçlığını da kesmişti. Veli parasız durmaya alışık değil ki..Ahşap tek katlı, çift katlı beyaz badanalı, eski Sivas evlerinin kenarlarından yürüyor, kaldırımlara oturuyor, ama hayır.. Çekirdekler bir türlü sakız olmuyor. Sıcağın da etkisiyle Veliye yeni bir delilik geldi. Bir kaç köhne evi hızla geçti. Hala kaldırımın üzerine yayılmış kendi kendine oynayan zavallı Selim’ in karşısına dikildi : Seni yalancı! beni kandırdın. Bu çekirdekler sakız olmuyor.. Selim ağzını açtı birşey söyleyecekti ama fırsat kalmadı. Veli çocuğun yaptığını küçüklüğüne vermemiş, elini yüzünü tırmık içinde bırakmıştı. Ağlamalara çığlıklara Selimin anası çıkmış, oğlunu suratını kan ve gözyaşı içinde görünce düşüp bayılmıştı. Eğer Veli mahalleliden dayak yememek için bütün gücüyle karşıdaki evlerine kaçmasaydı, Veliyi kimse mahallelinin elinden alamayacaktı. Ama annesi Hacer hanım kapıdan damarları çıkmış, uzun zayıf elini uzatıp, tekne kazıntısı oğlunu içeri çekmişti.
Mahalleli toplandı.. Bağıran çağıran birbirine karışıyordu. Ana oğul içeri saklanmışlardı. Karar verildi. Sokak başında Velinin babasının işten dönmesi beklendi, Osman Efendi’yi ta caddenin başında karşıladılar. Velinin bugüne kadar yaptıkları tek tek sayıldı, çocuğun tırmıklı yüzü gösterildi. Zavallı Osman Efendi’nin hiçbirşeyden haberi yoktu. Veli ile ilgili şikayetleri anası saklıyor, oğlunu koruyordu. Adamcağız bütün bunları kaldıramadı. Yiğit ve mert bir adamın, şerefli hatırı sayılır oğluydu. Birden beyninde bir şimşek çaktı. Ölsün de kurtulayım diye bağırarak, evine girdi. İçeriden tokat sesleri geliyor Veli’nin ince sesine anasının hazin yalvarışları, babasının homurtuları karışıyordu. Bir kaç dakika sonra sesler kesildi, mahallenin şaşkınlıkla gözleri büyüdü. Babası Veli’yi iki katlı evlerinin, üst katındaki balkonuna çıkartmış, aşağı sarkıtıyordu. Koltuk altlarından tutulup, aşağı sarkıtılan Veli’nin hiç sesi çıkmıyor, bir külçe gibi sallanıyor aşağı düşeceği yere öylece bakıyordu. Her kafadan bir ses çıkıyor, kimi ’ Atsın kurtulalım ’ diyor, kimi ’ Yahu neyse bırak çocuğu ’ diye yalvarıyordu.
Veli balkondan ne kadar sarkıtıldı bilmiyorum. Bildiğim tek birşey var, birileri onu babasının elinden kurtardıktan sonra bir daha hiç yaramazlık yapmadığı...
RabiaBelgin
Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve/veya temsilcisine aittir
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.