Şehirdeki çocukluk
İlk çocukluk yıllarında doğadan oyun ve oyuncaklar icat ederdik…Hazzına doyum olmayan anlardı o anlar..Sonra şehre taşındık…Bambaşka bir çevre….Tuhaf bir ortam…Ne bahçeler var ne pınarlar…Ne keçiler,ne böcekler,ne çiçekler…Binalar,sokaklar,caddeler…Binalar…Binalar…
İlk günlerin gözlemci çekingenliğinden sonra şehirde oynanacak oyunları keşfetmenin ve içine dalmanın zamanı gelmişti…Sokaklarda kızlı erkekli ip atlamalar beni de çeker olmuştu…Bazan ayağıma,bazen boynuma takılarak ip atlamaya alışıyordum..Sokak sakinlerinin oynadığı oyunların en yaygını çizgilerde oynanan “seksek” oyunuydu..Sabahtan akşama kadar sokağın başında,ortasında,sonunda değişik seksek gurupları olurdu.Saatlerce oynardık…Hiç vasıta gelmezdi..Sanki çıkmaz sokaktı..Vasıta o kadar azdı yani…Arada bir bisiklet, o da oyunlara engel olmazdı…
Gazoz kapağı biriktirip oynardık…Torbalar dolusu gazoz kapaklarımız olurdu…Arap Kızı Damla Sakızları olurdu.İçinden artist,sanatçı,futbolcu fotoğrafları çıkardı..Bu fotoğraflarda da sayılar olurdu.Karardık bu fotoğrafları…Büyük sayı çeken kazanır..Küçük sayılı kart onun olurdu….Türkan Şoray,Belgin Doruk,Selma Güneri,Cüneyt Arkın,Yılmaz Güney,Zeki Müren,Hülya Koçyiğit,Filiz Akın,Göksel Arsoy,Ayhan Işık,Nuri Sesigüzel,Fikret Hakan,Zeki Müren en çok tercih edilen artist ve sanatçı kartlarıydı..Lefter,Metin Oktay,Pele hatırladığım futbolculardan bazıları…
Gülle(misket) baş oyuncaklardandı..Karış bir,kafa iki gülle derdik…Sokakların çoğu asfalt değildi o zamanlar..Golfe benzer bir gülle oyunu vardı.Gülleleri gülleyle vura vura çukurların içine geçirmekti hedef..Zevkli bir oyundu…Cıngıl cıngıl torbalarca güllelerimiz olurdu…
Sabahtan akşama kadar,bazan aileler kızmazsa gece yarılarına kadar sokakta oynardık.Yakar top,istop oynardık..Futbola da yavaş yavaş dahil olmaya başlamıştık.Patlak naylon topun içine kağıt,çaput doldurur futbol topu yapardık…Koskoca mahallede bir-iki tane futbol topu vardı…Büyüklerin kullanamaz oldukları topları biz kullanırdık.Bu topların iç lastiklerinde hortum gibi başlığı olur,oradan ağzımızla şişirirdik.O hortumu bağlayıp topun içine sokunca orada bir çıkıntı meydana gelirdi.Sökülen yerlerini kendimiz dikerdik…Amerikan futbolundaki top gibi yamuk yumuk bir top olurdu oynadığımız.
Acıkınca bir koşu gider evden bir parça ekmek alır,içine salça,yağ ne bulursak sürer ;yiye yiye oyuna devam ederdik..Vita yağı denilen bir margarin vardı o zaman..Aceleyle çoğu kez ondan ekmeğe sürüverir çıkardım..Şu an aklıma geldikçe içim bir tuhaf olur..Nasıl yermişiz o zamanlar?!!!
Hele bir kalem oyunumuz vardı ki en çok da bu oyunu oynardık…Kalemi duvara çarptırırdık yere düşerdi.Diğer kişi de kalemi duvara çarparak önce düşen kalemi vurmaya çalışırdı.Kaleme değerse iki kalem,karış gelirse bir kalem kazanılırdı.Torbalar kalem doluydu ama hiçbiri yazmak için kullanılamazdı…Hepsinin içi kırılmış olurdu…
Saklambaç oynarken bazan tüm oyuncular evlerine gider…Ebe saatlerce saklananı bulmaya çalışırdı.Zaman zaman iki-üç sokağın çocukları birleşirdik toplu oyunlarda…Sokaklararası oyun oynadığımız da olurdu…Sokaklar isimleriyle anılırdı..Ağaçlı sokaktı bizim sokağın adı..Sümbül sokakla çok maç yapardık..
At arabaları ve faytonlar en çok kullanılan vasıtalardı..Faytonun arkasındaki dingile oturup gitmek en büyük zevklerimizdendi .. Faytoncuya işaretle arkada birilerinin olduğu söylendiğinde ansızın bir kırbaç darbesi canımızı yakabilirdi.Bu riske rağmen çok zevkliydi fayton sefası..
Evlerde şimdiki gibi banyo ne gezer? Bella denilen sadece suyun akacak yeri olan bir yıkanma köşesi olurdu..Sadece acil durumlarda kullanılırdı bu bellalar.Asıl temizlik yıkanması hamamlarda olurdu.Şehirde beş-altı tane hamam vardı o zaman.Biz çocuğuz diye bayanlar matinesine götürürlerdi bizi.Kurnaların olduğu asıl yıkanılacak bölüm bize çok sıcak gelirdi..Bir de gürültüden durulmazdı orada…(karılar hamamı tabiri boşa çıkmamış)Dışarda havuzlu bölüm vardı.Biz orda oynardık…Hamam da oyundu bizim için…
Baharda cambazlar gelirdi…Çok uzun ağaçtan bacakları olan cambazı caddeler boyunca takip ederdik hayranlıkla…Ayı oynatanlar bizim dönemin insanlarını bahtiyar kılan önemli seyirliklerdendi.Bir zincirle sahibine bağlı ayı,ayıcının tefi ve komutu eşliğinde ilginç hareketler yapardı.”.-Haydi bakalım Kocoğlan karılar hamamda nasıl göbek atar,göster bakalım!” komutu üzerine: yatar ayı göbek atma hareketi yapardı.Gülmekten kırılırdık..Selam verir,çiftetelli oynar,oturur ,sarılma,kucaklama yapar; her harekette büyük beğeni kazanırdı ayı…O zamanki ayılar daha mı yetenekliydi ki?
Bir keresinde beni masanın üstündeki sandalyeye oturttular.Adam masayı dişiyle tuttu ve kaldırdı..Kaldırmakla kalmadı üç-beş adım gezdirdi…Bunu yapabilen adam omuzundaki sincapla hala gözümün sabitlediği tiplerdendir.
O zamanlarda evlerde buzdolabı yoktu…Buz satılırdı günün her saatinde…Özellikle yemek vakitlerinde…Talaş torbalarının içindeki buzlar eşekçilerce dolaştırılırdı…Kar satılır,kardan karsambaç yapılırdı…Bunlar da bize seyirlik bir oyun gibi gelirdi…
Bir itfaiye veya ambulans,polis sireni duyduğumuzda minareye çıkardık.(babam hoca olduğu için)Minaredn şehrin her tarafı görülürdü.Çok yüksek binalar yoktu.Ambulans nereye gidiyor,yangın nerde görülürdü ordan.Bazan trafik polisi bir motoru kovalardı.Dakikalrca bu kovalamacayı seyreder,motorların sesini de duyardık.Başka ses yoktu demek!!!
En ilginç oyun geldi aklıma..Karpit patlatma…Sanayide oksijen kaynaklarında kullanılan karpitlerin atıklarını toplardık..Yanmamış bir-iki parça bulunurdu bu atıklarda..Bir çukura su doldurur,üzerine bir teneke kutu yerleştirirdik.Kutunun ortasını deler oraya kağıttan fitil yapardık.Tenekenin etrafını çamurla bir güzel sıvar,hava sızmaz hale getirirdik.Kağıt fitili yakar uzaklaşırdık.Fitil iyice yanınca müthiş bir patlamayla teneke minare boyunca havaya fırlardı.Birgün ağustos güneşinde öğle vakti karpit patlatacağız.Fitili biraz uzun yapmışız..Patlamayınca merak ettik…Güneş ışığı o kadar göz alıyordu ki kağıdın yandığı farkedilimiyordu.Ömer diye bir arkadaş gidip bakmak istedi.Tam kutunun başına gelip bakarken patlayan kutu arkadaşın alnında çok geniş bir yara oluşturdu..Hastaneye zor yetiştirdiler.Sonrasında karpit oyunu yasaklandı bizlere…Yasklanmasa da kimse cesaret edemezdi bir daha herhalde…
Kaçıp kaçıp denize giderdik.Byüklere girmenin yasak olduğu iskelede denize girerdik.Aslında çocuklara da yasaktı ama çocuk yasak mı dinler…?İskelenin ayaklerına üstlerimizi çıkarır saatlerce yüzerdik.O zaman gemilerle çok turist gelirdi.İskeleyle gemiler arası kayık trafiyi yoğundu.İskelenin önü iki metreden derindi ama iskeleden bakınca denizin dibi görünürdü.Su o kadar temiz ve berraktı.Biz yüzerken madeni para atarlardı denize çıkarmamız için…Bu paralarla hala tadı damağımda kalan kazan simidi ve şalgam alırdık..Karnımız da doyunca yüzmeye devam..Biz yüzdükçe de bozuk paraya devam olurdu..Bazan zabıtalar elbiselerimizi alır giderlerdi.Peşlerinden kilotlarla gidip yalvar yakar,bir daha girmeme sözü vererek elbiseleri kurtarırdık.Bu kadar keyfin üstüne evde hortumla yiyeceğimiz dayak hazırdı…
Sonralara doğru oyunla,dövüş birleşir oldu.Cüneyt Arkıncılık oynardık tahta kılıçlarla..Sonrasında da gerçek kavga…Oyunların tadı kaçar olmuştu…Herhalde çocukluktan kurtuluyorduk…
YORUMLAR
Nostalji yazıları beni tadına doyamadığım ve çocukluğumu doyasıya yaşadığım o güzel günlere götürüyor.Şimdiki çocuklar doğanın tadına varmak adına çok şansızlar onların adına üzülüyorum.Gerçi onlarda bolluk ve teknoloji şanslısı ama...ben değişmem o günlere...
Yazınıza benzer bir nostaljimi bu günkü sayfamda yayınladım,buyurmak isterseniz gönlümüz açık.....Tebrikler çok güzeldi...selamlarımla
İbrahim ERZURUMLU tarafından 4/11/2011 5:04:19 PM zamanında düzenlenmiştir.