- 930 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GELECEĞİNİ BİLİYORUM
Sabaha karşı uyandım o gün.Usul usul kalktım yataktan.Hiçte kalkıp uyanmakta istemiyorum ya hani…Pencerenin önünde garip bir ses.Hafifçe perdeyi aralıyorum,meğer asmaya düşen yağmur zerrecikleriymiş.Dışarısı,pek karanlık değil; aydınlık da.Kafamda eziyet çeken hatıralar gibi,boğuk silik ve yaslı;bir o kadar da umutlu.Bulutlar ahlayıp oflayarak bir baştan bir başa geçiyorlar.Sanki ruhları acıyormuş da yazgısından kaçmak istermiş gibi.Uzaklara atıyorlar kendilerini.Kısa mı yoksa uzun bir süremi pencerenin önünde durdum,gözüme değişmiş görülen dünyaya baktım bilmiyorum.Derken, az ileriden simitçinin sokağı kaplayan sesini işittim.Tanıdıktı ses o beni tanımasa da ,her sabah ,sekizi biraz geçe; geçerdi Oğuzlar Sokaktan.Demek ki zaman gitme vaktini işaret ediyor.Sokak ilk zamankinden bir başka bakkal gazetelerini yerleştiriyor,okul servisleri geçiyor,çöpçü yaprakları süpürüyor,berber camını siliyor ve zaman geçiyor.
Rakıp Tüzün Caddesi güne erken uyanmış,durakta okul çocukları,işe yetişme telaşındaki insanlar…Parkın köşesinden 204 numara gözüküyor,tıklım tıklım dolu..Binenler oluyor,ben de onlara katılıyorum.Sıhhiye’ye kadar çileli bir yolculuk ve biletçinin sağlı-sollu geçelim diyen gıcık sesi…Sıhhiye’nin de Rakıp Tüzün’den farkı yok,o da güne erken başlamış…Ulusa Kızılay’a akan yüzlerce insan.Merdivenlerden geçip karşıya geçiyorum.Burası daha da bir kalabalık,otobüs bekleyen yolcular,sağa sola akan insanlar…Okula kadar yürümek neredeyse imkansız.
Ihlamur ağaçları sabahı sarıya boyamış Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde.Burası,dışarıdan yalnız biraz burjuva biraz da aristokrat.Bahçedeki körpe otlar esen rüzgara buyur etmiş kendini,dansını veriyor..Suskunluğa gömülmüş orta bahçe…Hala uyuyan kavağın cansız bir hali var.Avludaki çöp tenekesi,yaşlı vişne ağacı ve genç elma; her zamankinden bir başka duruyor bugün.Kızıl merdivenler ıslak.Sabah rüzgarından Yenişehir istasyonuna nazır kantinde nasibini almış.Mağrur ceviz ıhlamur ağaçlarından geri durur mu? O da sarıya boyamış bu tenha vakti…
Her yıl bu ay bu ay geldi mi, içimde tarifsiz bir hüzün ve neye duyulduğunu bilmeyen bir özlem bekler pusuda .Sanki geçmiş zaman hatıralarına benzeyen bir an çıkıp gelecek ve yeniden diriliş mucizesini önüme serecek,sanki öyle olacak ki sonunda bir yol şöyle bir vakitsiz süre.O ve hayalin zamanı .
Şu yol denilen kaderin benimle bir oyunu belki de, umutsuzluğun doğurduğu yüreklilik.Sanki ağlayan çocuk,sanki gülen bir göz…Şu bir vakitsiz süre bir saat vuruşu ile bir sonraki saat vuruşu arasındaki süreden de kısa aslında.Rüzgar renkler ,ufuk bir başka kantin tarafından bakınca…Sisli görünüyor Ankara…Ne de kirli şehir.Yakışıyor ismine “An-“Kara” yani yaşadıkların kader der gibi…
Ağır bir bulut yığınının kenarından açık sarı bir ışık demeti haber veriyor zamanı ,öğle olmak üzere.Sisli binalar öğle güneşinin aydınlığı ile yıkanıyor.Mutluluk renklerine bürünüyor gölgeler.Rüzgar ise hoyrat esiyor,içe işleyen bekleyişlere bekleyiş katarcasına.Zaman rüzgar,ağaçlar,Ankara hepsi uyum halinde duygu ve özlemlerde hep bir ağızdan anın tükenen sesini,şu yol denen yazgı oyununun sona geldiğini haber veriyor.Neyi özlediğimi söylüyor.Ağlayıp gülüyorum bilmeyip biliyorum,kaybedip buluyorum.Gözlerim hayal kırıklığında yok oluşu adımlıyor.Vakti zamanın hesabına veriyorum.Kırgın ikindiyi bekliyorum.Bir marşandiz bozuyor ,susan gözlümün kırık sesini,selam veriyorum,ıslığını duyuyorum.Haykırışım oluyor serseri gözleriyle gönlümü çalanlara selamım.Gelişine tutsaklığım koyuvermiyor kopup gitmeyi.Sahipsiz toprakların bağrındaki bu taş şato seni beklerken…Ezanlar şahitlik ediyor zamana,akşamın siyah örtüsü iniyor.Dağınık telaş kalabalıkları yaşamın tasasına koşuyor,yazgı sonlanıyor,kantinci kapatıyoruz diyor.Gözlerim gelişinde kalıyor.Bir başka güne diyorum.Geleceğini biliyorum…
Nebi Akgüngör
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.