- 1492 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BİR BAŞKADIR (!) BENİM MEMLEKETİM
İkinci Dünya Savaşı sona erdiğinde hem Almanya hem Japonya yerle bir edilmiş durumdaydı neredeyse. Bugün her iki ülke dünyanın en gelişmiş ülkelerindendir. Bu mucizenin nasıl gerçekleştiği tekrar tekrar etüt edilmelidir. Hele bizim gibi gelişmekte olan ya da gerçekten gelişmek isteyen ülkeler için bu konu çok daha önemli ve anlamlıdır. Fakat uygulamalarımıza baktığımızda üç beş yılda bir eğitim sistemi değiştirilip yazboz tahtasına dönüştürülen ülkemizde bu konunun bugüne kadar bizi fazla ilgilendirmediği anlaşılmaktadır.
Siyaset sürekli olarak tribüne oynadığı için bizde eğitimle ilgili olarak günlük politikalar üretilmiş, siyasetçilerin şahsi çıkarları ne yöndeyse o yönde kararlar alınmış, oy peşinde koşulmuştur. Siyasetçilerin yanlış tutumlarına tepki gösterecek güçlü ve bilinçli bir toplumsal muhalefet olmadığı için bu oyunlar, ülkemizin her zaman yüz karası olmuştur.
Almanya ve Japonya gerçeğinin aslı nedir?
Bu iki ülke, “insan” odaklı bir mantık izleyerek eğitime önem vermişler, gerçekten her yönden donanımlı bireylerle ülkelerini donatıp bugünkü bilimsel ve teknik üstünlüğe ulaşmışlardır. Ekonomik-teknolojik devrimi adım adım izleyerek önde yürümeyi başarmışlardır.
Biz ne yaptık?
İkinci Dünya Savaşı’na girmediğimiz halde üç beş yılda bir o ülke senin, bu ülke benim gezip eğitim sistemimizi başkalarınınkine benzetmeye çalışarak, bir bakıma kopya çekerek sınıf geçmeye çalıştık. Fakat bunu yaparken unuttuğumuz bir şey vardı: Benimsediğimiz yabancı eğitim sistemlerinin hiçbiri bizim koşullarımıza uygun değildi ve uygun olamayacaktı. Bunu göremedik.
21. yüzyılda bile dünyadaki hızlı teknolojik gelişmeleri bırakıp hala bir bez parçasını kızlarımızın başına geçirmenin eğitimde en önemli sorun olduğunu konuşuyoruz. Bu ülkede başka sorun yokmuş gibi…
ÖSYM’nin 17 Mart 2011’de yaptığı YGS (Yükseköğretime Geçiş Sınavı)’de soruların şifrelenerek hükümete yakın kişilere servis edildiği, hükümete yakın bazı dershanelerin sınavdan bir iki gün önce kendilerinin belirlediği öğrencileri dershanelerine çağırıp onlara mod-medyan anlattığı, bazı soru kitapçıklarının bu mantığa uygun hazırlandığı iddiaları medya ve basında yayınlanınca doğal olarak kıyamet koptu. LYS’ye hazırlanan öğrencilerde ve ailelerde moraller bozuldu. Öğrenci gösterileri başladı.
Bunun üzerine ÖSYM Başkanı Ali Demir, TV’lere çıkarak kendini ve kurumunu aklamak için ÖSYM’nin böyle bir şey yapmadığını ve kurumun temiz olduğunu anlatmaya çalıştı. Fakat inandırıcı olamamış olacak ki eski ÖSYM Başkanı devreye girip zehir zemberek bir açıklama yaparak ÖSYM’de kötü şeyler döndüğünü ima etti. Birçok akademisyen, politikacı ve ünlü kişi ÖSYM’ye ve hükümete veryansın etmeye başladı ve davalar peş peşe gelmeye başladı. Ankara Cumuriyet Savcılığı olaya el koyup soruşturma başlattı. Soruların basıldığı matbaaya baskın düzenletti. Sonrasında izlemekte olduğumuz seri protesto gösterileri…
Bu olay, gerçekten çok ilginç bir olay. Neden mi? Çünkü eskiden bireysel sahtekarlıklar vardı ya da sınav şebekeleri toplu sınav sahtekarlıkları yapardı. Ama bu sefer iddia, bizzat sınavı düzenleyen devlet kurumunun YGS’de hükümete yakın bir kesimi kayırdığı, vatandaşlar arasında ayrım yaptığı yönündeydi. Bu yönden çok ilginç ve vahimdi. Sözü edilen YGS’ye 1.700.000 öğrenci girmişti. Yani eğer iddialar doğruysa bu ülkede yaşayan 1.700.000 ailenin hayatıyla oyun oynanmıştı. Hem de devlet kurumları eliyle… Kötü olan bu.
Devlet kurumları o kadar rahat yıpratılıyor ki artık… Vatandaş öyle bir boşluğa itiliyor ki… Kim kime güveneceğini bilmiyor. Tozu dumana katıp hızla büyük bir kaos yaratılıyor ülkemizde. Kötü olan budur. Herkes diken üstünde. Herkes tedirgin. Hak, adalet duyguları yerle bir edilmiş durumda.
Milliyet gazetesinde Abbas Güçlü’nün 8 Nisan 2011 tarihli yazısının bir bölümündeki kuşku uyandıran soruları aktaralım:
“ Kafaları kurcalayan ve hâlâ cevabı bilinmeyen o kadar çok soru var ki, eminiz Ankara Cumhuriyet Savcılığı tüm sorulara en kısa zamanda yanıt bulur. İşte o sorulardan bazıları:
- ÖSYM neden sürekli çelişkili açıklamalar yapıyor? Bilgi eksikliğinden mi, acemilikten mi yoksa kasıtlı mı?
- Basına verilen kopya önce tek kopya dendi sonra da görmeyen öğrenciler için de aynı kitapçığın kullanıldığı söylendi. Neden?
- Cezaevinde cevap şıkları olmayan kitapçıklar neden gönderildi? Yedek kitapçıklarda da cevap şıklarının olmaması tesadüf müydü? Diğer salonlarda benzeri durum yaşandı mı?
- ÖSYM’nin internet sitesine, neden adayların sınavda kullandıkları kitapçıklar değil de sanal ortamdaki sorular konuldu?
- ÖSYM’den yapılan ilk açıklamalarda adaylara verilen kitapçıklarda hem doğru şıkların hem de diğer şıkların yerlerinin değiştiği vurgulanmasına karşın, sıralı bir değişimin ortaya çıkması, tesadüf mü, bilgi eksikliği mi yoksa kasıtlı mıydı?
- ÖSYM yetkililerinin “programlarımız bir yerde hatalı çalışmış” şeklindeki açıklaması ve başkanın acemilik, işgüzarlık olarak değerlendirdiği hatalar zincirini, adaylar yapsaydı faturası ne olurdu?
- Basına verilen kitapçığın aynısının sınavda kendisine de verildiğini iddia eden adaylar var. Bu mümkün mü?
- Sınavda uygulanan algoritmanın güvenirliği, daha önce test edildi mi?
- “Afyon’da oturuyorum ve internette verilen kitapçık bana ait değil bundan eminim. Birçok gencin kendi kitapçığı değilmiş. Ben de dava açmayı düşünüyorum.” Bu yöndeki iddiaların doğruluk payı var mı?
- “Başkan Demir’e göre, basına verilen kopya önemsiz bir yan ürün, asıl kitapçıklar master kitapçıktan türetildiği için sorun taşımıyor. Halbuki bu internete yüklenen kitapçıklardan anlaşıldığına göre sınavda kullanılan tüm kitapçıklar, basına verilen sorunlu kitapçıktan türetilmiş. Şıklar karıştırılmamış, çembersel olarak kaydırılmış. Bu nedenle şifresel sorun, kısmen de olsa tüm kitapçıklara aktarılmış” iddiasına neden cevap verilmiyor?
- Böylesine basit bir şifreleme işlemine neden gereksinim duyulmuştur, kimin fikridir? Kim bu şifreleri koymuştur? Kimlerin bu şifreleme sisteminden haberi vardır?
- Neden isme özel soru kitapçıklarının basılması gereği duyuldu? Böyle bir uygulama dünyada var mı?
- Mod medyan ve benzeri şifreleme iddialarının, sınavdan önce, ÖSYM’de geldiği Başkan Demir tarafından da teyit edildi? Bu iddialar dikkate alınarak, soru kitapçıkları üzerinde bir uygulama yapıldı mı?
- Bu şifreleme işi ortaya çıkmamış olmasaydı, bundan sonraki sınavlarda da benzeri bir şifreleme aynen devam ettirilecek miydi?
- Haziranda yapılan LYS için daha profesyonel algoritmacılardan destek istendi mi?
- Önceki yıllara göre çok zor olduğu iddi edilen kitapçıkların daha önemli bir kısmı okunmadığı halde 40’ta 40 yapan bin 400 adayın çıkması normal mi? 20 üzeri net yapan sayıları geçen yıllarla kıyaslandığında ortaya nasıl bir tablo çıkıyor?
- Cumartesi günü hem ÖSYM Başkanı hem de Cumhurbaşkanı tarafından, tüm soru kitapçıkları ve cevap anahtarları internete yüklendi açıklaması, bilerek mi yapıldı yoksa her iki makam da yanıltıldı mı? Yanıltıldıysa kimler yanılttı?
- Olası bir yürütmeyi durdurma ve iptal gerçekleşirse, ÖSYM’nin B planı nedir?
Özetin özeti: ÖSYM yetkilileri ve devlet büyüklerimiz, savcılığın başlattığı soruşturma daha tamamlanmadan, neden birbirleriyle yarışırcasına “tatmin oldum” açıklaması yaptılar?”
Devlet bir vatandaşının hakkını çalıp bir başkasına verir mi kuşkusu ve kaygısı var artık bu ülkede.
Devlet bunu ya yapmışsa?
Artık herkes şu soruyu soruyor birbirine: Sahi ne olacak bu memleketin hali?
Ayten Alpman’ın şarkısındaki bir söz geldi aklıma birden: “Bir başkadır (!) benim memleketim.”
YORUMLAR
Nuri Bey, uzun zamandır ben de şarkılara öyküler yazıyorum, sizin bu yazınız da şarkıya öykü olmuş ama konumuz çok farklı. evet; bir başkadır (!) benim memleketim diyeceğim ben de. Benim devletim ikinci dünya savaşına girmediği halde, girenlerin ve yerle bir olan ülkelerin seviyesine gelemediyse bu işte elbet bir terslik var! Hem de çok büyük...
Sizinde dediğiniz gibi, devletin aklına millet, sadece seçim zamanı geliyor ve yollarımız köstebek yuvası gibi oluyor
Önce devlet milletine şiirin görünmek için hemen yolların asfaltını yeniliyor. Arkasında belediye gelip yeni yolu kazarak alt yapıyı yeniliyor. Sonra tekrar yol yapılıyor. Sonra telekom veya su tesisatı değişmek için yol yine kazılıyor. Bir yap boz davası sürüp gidiyor. Peki bunca para kimin cebinden çıkıyor. Ta en başından başlansada bir kez masraf olsa olmaz mı? Olmuyor, çünkü burası Türkiye...
Eğitim sistemi; tam bir kargaşa... Neden ilkokuldan itibaren çocuk izlenip, eli ve beyni neye yatkınsa o yöne yönlendirilmiyor öğretmenlerce. Neden hep şu at yarışı gibi sınavlara tabii tutuluyor çocuklar? Çocuk iyi bir doktor olacakken puanı yetmiyor öğretmen oluyor. Halbuki o çocuğun öğretme kapasitesi yok ki, bunu kimse görmüyor. Bir başka çocuk çok iyi bir teknisyen olabilirken, aklı fikri makina yapımındayken kalkıp halkla ilişkiler okuyor. Sebep; puanı ona yetti.. Böyle saçmalıklar artık bitsin ve çocuğun nereye ilgi ve alakası varsa o tarafa yönlendirilsin lütfen.
Gelelim soru çalınmasına veya devletin vatandaşları arasında ayrımcılık yaptığına; bu konu üzerinde fikir beyan edemeyeceğim. Çünkü ortada kanıtlanmış bir olay yok. eğer böyle bir durum varsa, vah ki vah! Demekten başka ne olabilir ki...
Güzel ve okunması gereken bir yazı tebrik ederim.
saygımla...
nurisagaltici
İlginize ve bilginize tekrar teşekkür ederim. Saygılarla...